Haklarında Vüdd Vaz' edilenler

Safvet Senih

Safvet Senih

02 Tem 2020 09:49
  • “İman edip de SALİH  AMELLERDE  bulunanlara gelince; onlar için çok merhametli olan Allah (gönüllerde)  bir sevgi yaratır.” (Meryem  Suresi, 19/96)
    Eskiden beri M. Fethullah Gülen Hocaefendi vaaz ve sohbetlerinde hep şu Hadis-i Şerifi anlatır: “Allah bir kulu sevdiğinde, ‘Ben falan kimseyi sevdim siz de onu sevin.’ diye NİD  eder. Cibril de bunu göklere ve yere duyurur.” (Buharî)
    yet-i Kerime sadece tam ve sağlam bir iman ile sâlih ameller işleyenler için bile göklerde ve yerde “Vüdd” (sevgi) yaratılıyor. Ya iman ve sâlih amel üzerine büyük bir mücâhede ruhu ile yüce ve yüksek olan Allah adının, o yüceliğe lâyık konuma yüceltilmesi için gayret gösterenler hakkında elbette şayeste inayetler mevcuttur… Bu hususta M. Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle diyor: “Bugün bazılarımız itibariyle böyle bir mazhariyetten dem vurmak bir iddia sayılsa da dünyanın  değişik yörelerinde hizmet veren Hizmet Erleri için ayn-ı hakikattır. Evet bu hizmet erlerinin ettikleri coğrafyaya  ve gördükleri hüsn-ü kabul bakılsa steplerinden Amerika içlerine, oradan Avrupa ortalarına hatta Kuzey Afrika, Pasifik ve Avustralya’ya uzanan çizgide hep onların sesleri ve solukları işitiliyor. Bunların oralarda milletimiz nâmına gerçekleştirdikleri hizmetin kemmiyet ve keyfiyetinin, yarınımız adına getireceği ve bu ülke insanına, hatta insanlığa kazandıracağı şeyleri zaman gösterecektir. Siz onları sadece yayıldıkları coğrafya açısından değerlendirdiğinizde, kendi kendinize: ‘Cenab-ı Hak, onların kalbine bu arkadaşlar hakkında sevgi koymasa, hüsn-ü kabul vaz’ etmeseydi, bunlar olur muydu?’  diyeceksiniz.
    “Evet, sizin bu arkadaşlarınız 20. Asırda, hem de felâketlerin felâketleri kovaladığı bir dönemde dine sahip çıkıp ona hizmeti hayatlarının biricik gayesi biliyor ve hayat tarzlarını ona göre ayarlıyorlar. Yatarken kalkarken, gezerken, yerken, içerken hep ‘Rabbim senin rızanı nasıl kazanabilirim?’ diyor ve sürekli O’nu düşünüyorlar. İşte böyle değişik seviye ve derecede pek çok kimse, kadını ve erkeği, yaşlısı ve genciyle bu düşünce ve aksiyon etrafında kenetlenince, yani âyetin ifadesine göre iman edip, o en yararlı işleri bu şekilde gerçekleştirince, Allah da onlar için yeryüzünde hüsn-ü kabul vaz’ ediyor. Şahsen ben, onca tersliklere rağmen Rıza-i İlâhî hedefli bu gayelerin bugün ulaşmış olduğu bu seviyeyi  ancak böyle  açıklayabiliyor ve ‘Her şey senden Allahım’  deyip minnet ve şükran hislerimle iki büklüm oluyorum.
    “Bu âyetin devamında Allah, ‘Biz, Kur’an’ı sadece onunla Allah’tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğa da uyarasın diye senin dilinle kolaylaştırdık.’ (Meryem Suresi, 19/97)  buyuruyor ve sırlı bir kolaylaştırmadan bahsediyor. Siyak-sibak münasebeti içinde meseleyi değerlendirecek olursak; burada Kur’an, yapılması oldukça zor bir işten bahsediyor… evet tebşir de zor, inzar da zor ve hele kalblere nüfuz ise zorlardan da zor… Bir de şartlar olumsuz, işten anlayanlar az ise işte o, imkansız ölçüsünde zordur. Durgunlaşmış bir şeyi harekete geçirmek, pasifi aktif hale getirmek çok ciddi gayret ve enerji ister. Uçak harekete geçirilmek istenirken, hareket tek hedef haline getirilir… Arabalar çalıştırılırken, lambalar, radyolar, teypler kapatılır. Tâ ki, enerji kaybı olmasın… Ama uçak havalandıktan, araba da yürüdükten sonra artık herşey normale döner ve âdeta kendi kendine hareket eder. Aynen öyle imana hizmet duygusu-hangi anlayışla olursa olsun- ilk aşamada ciddi zorluklarla karşılaşılsa da, işler yoluna girdiğinde artık ‘doğurgan döngü’ diyebileceğimiz bir salih daire (doğurgan daire) söz konusudur.. ve bugünkü hizmetimiz içerisinde her gün defalarca müşahede edilen şeylerdendir ki, bu da bir başka âyetin ifadesine göre ‘Bizim yolumuzda mücahede edenleri, elbette (hayır yollarına) hidayet edeceğiz. Allah şüphesiz ihsan sırrına ulaşmışlarla beraberdir.’ (Ankebut, 29/69)  Evet, bugün yapılan hizmetler ve bu hizmetler sâyesinde hoşnutluğu ile maiyyet-i İlâhiye girme şerefine nâil olmuş kişiler, cemaatler, milletler ve devletler, elbette bu kolaylıktan nasibini alacaklardır ve almışlardır da. Tarihi bir de bu gözle inceleyebilsek bunun bin bir misalini görmemiz mümkündür. Ashab-ı Kiram’dan Emevî, Abbasî ve Selçuklu’ya, ondan da Osmanlı’ya ve şimdilerde ikbâl vadeden bu İkinci Diriliş erlerinde bunu, örnekleri ile göstermek zor olmasa gerek.
    “Ayrıca bu konuya şöyle bakmak da mümkündür; Cenab-ı Hak, Leyl Suresinde ‘Artık kim verir, takva dairesi içine girer ve güzeli de tasdik ederse, biz de onu kolayca hazırlar (ona giden yolları gösterir)iz.”  (Leyl, 92/5-7)  buyurmaktadır.
    “Demek ki, verme, takva dairesi içinde bulunma ve selim fıtrat sahibi olarak, güzel kabul edilen her şeyi tasdik edip peşinden gitme –ki bunların hepsi salihat dairesi içinde mütalaa  edilen hususlardır- yapılan şeyleri kolay görme gibi bir neticeye insanı ulaştırırlar. İşte, arkadaşların yaptıkları işler!..’  Gece gündüz demeden çalışma, evini-barkını bırakıp Orta Asyalara veya başka yerlere göç etmeler, maddi sıkıntılar içinde ve mânevî füyüzat  hislerinden fedâkârlıkta bulunmalar!.. Şimdi bütün bunları yapanlar ‘vüdde’  mazhar görülüyorlarsa bu bir mübalağa kabul edilmemelidir. Evet bunların katlandıklarına katlanmak ve herşeyi eksiksiz yerine getirmek kolay şey değildir. Ama zannediyorum arkadaşlarımız, o sâlih dairenin ürünü olarak başkalarına çok zor gelen  bu şeyleri hayatlarının ayrılmaz bir parçası kabul ediyor ve onunla yatıp, onunla kalkıyorlar. Demek ki, zorlukların kolaylaştırılması, bu İKİNCİ  DİRİLİŞ ERLERİ  için böyle bir televvünde cereyan ediyor; ettirene canlarımız kurban!”  (Kur’an’dan  İdrake  Yansıyanlar)
    Cenab-ı Hak bizi bu vüdde mazhar olanların dairesi içine alsın vefat edinceye kadar da rahmetiyle tutup sabit kadem eylesin… Bu ruh ve gayretle hüsn-ü hâtimeye mazhar kılsın.  min… 

    02 Tem 2020 09:49
    YAZARIN SON YAZILARI