Büyük fırtına öncesi

Salih Yusuf

Salih Yusuf

09 Şub 2017 20:44
  • Bahçeli'nin ses getiren son konuşmasında, durup dururken "Perinçek'e karşı Erdoğan'ın yanındayız" anlamındaki ifadeleri basite alınacak sözler değil.

    Bu konuşmanın akabinde açıklanan KHK ile memuriyet tasfiye listesi, o konuşmada bahsi geçen birlikteliğin sonucu. Başta Kürt hareketine yakın addedilen isimlerle birlikte solcu isimlerin devletten atılması Bahçe’linin bu listedeki etkisini göstermekte.

    Son işbirlikçisi Ulusalcıların yapmak istedikleri tasfiyelere de göz yummak zorunda kalmıştı.

    Erdoğan, arkası dinamik ve nitelikli kadrolara dayanmayan tüm liderler gibi farklı güç odaklarını zamanı ve yerine göre kullanmakta.Artık bu konuda geriye doğru örnekler vermek gereksiz. Sadece son durum ile ilgili şunları ifade edeyim.

    15 Temmuz olayını Cumhurbaşkanı’nın, Perinçek'in de içinde bulunduğu ulusalcılara ihale ettiği açık.

    AKP tarafından kurulan Sadat ve benzeri yeni oluşumların zannedildiği ölçüde bir ağırlığı henüz yok. Bazı ülkücü hareketi artığı menfaatperestlerden başka kullanabileceği fazla seçeneği olmadığı için, Erdoğan hapisten çıkarttığı eski Ergenekon ve JİTEM gibi geçmişin karanlık şebekelerinden faydalanma yoluna gitti. (15 temmuz öncesi bir çok farklı hukuk dışı operasyonda sınırlı bürokratik destekten dolayı aynı emniyet ve yargı elemanlarını kullanıyordu. Açıkça bir çete idi.)
     
    Erdoğan, kendisi ve ailesinin akıbeti söz konusu olduğu bir vahim durumda Davutoğlu ve diğer AKPli yöneticilerin oyalayıcı politikalarından memnun değildi elbet. Bu nedenle sürekli yalnız bırakılmaktan şikayet ediyordu.
    Partisinin cemaat ile mücadelesini yetersiz ve samimiyetsiz buluyordu. Hala cemaatin binlerce kurumu işlevine devam ediyor hatta partili isimler ve medyadan destekçileri çocuklarını gizli de olsa cemaatin okullarına göndermeye devam ediyordu.
    Türkiye'nin öyle-böyle hukuku belli bir seviyeye gelmesinden ötürü Erdoğan tüm çırpınmalarına rağmen istediği sonuca ulaşamıyordu. (15 Temmuz sonrası El-Cezire kanalına verdiği röportajda hukukun kendilerini engellediğini açık açık söyledi.) 

    Artık bir şeyler yapmanın zamanı geldi geçiyordu.

    Daha önce cemaati terörist gösterebilmek için cemaat evlerine silah, PKK’lı evlerine ise cemaate ait kitaplar koyma çabası boşa çıkmıştı. Bu amaç için suikast girişimi adı altında kızını dahi öne sürmüştü ama henüz medyada tek sesliliği sağlayamadığı için bu teşebbüsü de başarılı olamamıştı.

    Gittiği ülkelerde cemaat kurumlarını kapattırmak için Hizmet Hareketi hakkında terör örgütü isnadının içini dolduracak bir delil gösteremiyordu. Her ne kadar cemaatin devletin güvenlik yani silahlı birimlerinde adamları olduğuna dair istihbarat belgelerini ilgili devletlere sunsa da onları terörist gösterecek bir eylem gösteremediler. Özellikle Batılı devletlerde her türlü sivil organizasyonun devletin her biriminde mensupları olabilmesi, bu atılımlarını akim bırakmıştı. İspat olarak hukuk dışı eylemler olmalıydı. Halbuki böyle bir delil kendi ülkesinin mahkemelerinde dahi medyadaki büyük gürültülere rağmen ortaya konamamıştı. 
    (15 Temmuz sonrası  Darbe ile terör kavramını ısrarla birlikte anmaları işte tam bu nedenle)

    Recep Tayyip Erdoğan'ın artık başka seçeneği kalmamıştı. Kendi ölçeğinde cemaatten nefret eden ancak derin devletin eski güçlü sabıkalıları vardı. Perinçek, sürekli kendisine birlikte hareket etme mesajı vermekteydi. Adeta 'biz sana bu konuda yardımcı olacağız' teklifiydi bu. Biz dediği ise, devleti ahtapot gibi saran, hapishanelere tıkıldıklarında faili meçhul olay ve cinayetlerin bittiği ama o ara kuyruklarından yakaladıkları suçlu hükümet üyelerine yaptıkları şantajlar sayesinde kurtulduktan sonra tekrar patlamaların ve cinayetlerin failsiz kaldığı sözde masumcuk ulusalcı klik.
     
    Erdoğan geçmişin kabus günlerinin failleri olan Ulusalcılara o kadar mahkum oldu ki, Suriye politikasında bile onların istediği noktaya geldi. Hatta 15 Temmuz olaylarını yürüten ulusalcılar hükümetin Suriye politikasının sahadaki isimlerinden olan ve Özgür Suriye Ordusu elemanlarını yetiştiren Özel Kuvvetler Komutanı Semih Terzi’yi de ortadan kaldırdılar.  Erdoğan, kendisine Suriye konusunda sürekli brifing veren bu komutanın dahi katledilmesine ses çıkartamadı. Ona zamanında güvenen ve yardımcı olan diğer insanların karşılaştığı vefasızlık General Terzi’nin de başına geldi.

    Tıpkı "ordudan cemaatçilerle birlikte ulusalcı ve kemalistleri de temizleyeceğiz" diyen propagandisti Erol Olçak’ın başına gelen gibi. İlki lanetle diğeri minnetle anılsa da ikisinin başına gelen aynı şey. Öldürülmeleri..
    Her ne kadar Erol Olçak’ın cenazesinde cami avlusunda zorlama bir ağlama çabası içinde: "Ah ahh! hashaşiler, ah Fetullahçılar!.." diye milleti galeyana getirse de en iyi o biliyor ki yandaşını ve ve oğlunu kimlerin öldürdüğünü..

    Bugün ordunun başarılı, Batı'da eğitim görmüş vizyon sahibi askerlerinin önemli bir kısmı tasfiye edildi. 

    Yüzlerce insana sahte çürük askerlik raporu veren Ahmet Zeki Üçok, tanıyan herkesin “ayakta 50 tane uyduracak kadar yalan söyleyebilen biri” diye tanımladığı General Aksakallı gibi kirli işlere bulaşmış veya sicili bozukların zaferi son yaşananlar.

    3-4 bin kişilik darbe girişimi(!) sonrası 150 kadar generalin ordudan atılması cemaat bahanesinin en açık ispatıdır.

    İlginç olan eski G.kurmay başkanı Necdet Özel olayların hemen akabindeki açıklamalarının satır aralarında asıl darbenin orduya yapıldığını belirtmesine rağmen bu sözlerin 15 Temmuz’un sıcak atmosferinde kaynamış olması.

    “Bana ve benden sonra H.Akar'a bir takım listeler geliyordu ama bunları somut delillere dayanmayan fişlemelerdi” diyordu.

    Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın o gece havalimanı konuşmasında geçen bazı ifadelerinden Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar'ı epeydir bir ikna etme çabasında olduğunu da anlaşılıyor:
    "Sayın Genelkurmay Başkan’ım. Bakın hepsi sizler gibi değiller. .."

    Hulusi Akar samimiydi, değildi ayrı bir mevzu ama ordudaki önemli mevkideki binlerce subayın bir YAŞ toplantısıyla atılmasına onay vermesi kolay değildi.

    Hulusi Akar'ın 15 Temmuz hengamesinde başta Abdullah Gül olmak üzere devletin ve AKP'nin eski ağır toplarıyla görüşmeye çalıştığına dair son dönemde çıkan iddialar da bu denklemde değerlendirebilir. 

    Zira Ergenekon soruşturmalarından biliyoruz ki ulusalcı yapının kirli ve yasadışı işlerinden ordunun önemli bir kısmı rahatsız idi. Onca generalin görevden alınması o davalara desteğin veya sessiz kalmanın intikamından başka bir şey değil.

    Hulusi Akar her şeye rağmen Erdoğan tarafından iyice güçlenen ulusalcılara karşın bir denge unsuru olarak görevinde tutuluyor. General Mehmet Dişli’yi darbenin kurgu çerçevesini aşmaması için kullandığı gibi.

    15 Temmuz öncesi havuz ve Aydınlık medyası iyi incelenirse yoğun manipülatif haberlerle “darbenin mantalitesini” kamuoyu nezdinde oluşturmaya çalıştıkları anlaşılabilir.

    Eski Ergenekoncu subaylarla yapılan röportajlarla, "binlerce Fethullahçı paşa ve subay Ağustos terfi döneminde atılacakları için darbeye teşebbüs etti"yi güçlendirecek tasfiye yapılacak haberleri yapıldı.

    Ama olayın aslı yukarıda bahsedildiği üzere Necdet Özel Paşa ve Hulusi Akar ile üst kadro böyle uzun boylu tasfiyeye izin vermedikleri anlaşılıyor. Zaten dünyanın hiçbir iyi-kötü bir hukuk devletinde büyük bir olay olmaksızın böyle geniş çapta tasfiye yapılamamıştır.

    Evet her suçlu gibi sürekli hamle yapmak zorunda olan Erdoğan bu gerçeği geçenlerdeki bir konuşmasında, "Benim diğer Cumhurbaşkanları gibi emekli olup kenara çekilme şansım yok" diyerek bir nevi itiraf etmişti.

    Gerekçesiz Başbakan Davutoğlu'nu kovması, Mavi Marmara davasındaki akıl almaz U dönüşü sonrası epey sarsılmış konumunu da 15 Temmuz sonrası tekrar güçlendirmiş oldu. Yani çekirge tekrar sıçrayabildi. Bugüne kadar hukuktan kacarak yakasını kurtarmayı başaran çekirge son partnerinden de bir hayli çekinceli. Çekinecek kadar da varlar doğrusu.

    Evet başkanlık referandumu arefesinde halen ittifak halinde gözüktüğü ama diğer yandan kendisine bilenmiş olduklarını dağların taşların bildiği yargıdan orduya tekrar mevzilerini geri kazanmış vatanseverlere(!) karşı tedbir almak zorunda. Ayrıca son dış gelişmelerden dolayı bu ortağının sırtını dayadığı Rusya’ya da elini kolunu kaptırmış gözüküyor. 

    Erdoğan için çember iyice daraldığından yeni tehditlere karşın yeni bir ortağa ihtiyacı var. Bu yeni ortak ise Bahçeli ve ülkücü avanelerinden başkası değil. Hem Bahçeli’nin de parti içi sıkıntılarından dolayı Erdoğan’ın yardımlarına ihtiyacı var.

    Mart ayında Erdoğan'a karşı bir hamlenin işaretlerini veren ulusalcılara karşı Hükümetin ülkücü bürokratlar destekli operasyonlarının devam etmesi hiç şaşırtıcı olmayacak. Şu an dahi iki taraf karşılıklı hamleler yapıyorlar. Karşılıklı tasfiyeler bunun göstergesi. 

    Hatırlarsınız AKP yanlısı siyasi İslamcıların devletten kimisi tasfiye edildiğinde Erdoğan dahi, "At izi izine karıştı" dediği halde Perinçek sert tepki vermiş, "Hiç bir iz karışmadı, doğru olan işler yapılıyor. " demişti.

    Ayrıca, Erdoğan'ın bir gün sonra Rusya'nın tepkisiyle caydığı, "Esad'ı devirmek için Suriye'ye girdik" açıklaması sonrası, Perinçek'in "Bugün orduda Erdoğan ile Suriye konusunda ortak fikre sahip bir general kalmadı" diye açıklamada bulunması da Erdoğan’ın hamle imkanının iyice daraldığını gösteriyor. 

    Hem Rusya kartı da bu yapıya karşı harekete geçmenin kolay olmadığını gösteriyor. Ama bir an önce bir şeyler yapması gerektiğinin bilincinde. Bahçeli ile artan ilişkileri bu hazırlığın işareti. 

    Bu nedenlerden ötürü Bahçeli’den daha önce hiç alışık olmadığımız Perinçek’e karşı Erdoğan’a destek sözlerini duyduk.

    Evet çok yakın zamanda ortaya çıkacak büyük savaş öncesi siper ve mevziler tum hızıyla devam ediyor.

    15 temmuz gecesi masumları gözünü kırpmadan ağır silahlarla öldürten anlayış ile, bugün doğum yapan kadınları ameliyat dikişleriyle hapse atanlar aynı tıynetlerdir, yani aynı ellerdir.  
    Varın kendi aralarındaki mücadelede birbirlerine karşı acımasızlıklarını tahmin edin...

    Salih Yusuf

    09 Şub 2017 20:44
    YAZARIN SON YAZILARI