Hayat kurtarmak için işkence yapar mıydınız?


Gregor Jordan'ın yönettiği "Unthinkable" filmi adeta işkenceyi kutsuyor. Film, önce seyirciyi bir ikilemde bırakıyor. Sonra da işkenceyi mazur gösterecek bir çıkarıma götürüyor. Filmin konusu, Michael Sheen'in canlandırdığı Arap asıllı ABD vatandaşı "Younger"ın üç büyük kente nükleer bomba yerleştirmesi üzerine kurgulu. ABD Ordusu'nda özel eğitim almış olan "Younger", bombaları patlatmamak için El Kaide'nin taleplerini de hatırlatan iki önemli şart öne sürüyor. "ABD askeri harcamalarını azaltsın, tüm Müslüman ülkelerden askerini çeksin..." Younger, bombaları yerleştirdikten sonra kendini yakalatıyor. En az 10 bin kişinin ölmesi muhtemel saldırıyı önlemek için de CIA ve Özel Kuvvetler'in fazla seçeneği kalmıyor. Psikopat işkenceci "H" kod adlı Samuel L. Jackson, bombacıyı konuşturmak için görevlendiriliyor. "Sınır yok" deniliyor. Guantanamo mahkûmları ve CIA'nin kaçırdığı isimlerin iddia ettikleri her türlü insanlık dışı işkence uygulanıyor. Bu arada düşük yoğunluklu etik tartışmalar da yaşanıyor. Karşı çıkan FBI ajanı bayan bile tezini savunurken "O bir Amerikan vatandaşı" diyor. Sonuçta binlerce masum Amerikalı'nın hayatlarının kurtarılması için tek yolun işkence olduğu fikri kabul görüyor. Özel eğitimli "bombacı" işkence ile çözülemeyince vahşet boyut değiştiriyor. Önce başörtülü Müslüman eşi işkence odasına getiriliyor. Bombacıya psikolojik baskı uygulanıyor. Konuşmama ısrarı sürünce de psikopat "H", kadının boğazını kesiyor. Eşinin gözleri önünde can veriyor. Yetmiyor... Bombacının "zayıf yanı" olduğu teziyle, biri kız diğeri erkek bombacının iki çocuğu da işkence odasına getiriliyor. Binlerce masum Amerikalı çocuğu öldürmeye hazırlanan bombacı, kendi çocuklarının acı çekmemesi için üç nükleer bombanın yerini itiraf ediyor! Amerika bir felaketten kurtuluyor ama insanlık onuru yerle bir oluyor. Film seyirci üzerindeki ikilemi finale kadar sürüklüyor. İşkenceci "H", bombacının elde ettiği uranyum miktarından 3 değil 4 bomba üretilebileceğini, kendilerinden halen bilgi gizlendiğini iddia ediyor. Çocukların yeniden getirilmesini, dördüncünün varlığının da itiraf edilmesini istiyor. Ancak aralarında "vicdan" savaşı yaşanıyor. Biri takkeli diğeri başörtülü çocukları FBI ajanı kadın, vicdanının sesini dinleyip işkenceye teslim edilmekten kurtarıyor. Bu arada bombacı ele geçirdiği silahla intihar ediyor. Filmin son sahnesinde üç bomba da bulunuyor. Patlamaya saniyeler kala imha ediliyorlar. Ancak dördüncü bomba iddiası gerçek çıkıyor. Film o bombanın Amerikan'ın ortasında patlamasıyla son buluyor... Böylece "Bombacının çocukları kurtarılmasaydı, Amerika kurtulur muydu" sorusu akıllara getiriliyor. Hatırlanacağı gibi Bush yönetimi, 11 Eylül saldırısı sonrasında CIA'ye işkence ile bilgi edinme izni vermişti. ABD'ye saldırıları önlemek için her türlü yönteme meşruiyet kazandırılmıştı. "Unthinkable" tıpkı Bush yönetimi gibi ikilemler üzerinden, insanlık dışı işkenceyi mazur göstermeye çalışıyor. Amerikalılar'ın hayatını kurtarmak için başka hayatların feda edilebileceğini işliyor. "İşkenceye sıfır tolerans" ile yeni tanışan Türk halkının bu tezlerden hiçbirini kabul etmesi düşünülemez. Böyle bir tehdide maruz kalınsa bile... Sizce de öyle değil mi? "Unthinkable" üzerinde düşünülmesi gereken bir film. ABD'nin terörle mücadelede neden başarısız olduğu da bu filmin senaryosunda gizli...
<< Önceki Haber Hayat kurtarmak için işkence yapar mıydınız? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER