Seni hizmetinden uzaklaştıran arkadaşın değildir!

“Meclislerini ve beraberliklerini terk etmelidir. Çünkü salim kalmayacağını tecrübe etmiştir. Ayrıca, nafile bir İş, günahla yerine getirilmiştir.”

SHABER3.COM

Prof. Dr. OSMAN ŞAHİN -TR724.COM 

Muhasibi Hazretleri “Er Riaye/Kalp Hayatı” adlı eserinde insanı Allah’tan (CC) uzaklaştıran arkadaşlıklar ve arkadaşlar konusunu ele almaktadırlar. Hayır ve zikir için bir araya gelindiği zamanlar bazı hoş olmayan şeyler de konuşuluyorsa ve bu daha önce de tecrübe edilmiş ise ne yapmak gerekir sorusuna şöyle cevap verirler: “Meclislerini ve beraberliklerini terk etmelidir. Çünkü salim kalmayacağını tecrübe etmiştir. Ayrıca, nafile bir İş, günahla yerine getirilmiştir.” 

 
“Ama onlar Allah için kardeştirler?” diyerek yapılan itiraza cevaben çok önemli açıklamalarda bulunmaktadırlar: “Yalancılar bu adı, davaları için, gerçek değil, istiare olarak kullanırlar… Onunla salim kalmadığın kişiye, Allah için kardeş, arkadaş ve dost desen bile, o senin din düşmanındır. Onun beraberliği ile, Allah’ın gazabına maruz kaldığın kişi, nasıl Allah için kardeş ve arkadaş oluyor ki? Hz. Bilal’in rivayet ettiği şu hadisi duymuşsundur: ”Adam öyle bir kelime ile konuşur ki, Allah’ın gazabını zirve seviyede hak eder. Kıyamete kadar üzerine gazap yazılır.” Konuşmasıyla seni Allah’ın gazabına maruz bırakandan daha düşman, kim vardır?..

Muhammed b. Nasr el-Harisi’nin hadisini duymadın mı? Orada ifade edildiğine göre Cenab-ı Hak, Hz. Musa’ya şunu vahyetmiştir: ”Ya Musa, kendine dost ararken dikkatli ol. Benim sevincim üzerine sana yardımcı olmayanla arkadaş olma. Çünkü o senin düşmanındır, kalbini katılaştırır.” İşte böyle olan, senin düşmanındır. Allah için arkadaş, kardeş vb. isimler verirsen, hak etmediğin şeyi vermiş olursun. Onun zıddını hak etmiş ki, o da düşman kelimesidir. Onunla Allah’a isyan edilen kişi nasıl Allah için dost olabilir? Günah İşlemene neden olandan daha zararlı, kim vardır? Ebu Musa’nın hadisini duymadın mı? Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: “Kötü arkadaş, körüğe üfüren kişi gibidir. Körüğün kıvılcımlarıyla seni yakmasa bile, kötü kokusu ile seni rahatsız eder. ” Bu da öyledir. Onlarla beraber Allah’a isyan etmesen bile, kalbinin katılaşmasına, meşgul olmasına ve oyuna dalmasına engel olamazsın. Bu türlüsü kardeş değildir, düşmandır, hatta düşmandan da zararlıdır.”

Gökteki kuş yerdeki benzerinin yanına konar…

Konunun devamında, insanın tanımadığı insanlardan daha ziyade arkadaş olarak tanıdıkları ile etkileşim halinde oldukları ve onlardan gelen şeylere itibar etmeye yatkın olduklarını ve bu durumun yol açabileceği tehlikelere dikkat çekmektedirler: “Asıl tehlike, senin şeklinde, senin gibi olan, dostluk kurduğun, kalbinin ısındığı kişilerden gelir. Beraber gaflete dalarsın, Allah’ı hatırlamayacak şekilde O’na isyan edersin. Veya hatırlarsın da, gaflet perdesinin kalınlığı ve konuşma dalgınlığından ötürü, önem vermezsin. Bunlar, şeytanın oyunu ve ağlarıdır. Onlarla seni uyutur, neticede ağa düşürür. En yumuşak avcıdan daha yumuşak davranır.

Zaten avcılar da karga avlamak için oyunlar yaparlar. Serçeleri avlamak için ağlar kurarlar. Serçe avlamak için kargayı ağa yatırmazlar. Her kuşu avlamak için, kendi cinsinden bir kuş dikerler. Çünkü kuş benzeriyle uyuşur, ünsiyet kurar, yanına konar ve neticede avlanır. Hz. Ebu Derda’nın, Hz. Selman’a yazdığı şu mektubu duymadın mı? “Beden bedenden uzak olur, ama ruh ruha yakındır. Gökteki kuş yerdeki benzerinin yanına konar.” Ne güzel söylemiş. Biz de bunu tecrübelerimizle görüyoruz. Avcı, benzeri bir şekildeki kuşla kuşları avladığı gibi, şeytan da, aynı şeyi yapar. Çünkü senin bid’atçıdan, fasıktan ve avamla ünsiyetten nefret ettiğini bilmektedir. Kalbini, aynı tipte kişilerle arkadaşlığa, ülfete ve konuşmayı sevmeye davet etmektedir. Ülfet ve sevgi içinde onlarla karşılaştığın zaman, bid’atçı ve fasıktan çekindiğin gibi, onlardan çekinmez ve endişe etmezsin. Kalbin hemen ünsiyet kurar, rahatlar, yaklaşır ve konuşmalarına ortak oluncaya kadar sözlerini süsler.”

Muhasibi Hazretleri, bir araya geldiklerinde, yerine getirilmesi gereken dini bir vazife veya başka yollardan elde edilemeyecek bir geçim vesilesi ortada olmadığı halde arkadaş olmanın verdiği yakınlıkla yapılan sohbetler eğer onları Allah’ın (CC) hoşuna gitmeyen zeminlere doğru kaydırmışsa bu insanların kendilerini tehlikeye atmış ve Allah’ın (CC) emrini hafife almış olacaklarını ifade etmektedir.

Aynı eserde, Şeytanın tuzaklarından birisi de şöyle anlatılmaktadır; Şeytan muttaki ve dindar birisinin gıybet, yalan ve benzeri şeylerden nefret ettiğini bildiği için, onu, kendisi ile itaati altına alacak biriyle (ki bu daha çok Allah için kardeş bildiği birisidir) karşılaştırır. Bu arkadaşına başta bu tarzda şeyleri söyletmez. Beraber yapılan zikirlerle (ibadetlerle) arada ünsiyet kurulmasını bekler. Sonra fuzuli sözler, gıybetler ve dünyevi şeyleri hoş göstererek, gıybet ve yalan olabilecek şeyleri süsleyerek arkadaşı vesilesiyle onu tuzağa çekmeye çalışır.

Aklının yarısı arkadaşındadır…

Muhasibi Hazretleri burada yapılan işin doğrulunu test etme adına bazı kriterler vermekte ve büyüklerin yaptıkları önemli tavsiyeleri hatırlatmaktadırlar: “Eğer ikiniz de çoğu işinizde havf sahibi kişiler iseniz, gıybet yapmayı, Allah adına gazaplanma, hayret etme, reddetme veya söz konusu kişiye acıma şeklinde yaptırır. Eğer ikiniz de bu makamda havf sahibi değilseniz, gıybeti, ikinizin zikrettiği veya birinizin zikredip diğerinin razı olduğu, o kişiye gazaplanma, kinlenme, öç alma vb. şekillerde yaptırır. Ya da halkın noksanlıklarını anlatıp rahatlama yoluyla gıybet yaptırır. Yalan ve alay da böyledir… Sonra ayrılmayacak şekilde konuşmaya dalarlar. Neticede, ikisine de lanet edilir. 

Onun için Hz. Ömer şöyle demiştir: “İnsanlardan emin olanların dışında, arkadaşlarından çekin. Allah’tan korkmayandan da emin olunmaz. Çünkü o arkadaşın, gaflete düştüğün zaman, seni uyarır.” İmam Şafii de şöyle diyor: “Aklının yarısı arkadaşındadır.” Ne güzel söylemiş! Çünkü, gafil olduğun konuda aklını uyarınca, sanki aklın yarısı ondaydı da sana iade etti gibi olur. Veya bütün aklın ondaydı da, bir anda onu sana iade etti. Bütün işlerinizde aklınızın yarısı birbirinizdedir. Çünkü, arkadaşının gafil olduğu konuyu sen fark ediyor ve onu ikaz ediyorsun. Sen gafil olunca, o seni uyarıyor. Bir araya geldiğinizde, iki akılla Allah’a kulluk yapmış oluyor, nefsinizin kusurlarını iki akılla görmüş oluyorsunuz.”

Bu arada beraber yapılmış olan zikirler, ibadetler ve diğer güzel şeyler Allah’ın hoşuna gitmeyen şeyleri konuşma kötülüğünü ortadan kaldırmamakta ve onu karşılamaya yetmemektedir. Çünkü bu yapılanlarla bir nafile üzerinde yardımlaşırken, bir farza uymayarak büyük bir hüsrana düşülmektedir.

Muhasibi Hazretleri, bu zararlı arkadaşlardan korunabilmek için yapılması gerekeni ise şöyle ifade etmektedirler: “Onunla ilişkini kesersen, nefsine karşı güçlü olursun. Çünkü güçlü olan kişi fitneci sebeplerle karşılaşınca, zayıftan da daha zayıf olabiliyor. Zira, zayıf olan fitne veren sebeplerden kaçmaktadır. Ayırıcı sebepler zayıf olanı arkadaşlarından ayırınca, günahları terk etme konusunda, daha güçlü hale gelmektedir.”

Tabi ki, eğer böyle insanlara nasihat tesir edecekse, ya da bazı hakikatlerin anlatılması veya bazı hizmetlerin götürülmesi gerekiyorsa ve bu imkân dahilinde ise bunlarla bir araya gelmek ve görüşmek bir ihtiyaç olabilir. Böyle durumlarda da bazı tedbirlerin alınmasında fayda olabilir. Bu konularda yardımcı olabilecek birileri ile beraber gitmek, menfiliklerin konuşulmasına ortam bırakmamak ve bir araya gelindiğinde dedikodu ve gıybet gibi mevzulara girildiğinde bunlardan duyulan rahatsızlığın izhar edilmesi bu tedbirlere örnek olarak verilebilir. Muhasibi Hazretleri bu gibi durumlarda nasıl bir yol takip edilmesi gerektiği ile ilgili bahse geçen eserde çok detaylı bilgiler vermektedirler.

İfritten bir surecin yaşandığı günümüze bakan yönleriyle mesele ele alındığında şu neticeyi çıkarabiliriz.

Bizi Allah’tan (CC) uzaklaştıran, hizmet aşk ve şevkimizi kıran, ümitsizlik aşılayan, uhuvvetimize zarar veren, gıybet ve dedikodu gibi çirkin işlere bizi çeken, hizmete harcamamız gereken mesaimizi, enerjimizi, mücadele azmimizi, aşk ve şevkimizi tüketen, aramızdaki güven ve yardımlaşma duygusuna zarar veren, hizmete faydası olmayan, yapıcı olmayan, hizmete zarar verecek tarzda yıkıcı eleştiriler yapan, meselelerin çözümünde Kur’an’i ve Nebev-i olmayan yollara başvurmaya bizi teşvik eden ve kendileri de öyle davranan, davranışlarında istikamet bulunmayan, yaşantısında Sünnet-i Seniyye’ye uygun hareket etmeyen, beklentisiz olamadıklarından dolayı sürekli hep hesap sormanın peşinde olan ama hizmet etme adına bir gayret içerisinde olmayan, kırma, parçalama, dağıtma, intikam alma söylemleri olan ve Hizmet’in başında bulunan Zât ‘a tâbi ve bağlı olduklarını söylemelerine rağmen, O’nun Kur’an ve Sünnet eksenli ortaya koyduğu prensip ve ilkelere uygun davranmayan, süreç boyunca Bamteller’inde ve Kırık Testi’lerde yaptıkları tavsiyelerine ve uyarılarına kulak vermeyen ve Hizmetlerin bugünlere gelmesinde çilesi, emeği, gayreti ve fedakarlıkları bulunmayanların, işin pratiğinden çok edebiyatını yapan insanların peşinden gidilmemeli ve bu insanlarla olan ilişkilerimizde temkinli olunmalıdır. 

Bu hususlar birebir / yüz yüze olan birlikteliklerde böyle olduğu gibi bu insanların zarar vermesi mümkün olan mecralardan ve düşünce dünyalarından uzak durmak da hizmet ve manevi hayatımızın selameti açısından büyük öneme sahiptir. 
<< Önceki Haber Seni hizmetinden uzaklaştıran arkadaşın değildir! Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER