Hep Aynı Fıkraya Gülmek!

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

01 Haz 2020 16:26
  • Normal zamanlarda, şu günler, öğretmenler için en sıkıcı günlerdir. Dönemin bittiğinin herkes bilmesine rağmen Milli Eğitim'in belirlediği çalışma takvimini sonlandırmak için, vakit, ömür ve para harcama rutinine boyun eğmek vatani görevlerden sayılır. Eğitim ve öğretim kalitesini konuşmaya kimsenin vakti yoktur.

    Öğretmenler, son on beş gün lise çağındaki gençlerin sulu şakaları ve basit fıkralarına katlanma durumundadırlar. Bu satırların yazarı, öğretmenliği bu ve benzeri sebeplerden dolayı bir türlü sevemediğini itiraf etmeyi büyük günahlardan saymaz. Neyse ki, virüs öğretmen arkadaşları bu lüzumsuz ve katlanılması zor periyottan kurtardı.

    Öğretmen bir arkadaşım anlatmıştı;  “Aynen böyle, herkesin ceket, kravat, takım elbise gibi resmiyetleri bir kenara bıraktığı Mayıs günlerinde, sınıflarda fıkra anlatma seanslarına geçilmişti. Arka sıralardan fıkra anlatmak için, ısrarla parmağını kaldıran öğrenci için, sınıf arkadaşları “Hocam, Hasan'a anlattırmayın. O her defasında aynı fıkrayı anlatıyor!” diye uyardılar. Ben de “Hasan, aynı fıkrayı anlatmayacaksan, kalk anlat!” diyerek güya kendimi garantiye almıştım. Sınıf haklıydı. Muzip Hasan, ciddi ciddi kalktı, bilmem kaçıncı defa aynı fıkrasını tekrar anlattı. Fıkra bittikten sonra, kalem, silgi, kalemtraş ve kalem kutularının havada uçuşmasına ses çıkarmadım.”

    Arkadaşım ilerleyen günlerde, aynı sınıfa tekrar derse girer. Yoklamanın ardından, fıkra ve sululuk seansına geçilir geçilmez, arka sıradan Hasan'ın parmağı yine dikkat çeker. Bu kez sınıfın tepkisi farklıdır. Gülüşme ve kıkırdaşmalar, Hasan'ın söz istemek için parmağını kaldırması ile başlar. Sınıf hep bir ağızdan “Hocam, Hasan anlatsın!” diye ağız birliği etmişlerdir. Arkadaşım “Oğlum, aynı fıkrayı anlatmayacaksan kalk anlat!” diye uyarısını yeniler. Muzip Hasan kalkar ve aynı fıkrayı yine anlatır ve sınıf gülmekten yıkılır. Öğretmen dostum sözünü “O gün bu gündür, hayatımda, bir fıkraya bu kadar coşkulu gülündüğünü hiç hatırlamıyorum. Nedenini de hala anlamış değilim! Muzib lise öğrencisi farkında olmadan, beni, kırk kişilik sınıfı ve sistemin dayattığı boş okul günleri ile dalga geçmişti!” diye bitirdi. 

    Yine sıkıcı bir seçim arefesinde, Halk Partisi'nin yüz yıllık köhne refleksleri ile gündeme oturmasına akli bir zemin bulma telaşındayım. Halk Parti dinozorları, bu banallık ve demode görüntüde yalnız değiller. Milliyetçi ve muhafazakar düşüncenin de tarihi geçmişi, bilinen tarihin dışına düşecek kadar eski ve fersude. Bu durumu, önce kendi zekam ile dalga geçilmesini önlemek sonra da, yüzyıllık muhafazakar-dini düşüncenin acınası halini izah için önemli bir görev olarak görüyorum. Durumdan vazife çıkarmak sadece iktidara aittir diye bir kural olmasa gerek. 

    Cami hoparlöründan şarkı yükselmesi suni bir gündemin alevlenmesi için yeter ve artar bir sebeptir. Cami frekanslarına farklı ses ve veri akımının karışması her zaman mümkündür. Hasbelkader, cami yakınından geçen polis devriyelerinin telsiz konuşmalarını çoğu zaman bütün mahalleli duyar. İmam Efendi Fatiha'ya başlamışken “Amirim, biz olay mahallindeyiz! Tamam!” konuşmaları namazın kıraatine karışır. Kıyamet de kopmaz. Böylesi lokal ve sıradan bir vak'a, seçim-İzmir ve Halk Partisi sosuyla ortaya karışık bir menü olarak sunulduğunda, hadise 31 Mark Vakası'nın havasına bürünür. Başı sıkışan iktidar “Din elden gidiyor ahali! Dinine sahip çık!” sloganıyla, ölüm döşeğindeki ömrüne gün kazandırma derdine düşer. Saray soytarıları da boş durur mu? Onlar da, “İşte Halk Partisi! Yine dine hucum ediyor! Eh seçim de yaklaşıyor! O zaman bir ölüm helvası yapalım da, vatandaşa bir yararımız olsun!” telaşına düştüler.

    Virüs'ten dolayı Türkiye'de yetmişdört gündür Cuma kılınamamış. Can güvenliği tehlikeye girdiğinde, Cuma'nın farziyetinin düşmesi gayet normal. Haremeyn-i Şerifeyn'de  de olsanız da, bu mazeretiniz geçerli. Virüs endişesinden dolayı, Suud Hükümeti, bu yılki Hac'ı da iptal etmenin hazırlıklarını yapıyor. Şu ana kadar bir karar vermiş değiller. Hac'ı iptal ederlerse şaşırmayın ve korkmayın! Kıyamet kopmaz!

    Ayasofya Camii'nin dini açıdan hususi bir yeri yok. İstanbul Bağlarbaşı'ndaki Altunizade Camii'nde kıldığınız ikindi namazı ile Ayasofya Camii'nde eda ettiğiniz namazın fazileti aynı. Nereden biliyorsun? Fıkıh kitapları ve kadim fukaha, “Üç mescid  haricinde, dünyadaki bütün mescidler fazilet açısından aynı seviyededir.” hükmündeki ısrarlarının bir sebebi olmalı. O “Üç mescid”i merak ettiğinizi biliyorum ama, Ayasofya Camii o üçten biri değil. 

    Ayasofya, kendisini Şanlı Geçmişte kaybedip “Ne idik ne olduk!” mazoşisminden zevk alanlar için sadece bir ritüeldir. O kıt akıllılar, Ayasofya'ya bakıp höykürmeyi ibadet zannederler. Dini değil, kültürel ve etnik bir ritüel! İslam dünyası için, Ayasofya'nın kıyamete endeksli bir değeri yok! İstanbul dışında yaşayan milyonlarca Türk Vatandaşı için de! Olmadık konularda kamuoyu araştırması yapan araştırma şirketleri için yeni bir konu teklifinde bulunalım; “Saray, Ayasofya'nın açılması için neden bu kadar ısrar ediyor?” sorusunu bir sorun bakalım ne cevap alacaksınız? İstanbul dışında yaşayanların bir çoğu, “Cumhurbaşkanımız'ın yaptırdığı Ayasofya Camii mutlaka ibadete açılmalı! Neden mani oluyorlar ki?” cevabı ile karşılaşırsanız şaşırmayın!

    İktidarın elinden kaçırdığı üç büyük belediye'den biri olan İzmir'de, Cami höporlorundan kaza ile bile olsa şarkı yayını yapılır da, Saray buna sessiz kalır mı? Epey bir zamandır buzlukta tutulan Ayasofya'nın ibadete açılması konusunun gündeme yerleşmesi çok sürmedi. Tam din elden giderken, ailecek ekonomiyi ve ülkeyi batırmış bir hanedanın dini kurtarma telaşından daha tabii ne olabilir! Erken seçim dedikodularının olduğu bir zamanda ayağa yuvarlanan bu topu gole çevirmenin tam zamanı. 

    Halk Partisi'nin dini konulardaki laubaliliği ne ise başta Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, dini hislerini, kültürel ve nostaljik ritüellere bağlayan muhafazakar düşüncenin samimiyetsizliği de aynı şeydir. Her ikisinin de yeni bir düşünce ortaya koyma şansı bütünüyle tükenmiştir. Ortadoğu'da müslüman halka zulmeden Doğu'nun zalim ve facirleri, Cuma namazına gidiyor veya Ayasofya'da okunan Fetih Suresi'ne Zoom üzerinden katılarak dine sadakatlerini belgeliyorlar.

    Bir kaç yıl önce emekli olan arkadaşım, “Mayıs ayının son günleri yaklaştığı zaman hep sen aklıma gelirdin! Keşke ben de vakit çok geçmeden öğretmenliği bıraksaydım diye de hayıflanırdım!” itirafında bulundu. Otuz yıl böylesine bir akıldışılığa katlandığı için, aslında ben onu tebrik etmeliydim. 

    Peki biz, her seçim öncesinde Halk Partisi ve muhafazakar-dini düşünce arasındaki tekrar eden bu komediye neden gülemiyoruz? Çok normal! Biz oyunun bir parçasıyız. Dünya bize gülüyor! O kadar karamsar olmayın! Hiç olmazsa birilerini eğlendiriyoruz!

    Kadir Gürcan

    01 Haz 2020 16:26
    YAZARIN SON YAZILARI