"Reform olarak pazarlamak inandırıcı değil"

AKP'nin büyük bir reform gibi sunmaya çalıştığı İnsan Hakları Eylem Planı'na eleştiriler sürüyor. Eylem planındaki eksiklikler ve Türkiye'deki ihlallere dikkat çeken İnsan Hakları İzlime Örgütü Türkiye Raportorü Emma Sinclair Webb, "Reform olarak pazarlamak inandırıcı değil" eleştirisinde bulundu.

SHABER3.COM

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı'na sivil toplum kuruluşlarının eleştirileri devam ediyor. Erdoğan, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin AİHM’in Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarını ele alacağı oturum öncesinde sıklıkla eleştirilen adil yargılanma, düşünce ve ifade özgürlüğü alanlarını içeren eylem planını geçen hafta açıkladı.

Cumhuriyet'te yer alan habere göre kamuoyuna hükümet tarafından “reform” olarak lanse edilen insan hakları düzenlemelerini içeren İnsan Hakları Eylem Planı’na ilişkin İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye Raportörü Emma Sinclair Webb, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği Genel Koordinatörü Nejat Taştan ve İnsan Hakları Derneği Eş Başkanı Öztürk Türkdoğan değerlendirmelerde bulundu.

Emma Sinclair Webb, “İnsan hakları eylem planının başlangıç noktasının AİHM kararlarının uygulanması olması” gerektiğini vurgulayarak, “On binlerce kişi cezaevlerinde somut delil olmadan tutuklu kalıyor, ama eylem planı onların durumuna yönelik somut bir çözüm sunmadı” dedi. Öztürk planda, "Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları kesin olarak uygulanacaktır" diye bir ifadenin olmadığının altını çizdi. Taştan, Eylem Planı’nın arkasında, “AİHM’de ihlal kararı verilmiş vakaların hepsini uygulamaya koyuyoruz ve yarın sabah tahliye ediyoruz” gibi bir güçlü siyasi iradenin olmadığına dikkat çekti.

“REFORM OLARAK PAZARLAMAK İNANDIRICI DEĞİL”

AİHM’in aldığı Demirtaş ve Kavala kararlarının uygulanmamasıyla beraber İnsan Hakları Eylem Planı’nın açıklanmasını değerlendiren Emma, “Büyük bir tutarsızlık var. İnsan Hakları Eylem Planı’nın başlangıç noktası AİHM kararlarının uygulanması olmalı, ama öyle bir şey söz konusu değil. Tersine, son dönemde Cumhurbaşkanı ve üst düzey yetkililer ‘AİHM kararları Türkiye için bağlayıcı değildir’ yönünde ifadeler kullandı. Ayrıca Eylem Planı’nda, ‘kişi özgürlüğü hakkı ile ilgili mevzuat gözden geçirilecek’ ifadesi yer aldı. Katalog suçlardan tutuklanmak için artık somut delil şartı getirilecek denildi, o zaman mevcut olan tutuklamalar nasıl etkilenecek? O konuda eylem planında bir düzenleme yok. On binlerce kişi cezaevlerinde somut delil olmadan tutuklu kalıyor, ama eylem planı onların durumuna yönelik somut bir çözüm sunmadı. Tam da bu yüzden bu temel prensipleri bir reform olarak pazarlamak inandırıcı değil” yanıtını verdi.

Neşat Taştan ise, “Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’la ilgili AİHM kararları, 18’inci madde üzerinden Türkiye’ye bir hukuk devleti olmadığını söylemektedir. En azından bu 2 vaka bakımından makul tutukluluk ve cezalandırma için somut delil olmadığı söylenmekte hukukun siyasi amaçla kullanıldığı dile getirilmektedir. AİHM’in aldığı kararlarda ‘makul tutukluluk ve cezalandırma için somut delil yok. Ama siz bu insanları cezaevinde tutuyorsunuz ve yargıyı bunun için kullanıyorsunuz’ deniliyor. Cumhurbaşkanı, AİHM’de ihlal kararı verilmiş vakaların hepsinde uygulamaya koyuyoruz ve yarın sabah tahliye ediyoruz diyebilirdi. O zaman biz kamu görevlileri olarak ve toplumda anlardı ki bu planın arkasında güçlü bir siyasal irade var” ifadelerini kullandı.

 "Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları kesin olarak uygulanacaktır" diye bir cümlenin olmadığına” dikkat çekten Öztürk, “Yeni eylem planı bu konuda belirsizlikler var. Sadece orada alınan bu kararlarda yer verilen ilkelere uyulacağı yer aldı. Şimdi bu ilkeler nedir? Bu konuda hukuk devleti ilkeleri yeniden icat edilmeyecek ki. Yani o konuda eylem planında bir keskinlik yok, dolayısıyla bu konuda da hükümeti eleştiriyoruz” dedi.

‘BASKINLARI ARTIK AZALTACAĞIZ’ MI DENİLMEYE ÇALIŞILIYOR?

Eylem planına yönelik genel değerlendirmede bulunan Webb, “Bu eylem planı övgüyle ilan edildi, ancak sivil toplum kuruluşlarının taleplerini karşıladığını söyleyemeyiz. Kimsenin eleştiri ya da düşüncesi nedeniyle tutuklanmayacağı söyleniyor, ama hepimiz biliyoruz ki gerçek çok farklı. Bunu gösteren sayısız örnek var. Yeni olmayan genel ilkelerin yanında, Eylem Planı’nda çok teknik ve spesifik düzenlemeler bulunuyor. Aslında onların İnsan Hakları Eylem Planı’nda yer almaması lazım, çünkü insan haklarıyla doğrudan ilgili bir boyut taşımıyor. Plan, genel olarak sorunların itirafı anlamına geliyor. Örneğin, ifade almak amacıyla mesai dışı gözaltı yapılmayacak deniliyor. Dolaylı bir şekilde ‘şafak baskınlarını çok fazla yaptık, artık azaltacağız’ mı denilmeye çalışılıyor?” ifadelerini kullandı. 

On binlerce kişi bu Sulh Ceza Hakimlikleri'nin kararlarından dolayı büyük mağduriyetler yaşadığının altını çizen Webb şunları söyledi:

“Onlara nasıl bir çözüm sunulacağını planda görmüyoruz. Mesela, insanların somut delil olmadan tutuklanmayacağı söyleniyor, ancak mevcut tutuklamaların gözden geçirileceği söylenmiyor. Yani aslında on binlerce kişinin somut delil olmadan cezaevinde tutuklu bulunması kabul ediliyor, ancak bu konuda bir adım atılmıyor. Gerçekten bir İnsan Hakları Eylem Planı’nı hayata geçirmek söz konusu ise o ikinci adımın da atılmış olması gerekirdi. Mesela, tutuklu kişilerin durumunun değerlendirileceği ve tahliyelerin gündeme gelebileceği söylenmedi. Aynı şekilde, ifade özgürlüğüyle ilgili olarak, kimsenin eleştiriden ya da düşünceden dolayı cezaevinde olmaması gerektiği söyleniyor, ama tutuklu gazeteciler, siyasetçiler ve başka kesimlerle ilgili somut bir şey yok ortada. Bizim beklentimiz gerçekten o temel prensipleri hayata geçirilmesidir. Ne takvim, ne de somut bir öneri söz konusu.”

Planda, “Türkiye’nin İnsan Hakları standartları neden düşük ve neden bu kadar çok ihlal yaşanıyor diye bir sorun analizi olmadığının görüldüğünü” vurgulayan Taştan, “Bütünsel bir bakış açıları yok. Birtakım maddeler var. Belirli gruplar için iyileştirme yazılmış, ama aynı meseleden mağdur olan başka gruplar için zikredilmemiş. Dolasıyla bütünsel bir bakış açıları yok. Üçüncüsü, bir İnsan Hakları Eylem Planı’nda olmaması gereken çok fazla teknik ayrıntı planın içerisine yerleştirilmiş. Dördüncüsü ve önemli olan planı bir bütün olarak okuduğunuzda arkasında bir siyasal iradenin olmadığını görüyorsunuz.”

EYLEM PLANININ AÇIKLANDIĞI GÜN YARGITAY İNCELEMESİ

Eylem planının açıklandığı gün Yargıtay tarafından HDP’li milletvekillerine inceleme başlatılmasını değerlendiren Webb, “Burada da yine çelişki bir durum söz konusu. Bir yandan insan haklarından bahsediyorsunuz, diğer yandan muhalifleri susturmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. Parti kapatma davası açılacaksa veya milletvekililerin dokunamazlığı kaldırılacaksa bir ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ nasıl umut verebilir?” dedi.

Öztürk ise durumu, “HDP ile ilgili yapılan soruşturmalar noktasında hükümetin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Ek 1 No'lu protokolündeki "seçme ve seçilme hakkı ilkesine" uygun davranması gerekiyor. Demirtaş AİHM Büyük Daire Kararı; sadece Demirtaş'ı ilgilendiren bir karar değildir, bu 46’ıncı maddeye göre alınmış bir pilot karardır, yani dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerinin tamamını ilgilendiren bir karardır. Türkiye'nin 2016'da yaptığı anayasa değişikliğinin sözleşmeye aykırı olduğunu, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp tutuklanmasının sözleşmeye aykırı olduğunu açık açık yazıyor, şimdi aynı hatanın tekrar edilmemesi gerekir. Bakın yine aynı noktaya geldik; yani Türkiye eylem planı açıklamışsa, amasız fakatsız lakinsiz AİHM kararlarına uyma zorunluluğu olduğunu bilmelidir” şeklinde değerlendirdi.

BAKANLAR KOMİTESİ’NİN KARARINI ETKİLEYECEK Mİ?

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin gerçekleştireceği toplantıyla ilgili değerlendirmede bulunan Webb, “Eylem Planı’nın zamanlaması önemli. Geçen hafta Eylem Planı’nın çıkması tesadüf değildir. Türkiye, Avrupa’ya şirin görünmek istiyor. Bazı konularda gerçekten bir şey yapıyormuş, Avrupa Birliği’ne ‘pozitif gündem’ söz konusuymuş gibi davranıyor. 9-11 Mart arası Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplanacak ve hem Demirtaş hem de Kavala kararının orada tartışılacak olması, Türkiye’nin bu çabalarında önemli rol oynuyor” dedi.

Planın Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısı öncesi açıklanmış olmasının sebeplerinden bir tanesinin orayı etkilemek amacıyla yapıldığını ifade eden Taştan, “Eğer onlar planı Türkiye’deki insan hakları savunucuları gibi değerlendirirse çıkacak kararı etkilemeyecek ancak devletler arası ilişkilerin insan hakları dışında başka birtakım dinamikleri de var ve zaman zaman bu karşımıza çıkabiliyor” dedi.

Öztürk ise, “AİHM'in kararlarını bir hükümetin uygulamaması insan haklarının korunmasında çok çok ciddi bir zaaf içinde olduğunu gösterir. Bu nedenle ben zamanlamanın manidar olduğunu, orayı etkilemeye dönük olduğunu düşünüyorum. Ama sonuç itibariyle bu en fazla 3-6 ay zaman kazandıracaktır” şeklinde değerlendirdi.
<< Önceki Haber "Reform olarak pazarlamak inandırıcı değil" Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER