15 Temmuzla kaybolan değerler-2

Numan Yılmaz Yiğit

Numan Yılmaz Yiğit

16 Tem 2023 11:11
  • Buna vesile olan Hizmet insanı hiç mi hiç kendini düşünmedi. Öğretmen maaşını alamamasına rağmen hayatını ,gençliğini verdi ,eğitim öğretimi ,vazifesini aksatmadı. İş insanları ekonomileri oldukça zayıf olan o ülkelere hicret etti ,yatırım yaptı. Bunlardan pek çoğu ticari olarak kayda değer   bir şey kazanamasalar da zor zamanlarında o insanların yanlarında olmayı tercih ettiler. Onlar zaten almaya değil vermeye gitmişlerdi. Oralardaki okulların açılışı için hep kendilerinden verdiler ,fakat -rıza-i ilahi dışında- bir şey almayı düşünmediler. Hatta bunu ahiretteki mükafatlarını burada tüketmek olarak değerlendirdiler.( Ahkâf  46/20)


    İlerleyen zamanlarda TUSKON(Türkiye Uluslararası Sanayiciler Konfederasyonu’na sorulabilir) ,Türkiye ile  okulların faaliyette bulunduğu ülkeler arasında ekonomik ve ticari alanlarda her iki ülkeye de katkı sağlayacak köprüler oluşturdu. Onlarca toplantılar fuarlar düzenlendi. İş birlikleri ,karşılıklı yatırım anlaşmaları imzalandı. Türk Okulları ve eğitim faaliyetlerinin şahsında Türkiye bir güven ülkesi haline gelmişti. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde  belki de ilk defa Türkiye alan değil veren bir ülke konumuna yükseldi. Artık Türkiye dünya’ ya eğitim ihraç eden bununla da itibar ve güven devşiren  bir ülke konumuna yükselmişti. İnsanımız dünya ve insanlığa sunduğu bu katkı ile yeniden kendine olan güvenini tazelemiş ve ‘Biz de bir şeyler yapabiliriz ‘ümidini yakalamıştı. O dönemlerde Türkiye tüm dünya da ,İslam ve az gelişmiş ülkelere modernizmle İslam’ı bağdaştıran    model bir ülke olarak gösteriliyordu. Tabi ki bu mütevazi gayretler bir ülkenin kalkınması adına her şey demek değildi fakat aynı hız ile devam etseydi herhâlde şimdilerde ülke ekonomisi adına çok şey ifade eden bir süreç olma istidadı sergilediği de şüphe götürmezdi.


    Evet 15 Temmuz sözde darbesini tertip edenler ,bir kısım manipülasyonlarla Hizmet İnsanını darbe teşebbüsünün içinde göstermeye çalışmakla  iki yüz elli insanın ölümüne sebebiyet veren anlayış, acımasızca iftira ve yapılan tasfiyelerle  , onlara değil ,aslında ülke ekonomisine ve onun parlak istikbaline kastetmiştir. Dolayısıyla da ülke ve geleceği kaybedilmiştir. Türkiye uluslararası arenada adalet, hukuk, insan hakları, inanç hürriyeti gibi konularda oldukça gerilerde kaldığı  gibi, dış siyasette de saygınlıktan daha çok’ Bulaşılmaması , Şerrinden emin olunması gereken bir devlet,’  seviyesine düşmüştür. Ekonomik durum da maalesef  hiç de iç açıcı değildir. Çünkü ülkede hukukun zayıflaması ,yolsuzluk , rüşvet gibi gayr-i kanuni işlerin artması, güven ortamının yok olması iç ve dış yatırımcıları ya kaçırtmakta ya da  ürkütmektedir. Şimdilerde dünya ülkeleri arasında parlayan bir kutup yıldızı olabilecekken ülke ülke dolaşıp borç arayacak bir duruma düşülmesi akıl ve basiret sahibi kişilere bir şeyler ifade etmeli değilmidir? Bu yaşanılanlar musibet değilse ya nedir? 


    Keşke demek memnudur fakat keşke bu imkanlar zayi edilmeseydi. Bu açıdan bakıldığında aslında AKP’nin tutuşturduğu 15 Temmuz darbe fitnesi ;başkalarını kendi nefislerine tercih edenlerle ,kendi nefislerini başkalarına tercih edenlerin, infak ehli verenler ile , şahsi menfaati önceleyen alıcı nifak ehlinin, ülke ve insanını düşünenlerle kendini, ailesini ve yakın çevresini düşünenlerin bir ahlak, fazilet ve karakter çatışmasıdır. Bir de tabi ki kaba kuvvet. Kendi ülkesindeki bu  son derece iyi niyetli insanlara bile bu kötü muameleleri reva gören böyle bir zihniyetin dış dünya da itibarlı olması ,güvenilirliğini yitirmemesi tabi ki düşünülemez.


    İyilik ve hayır yapma Düşüncesi’nin 15 Temmuz darbesiyle zarar görmesi


    Normal  demokrasilerde  halk patron , ülke ise büyük bir şirket , ülkeyi yöneten siyasilerde  üst düzey çalışanlar olarak addedilir. Üst düzey idareciler o şirketteki departmanları bir orkestra şefi gibi ne derece  ahenkle yönetebiliyorlarsa o  ölçüde başarılı sayılırlar. Herhangi departman, şirket içindeki iş bölümüne göre işini iyi yapar ,başarılı olursa ,bu hem patronun hem CO nun hem de  şirketin başarısı anlamına gelir. Bu açıktır. Durum böyle olmasına rağmen CO ve ekibi   alt departmanlardaki personelin  başarılarını , patrona, şirkete bir destek bir katkı olarak  değerlendirmek   yerine anlamsız bir rekabet duygusuyla kıskanır ,engellemeye çalışırlarsa, bu  sağlıklı bir yaklaşım sayılır mı? Tabi ki sayılmaz, sayılmamalıdır. Bu yadırganması gereken , şirket mantalitesi ile bağdaştırılamayacak ,oldukça bencil, anlamsız,  kaba ve yoz bir tavır olur. Aynen bunun gibi demokratik bir ülkenin  vazgeçilmez bir yönü olan sivil toplum kuruluşları, cemaatler, onların anayasa ve kanunlar çerçevesinde ürettikleri  katkılar, yaptıkları  hukuki ,yasal  çalışmaları takdir etme yerine kıskanmak , rekabet duygusuna girmek ,olmadı  kötülemek, daha olmadı kaba kuvvetle  engellemeye çalışmak, oldukça iğrenç ,psikoloji ve mürüvvet ve  kadirşinaslıktan uzak bir tavır olarak değerlendirilecek bir tutumdur. Bu tıpkı, o  şirkette ,  kendinden motivasyonlu ,vazife şuuru mükemmel, sürekli çabalayan ve çalışan ,artı değerler üreten ,arıza ve eksikleri tamamlamaya ,gidermeye gayret eden ,samimi, içten , başarılı bir çalışanı , üst düzey yöneticinin   takdir etmesi, önünü açması, ödüllendirmesi gerekirken  kıskanması, rekabete girmesi , önünü kesmeye çalışması gibi cahilane bir davranıştır. Böyle yöneticiye sahip  bir şirkette çalışanların  genellikle şöyle düşündükleri görülür;’ Otur oturduğun yerde, işte görüyorsun ,ne zaman  iyi niyetle bir şeyler yapmak istesen azar işitiyorsun, şirkete katkıda bulunmak, bir problemi çözmek için çabalıyorsun fakat takdir yerine fırça yiyiyorsun, işten atılıyorsun, bu şirkette iyilik yapmak yaramıyor, bu şirkette işler  böyle gelmiş böyle gider, salla başını al maaşını ,falan şöyle yaptı böyle çalıştı da ne oldu? Ha! otur oturduğun yerde ,işini yap başka bir şeye de karışma!’. Böyle bir şirketin büyümesi ,başarılı olması mümkün müdür? Başarılı olsa da o şirkette huzur güven ortamı ,samimiyet fedakârlık ruhu ,iyilik düşüncesi  kalır mı? İşte maalesef  15 Temmuz ve sonrasında ülke ve şartları aynen bu hale dönüşmüştür.


    15 Temmuz Darbe fitnesi ile ,ülkenin eğitim düzeyinin yükselmesine ,fakir fukaranın imdadına koşmaya ,toplumdaki kutuplaşmaların izalesine katkıda bulunmak için çabalayan , bu konuda da  herhangi bir maddi karşılık beklemeyen  gönüllü ,yüzlerce vakıf, dernek, özel teşebbüsün   açtığı eğitim kurumları kapatıldı. Bu kaba muamele ile ,bu kuruluşlarda  hizmet veren  ,çalışan on binlerce faziletli insanın , fedakârlık, yardımseverlik, iyilik ,dostluk ve sevgi duyguları hiçe sayılmış, mükafatlandırılmaları gerekirken  adeta cezalandırılmışlardır. Bu çirkin muamele bunu  gören diğer insanlara ibret(!)olmuş ,derslerini almışlardır. Bu ,bir devlet için ,ne büyük  talihsizliktir. Buna maruz kalan  on binlerce insan için de ne büyük bir yıkımdır. İyi niyetin, samimi ,karşılıksız ,fedakârca yapılan bir çalışmanın görmemezlikten gelinmesi, üstüne üstlük cezalandırılmaları insanlardaki ‘İyilik düşüncesi’ ne darbe vuran çok büyük bir yanlış, felaket olmuştur.


    Ülkelerinin  eğitim seviyesinin yükseltilmesi için fakir, zeki Anadolu evladına sahip çıkan, onlara  okuma imkanı sağlamak maksadıyla devletten resmi izin alarak  açılan ve tamamen hayırsever iş insanları tarafından  finanse edilen  okul, dershanelerde yetişen öğrenciler  ulusal ve uluslararası bilim olimpiyatlarında pek çok kez ülkemizin  bayrağını dalgalandırmış, Güneydoğuda açılan yurt ,okuma ve etüt merkezlerinde kalan öğrenciler ise dağa çıkmaktan, terörist olmaktan kurtulmuş, vatanına milletine yararlı birer fert haline gelmişti. Bunun etkisi ülkede o kadar çok hissedilmişti ki ,Hizmet hareketi ve vatansever insanlar  ‘terörist gruplar, radikal kesimler’ tarafından  düşman kategorisine konulmuştu. Çünkü bu ‘iyilik hareketi’ kötüleri ve kötü niyetli kesimleri rahatsız ediyordu.

     

    Yine hayırsever iş insanlarının  desteğiyle  faaliyet gösteren Kimse yok mu? gibi dernekler maddi sıkıntılar içinde boğuşan insanlara yardım ellerini uzatmak suretiyle onların yaralarını sarmaya çalışıyorlardı. Bunlar sadece birkaç misal.


    Bu faaliyetleri ile devletin yükünü hafifletmeyi hedefleyen Hizmet hareketi ve  sivil toplum kuruluşları ,onların çalışanları ,hiçbir karşılık, ödül, mükafat beklemeden ‘Aferinsiz’ olarak bu çalışmaları yapıyorlardı, yaptılar, yapmaya da devam edeceklerdir. Rıza-i ilahi için bu hizmetleri yapan kişiler, kınayanın kınamasından çekinerek vazifelerini ihmal etmezler/etmeyeceklerdir. Fakat devletin yaptığı bu çirkin muamele , aynı düşünce seviyesine ulaşamamış fakat içlerinde azıcık dahi olsa yardımseverlik, iyilikseverlik duyguları olan insanları yapmak istedikleri  hayırlı işlerden vazgeçirmeye yetti de arttı bile. Eğer böyle bir ‘İyilik ve Hayır hareketi’ demokrasi ve hukukun esas alındığı herhangi bir devlette olmuş olsaydı, devletler onlarla iftihar eder, onlar istemeseler de ödüller verir, teşvik de bulunurlardı. 


    Bu yönüyle bakıldığı zaman , 15 Temmuz darbe fitnesinin  toplumun gelişimine  katkı sağlayacak, problemlerin çözümüne  yardımcı olacak sivil toplum ve cemaat odaklı ‘İyilik ve hayırda bulunma, hayır işlerine koşturma’ düşüncelerini sarstığı ,toplumdaki faziletli insanların himmet ve civanmertlik düşüncelerini yıktığı bunun  da ülke ve insanının zararına bir durum oluşturduğu gayet açıktır.


    15 Temmuz’la adalet, güven, sıla-i rahim, dostluk ve kardeşlik duygularının kaybolması


    Bu konuyu fazla uzatmak istemiyorum. Zira bu konu herkesçe malum olan  ,sık sık dile getirilen bir meseledir. Adı ve iddiası ’Adalet ‘olan bir partinin işin sonunda ‘Zalimlik ve Zulüm ’le anılır bir hale dönüşmesi hem büyük bir ironi hem de bir talihsizliktir. ’İşler sonuna/sonuca  göre değerlendirilir’(Ahmet ibn Hanbel,Müsned,28/67) hadisine  göre bu tam bir fiyaskodur, aksü’l ameldir, yani hedeflediği şeyin tam zıddı bir durumla karşı karşıya kalmaktır. Burada üzücü olan bir partinin bu duruma düşmesinden daha ziyade bir ülke ve insanı için önemli bir bereket ve hayır kapısı olan ,varlığın en temel ilkesi ‘Adalet’ten mahrum olmak, işin daha kötüsü bunun farkına varamamaktır.


    Adaletin olmadığı bir yerde ‘Güven’de olmayacaktır. Dış dünya tarafsız ,gerçek hukukun olmadığı bir ülkeye güvenip yatırım yapmayacağı gibi yaptığı yatırımları da alıp götürecektir. Maalesef ülke dış dünya nezdindeki  eski sempatikliğini yitirmiştir. İç kamuoyu açısından bakıldığında; Türkiye’deki insanlarla konuşulduğu zaman ,15 Temmuz vakasından sonra ne hükümete ne de onun arkasındaki muktedir derin devlet güçlerine insanların güveni kalmadığı anlaşılmaktadır. Bu devletimiz ve milletimiz adına oldukça üzücü bir durumdur. Fakat ne yazık ki muktedirler için bu durumun hiçbir önemi olmadığı anlaşılmaktadır. Hatta insanların korkup sinmesinden son derece memnuniyet duyan bir anlayış var gibi. Bu hale sebebiyet veren tabi ki halk değil ülkeyi yönetenlerdir. Çünkü, halkın yakinen tanıdığı, bildiği, devlete ve milletine bağlılığından asla şüphe duymadığı hatta her halükârda ülke ve devleti için gece gündüz fedakârca çalıştığına şahit olduğu insanlara ‘terörist ‘yaftasının asılmaya çalışılması halk da şok tesiri meydana getirmiştir. İnsanların kafasında ’ Bu kadar iyi insanlara bile göz göre göre  terörist yaftası takılmaya çalışılıyorsa o zaman iyi kim, iyilik nedir?’ gibi  sorgulamalara sebebiyet vermiş ,gençlik dinden, dindarlıktan soğutularak,  ateizm ve  deizminin  kucağına itilmiştir. Bu kötü muamele ile gerçekten ‘İyi ve İyiliği’ temsil eden insanların  teröristlikle  suçlanmasının  geri tepmesine neden olmuş ve toplumda  bu iftirayı atanlara karşı bir şüpheye, bir güvensizliğe  dönüşmüştür. Şu anda ‘Korku ‘atmosferi ile insanların vicdanına   baskı yapılarak bu hakikat örtülmeye çalışılsa da kalpler Allah’ın elindedir. Bir gün mutlaka hakikat tecelli edecek, mazlum ,mağdur ve ülke insanına yapılan saygısızlık anlaşılacaktır.


    Yine Türkiye’den insanların ifade ettiğine göre, en çok dile getirilen husus, insanlar arasında eski dostluk, kardeşlik, samimiyet ve içtenliğin  kalmadığıdır. ‘Eskiden arkadaşlarla, komşularla ,akrabalarla hangi partiden anlayıştan olursa olsun evde kahvede parkta oturur muhabbet ederdik, artık yapamıyoruz, eski muhabbetler yok oldu, tadımız kaçtı, huzurumuz kalmadı’ serzenişleri sıklıkla dile getirilen  şikayetlerden sadece bazılarıdır. İnsanlar ‘Yanlış bir şey söylerim de konu-komşu, akraba dost gider şikâyet eder’ endişesi ile kendi dünyasına kapanmış bir vaziyette. İnsanların korku ile yaşamaları  ve bunu umursamamak bir ülkeyi yönetenler açısından utanılacak bir şeydir.


    Evet 15 Temmuz darbe senaryosu ülke ve insanımızın hatta insanlığın maddi-manevi pek çok değerden mahrum kalmalarını netice vermiştir. Eğer  ülke ve insanımız sosyal ,ekonomik pek çok problemle boğuşuyor ve bir türlü işler yolunda gitmiyor ,gidecek gibi de gözükmüyorsa  sebeplerinden biri ve en önemlisi bu büyük yanlışta ısrar edilmesidir. Ne zaman bu yanlıştan dönülür ,maddi manevi dini hukuki haklar yerine getirilir, iade edilir, helallik alınır ,insanların  haysiyet ve onurları tebrie(temize çıkarılır) edilirse işler ’Doğru’ya irca(döndürüldüğü)edildiği için rahmet ve berekete vesile olacak, zamanla sıkıntılar sevinçlere dönüşecektir, inşallah. Evet, 15 Temmuz‘un meydana getirdiği tahribat ve yıkım ülke ve insanımız için küçümsenemeyecek bir boyuttadır. Bunun tamirine  de kırık kalplerin onarılmasıyla başlanmalıdır.


    16 Tem 2023 11:11
    YAZARIN SON YAZILARI