Hizmet içi Tirancıklar ve Mehmet Ali Şengül Ağabey

Prof. Dr. Osman Şahin

Prof. Dr. Osman Şahin

16 Tem 2021 10:48

  • İNSANLARIN EKSERİSİ, ŞİRK KOŞMAKSIZIN ALLAH’A İMAN ETMEZLER 8

    Bir hizmet insanının nasıl olması gerektiğine dair en güzel bir rol model olan, Mehmet Ali Şengül Ağabeyimize, Cenab-ı Erhamürrahimin'den rahmetler diliyorum.  Fethullah Gülen Hocaefendi'nin, Şengül ağabeyin ailesinin ve bütün hizmet mensuplarının başları sağ olsun. 

    Abdullah Aymaz Hocaefendi, taziye yazısında, 12 Eylül sonrası bir toplantıda Mehmet Ali Şengül ağabeyimizin orada bulunun arkadaşlarına “Eğer sizlerin her birerlerinizi, kendimden daha iyi ve daha üstün olmanızı istemiyorsam, şahit olun Allah beni kahretsin!” diyecek kadar samimi ve fedâkar olmasından ve aynı zamanda, enaniyetini tevhid, ihlas ve uhuvvet havuzunda nasıl erittiğinden bahsetmektedir. 

    “İnsanların Ekserisi, Şirk Koşmaksızın Allah’a İman Etmezler” serisinin bu yazısında, bir hizmet hareketi içerisinde bulunan ama kendine takılmış ham insanların durumları ele alınmaktadır. Diğer taraftan, bu talihsizlerin içinde bulundukları durumdan kurtulabilmeleri için ne gibi vasıflara sahip olmaları gerektiğine dair en güzel bir örnek, bir prototip olarak Mehmet Ali Şengül ağabeyi gösterebiliriz. Denilebilir ki, bu yazının devamında, zıtları üzerinden bu değerli büyüğümüz de kısmen anlatılmış olmaktadır.

    Hocaefendi’nin MİNNET başlıklı Kırık Testi yazısında, yaptığımız hizmet, ettiğimiz iyilikler karşısında kardeşlerimize minnet edip onları incitmemek ve üzmemek gerektiği, yapılan iyilikler o insanların başına kakıldığı zaman, yapılan büyük işleri iptal edeceği, sevabını alıp götüreceği ve ahirette ise hiçbir faydasının dokunmayacağı ifade edilmektedir.

    İnsanların böyle bir tehlikeli duruma düşmelerinin sebebinin mârifetullah (Allah bilgisi) hakkındaki cehaletten kaynaklandığı ise aynı yazıda  şöyle açıklanmaktadır:

    “Kanaatimce bu mevzuda insanı yanlışlığa sürükleyen en önemli saik onun mârifetullah hususundaki eksiklik, kusur ve cehaletidir. Zira ef’âl, esmâ ve sıfât-ı sübhaniyenin aydınlık ufkunda Zât-ı Ulûhiyet mârifetine erememiş bir insan, O’nun kullar üzerindeki tasarruflarını da doğru mânâda anlayıp idrak edemiyor. 

    Bu durum da kudret sahibi Zât’ın irade ve meşîetinin görülüp bilinmesine; neticeyi var eden Müessir-i Hakikî’nin tesirinin vicdanlarda duyulup hissedilmesine engel teşkil ediyor. Bütün bunların sonucunda neticeyi kendinden bilen, en azından kendine bir pay ayıran kişi, enaniyet ve gurur içine giriyor, yapıp ettiklerini gösterme, duyurma, kendini ifade etme derdine düşüyor, “Ben, ben!” diyerek Ramazan davulu gibi gümlemeye başlıyor.”

    Bu hastalığa kapılanlar Allah’ın tasarruflarına sahip çıkarak O’nun (celle celâluhu) bilinmesinin önünde perde olmaktadırlar. Yazının devamında, bu insanların toplumu zehirleyen birer unsur haline geldikleri ve birçok psikolojik hastalıklara müptela oldukları ifade edilmektedir: 

    “Kişinin bu hâlini basit ve mücerred enaniyet diye isimlendirecek olursak, kimileri işi biraz daha ileri götürüp mürekkep enaniyete sürükleniyor ve tam bir egoist gibi davranma yoluna giriyor. Sanki kendisi olmasaymış, başka güzel işlerin ortaya çıkması pek mümkün değilmiş gibi bir kuruntuya, bir aldanmışlığa kapılıyor.

    Bazıları daha bir ileri giderek egosantrist bir tavırla kendini beğenme sevdasına tutuluyor, kendi yapıp ettiği şeylerin beğenisiyle hayatını örgülüyor, onları her şey gibi görmeye-göstermeye çalışıyor. Ve hele bazıları narsist bir edayla, yapıp ettiklerine âşık ve meftûn bir hâlde, bütün güzelliklerin kendisine ait olduğu vehmiyle oturup kalkıyor, başkalarının yaptığı hiçbir şeyi beğenmiyor, hiçbir güzelliği kabul etmiyor, kendisinden sadır olmayan hiçbir güzele güzel demiyor. Sanki işin içinde o olmasa güzellik adına herhangi bir şeyin ortaya çıkması mümkün değilmiş gibi sapık bir anlayış içinde hayatını sürdürüyor. “

    İşin daha vahim tarafı bu insanların kendilerine doğru ve hak yolda olduklarını düşünmeleridir. Aynı makalede, Kazanma kuşağında kaybeden bu zavallıların akıbetlerinin ne kadar kötü olduğuna vurgu yapılmaktadır: 
    “Tabiî bu hâle gelmiş bir zavallı bilmiyor ki, bu duygu kademe kademe onu mahvediyor, adım adım kalbini öldürüyor. İşin daha da vahim yanı, bütün bunlara rağmen o, hâlâ yerinde durduğunu zannediyor; zannediyor da içten içe bir firavun, bir narsist kesilmişken kıldığı namaz, yaptığı ibadet, ettiği sohbet ve insanlar üzerinde meydana getirdiği sûrî ve sun’î bir heyecanla kurtulabileceği vehmiyle esfel-i safilîne doğru yuvarlanıp gittiğinin farkına varamıyor.”

    Hocaefendi MİNNET yazısında Hizmet insanlarını bu büyük tehlikeye karşı uyararak her şeyini kaybeden müflislerden olmamak için neler yapılması gerektiğine dair önemli bilgiler vermektedirler:
    “Evet, sizin ortaya attığınız tohumlar gözünüzün önünde birdenbire yerden fışkırsa; bir tanesi bin başak verse ve her başak bin buğdaya yürüse… işte bütün bunların neticesinde dahi aklınızın köşesinden “Bu işte bizim de bir dahlimiz var.” diye geçecek olursa, büyük bir günah işlemiş gibi istiğfar etmiyorsanız yaptığınız işlerin hepsi “hebâen mensûrâ/toz-duman” hâline gelir, heder olur gider. Kendinize mal ettiğiniz an, bu nimetler elinizden alınır.

    Hadis-i şerifte de ifade buyrulduğu gibi öbür tarafta; “Sen, yaptıklarını ‘yapıyor’ desinler diye yaptın ve onlar da dediler. Dolayısıyla sen belli bir darlık içinde yaptıklarının karşılığını aldın. Ahiretin o genişliğine, o enginliğine rağmen burada alacağın bir şey kalmadı.” sözüne muhatap olursunuz. O açıdan sürekli mârifet, muhabbet, aşk u iştiyak peşinde koşmak bizim için hayatî önemi haizdir. Bu mevzuda donanımımız tam olmalı.

    Rabbimizin rızasına muhalif ve O’nu ifade etmeyen mülâhazalar içimizi bulandırdığında yani bütün müspet şeyleri O’na bağlamamız gerekirken bunları kendimize mâl etme gibi gafil, cahil ve nadanlara uygun düşecek bir yanlışlık sürecine girdiğimizde meseleyi hemen orada kesmeli ve derin bir nefis muhasebesiyle soluklanıp “Estağfirullah yâ Rabbi! Ben yine kendime takıldım.” demeliyiz. Çünkü kendine takılan kat’iyen Allah’a doğru yürüyemez, nefsini ayaklar altına alıp üzerinde raks etmeyen de asla O’na ulaşamaz. Hâsılı minnet ederse O eder. Şükür beklerse O bekler. Hamdler, medihler, senâlar, güzellikler hep O’nundur, O’na aittir, O’nun hakkıdır. Bütün bunlar karşısında minnet ve şükranla iki büklüm olup hamd ü senâ duygularımızı O’na sunmak da bizim boynumuzun borcudur.”

    İNSANLARI ŞİRK İLE İTHAM ETMEKDEKİ BÜYÜK TEHLİKE

    “İnsanların Ekserisi, Şirk Koşmaksızın Allah’a İman Etmezler” yazı serisi, insanların şirkle itham veya tekfir edilmelerini teşvik etmek için değil, bu hususta düşülebilecek yanlışlara dikkat çekmek amacıyla kaleme alınmıştır. 

    Nitekim, şirk ile itham etmedeki büyük tehlikeye bir hadis-i şerifte şöyle dikkat çekilmektedir. A’râf sûresindeki “Kimleri de saptırırsa, işte asıl hüsrana uğrayanlar onlardır.” âyetiyle ilgili olarak Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyururlar: “Sizin için korktuğum şeylerden biri de şudur ki; bir kişi Kur’ân-ı Kerim’i o kadar okur ki, artık Kur’ân’ın o göz kamaştırıcılığı onun bütün tavırlarına yansır. İslâm, onun için bir elbise olur. Allah’ın dilediği süreye kadar o elbiseye bürünür, sonra birdenbire o elbiseden sıyrılır ve onu elinin tersiyle âdeta bir kenara iter. Kardeşinin üzerine elinde kılıçla yürür ve onu şirk ile itham eder.” Hz. Huzeyfe (radıyallâhu anh): “Ey Allah’ın Resûlü, şirk ile itham edilen mi, yoksa itham eden mi şirke daha yakındır” diye sorduğunda Allah Resûlü: “İtham eden”, buyurmuşlardır.
    Tarih boyunca, haricilerin veya bu zihniyete sahip olanların, hadis-i şerifteki manaya uygun olarak hareket ettikleri görülmektedir. Asr-ı saadetten beri günümüze kadar-bugün de dahil- harici zihniyeti taşıyan kişilerin ve grupların, başkalarını küfürle itham etmede çok ileriye gittikleri, onlar gibi düşünmeyen insanları kılıçla, zorbalıkla ikna etme yoluna başvurdukları ve alem-i İslâm’a sürekli olarak büyük zararlar verdikleri görülmektedir. 

    Günümüzde, İslâm’a leke çalan, Müslümanların yaşadığı coğrafyalardaki diktatörlerin veya İslâm adına ortaya çıkan ve farklı isimler altında faaliyet gösteren, Siyasal İslamcılar benzeri hiziplerin bu harici zihniyet ile hareket ettikleri ve bulundukları yerlerde terör estirdikleri, çok büyük zulümlere ve mağduriyetlere sebebiyet verdikleri ve İslâm’ın doğru temsiline büyük zararlar verdikleri ortadadır.
    16 Tem 2021 10:48
    YAZARIN SON YAZILARI