Hz. Eyyub Kıssasından Alınacak Dersler

Safvet Senih

Safvet Senih

25 Ağu 2021 12:50
  • Kur’an-ı Kerim’de buyuruluyor ki: 

    “Eyyub’u da an. Hani o: ‘Yâ Rabbi, bu dert bana iyice dokundu. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın’ diye niyaz etmiş. Biz de onun duasını kabul buyurup katımızdan bir lütuf ve ibadet edenlere bir ders olmak üzere hastalığını iyileştirmiş, kendisine aile ve dostlarını bir misliyle beraber vermiştik.”   (Enbiya  Suresi, 21/83-84. Âyetler)

    “Kulumuz Eyyûb’u da hatırla! Hani Eyyûb Rabbine: ‘Yâ Rabbi, şeytan bana bir yorgunluk ve işkence dokundurdu.’ diye yalvarmıştı. Eyyûb’a: Ayağını yere vur! İşte sana kullanıp yıkanacağın ve içeceğin soğuk bir su!’  Katımızdan bir rahmet  ve sağ duyu sahiplerine bir ibret olmak üzere ona; ailesini, çevresini ve onların bir mislini lütfettik. Bir de ona: Eline bir demet sap al, onunla vur! Yemininden  dönen durumuna düşme’ dedik.  Doğrusu Biz onu pek sabırlı bulduk. Ne güzel kuldu o! O, gerçekten Allah’a yönelirdi.” (Sâd Suresi, 38/41-44)

    Bediüzzaman Hazretleri  “Yâ Rabbi bu dert bana iyice dokundu. Sen merhametlilerin  en merhametli olanısın.” Şöyle ele alıyor:

    “Sabır kahramanı Hz. Eyyûb Aleyhisselamın şu münâcâtı (niyazı), hem tecrübe edilmiş, hem tesirlidir. Fakat âyetten iktibas suretiyle bizler münâcâtımızda “Rabbi İnnî messeniye’d-durru ve Ente Erhamur-Rahimîn” demeliyiz. Hz. Eyyûb Aleyhisselamın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki: Pek çok yara bere içinde epey müddet kaldığı halde, o hastalığın büyük mükâfâtını düşünerek tam bir sabırla tahammül edip kalmış. Sonra dert kalbine ve diline, iliştiği zaman, ilahî zikir ve marifetin mahalleleri olan kalbine ve diline iliştikleri için, o kulluk vazifesine halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki Allah’a ubudiyet için demiş: ‘Yâ Rab!  Zarar bana dokundu, lisanen zikrime ve kalben kulluğuma hâlel veriyor.’ diye niyaz edip, Cenab-ı Hak o hâlis ve sâfî, garazsız, Allah için o münâcâtı gayet hârika bir surette kabul etmiş. Kemâl-i âfiyetini ihsan edip çeşitli merhametlerine mazhar eylemiş. 

    Hz. Eyyûb Aleyhisselamın zâhiri hastalıklarının mukabili bizim bâtınî, ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hz. Eyyub’dan  daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalbimizde ve ruhumuzda yaralar açar.

    “Hz. Eyyûb Aleyhisselamın yaraları, kısacık dünya hayatını tehdit ediyordu. Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan ebedî hayatımızı tehdit ediyor. Eyyûb Aleyhisselamın o münacatına o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız. 

    “Bilhassa nasıl ki o hazretin yaralarından doğan kurtçuklar kalbine ve diline ilişmişler; öyle de bizleri günahlardan gelen yaralar ve o yaralardan meydana gelen vesveseler, şüpheler –Allah’a sığınırız- imânın mahalli olan kalbin içine ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan dilin ruhanî zevkine ilişip zikirden nefret verircesine uzaklaştırarak susturuyorlar.

    “Evet günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra tâ iman nurunu çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde, küfre gidecek bir yol var. O  günah, istiğfar ile çabuk imhâ edilmezse, kurtçuk değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.

    “Mesela, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının haberdar olmasından çok utandırdığı zaman, melâike ve ruhânî varlıkların varlığı ona çok ağır geliyor. Küçük bir emâre, bir belirti ile onları inkâr etmek arzu ediyor.

    “Hem mesela cehennem azabını netice veren büyük bir günahı işleyen bir adam, cehennemin yokluğunu arzu ettiğinden küçük bir emare ve bir şüphe, cehennemin inkârına cesaret veriyor.

    “Hem mesela farz namazını kılmayan ve kulluk vazifesini yerine getirmeyen bir adamın küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin tekrar edilen emirlerine karşı farzında yaptığı  bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve manen diyor ki: ‘Keşke o ubudiyet vazifesi bulunmasa idi.”  Ve bu  arzudan mânevî olarak Allah’a bir düşmanlığı hissettiren bir inkar arzusu uyanır. Bir şüphe Allah’ın varlığına dair kalbe gelse, kat’î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder. Büyük bir helâket kapısı ona açılır.

    “O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla gayet cüz’î bir sıkıntı kulluk vazifesinden gelmeye mukâbil, inkâr milyonlar ile o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini halef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp, yılanın ısırmasını kabul eder. Ve hâkezâ…  Bu üç misâle kıyas edilsin ki, ‘Bilakis işledikleri günahlar sebebiyle kalbleri paslandı.” (83/14)  âyetinin sırrı anlaşılsın.” 
    Safvet Senih 

    25 Ağu 2021 12:50
    YAZARIN SON YAZILARI