Türk Dili'nde Kur'an Edebiyatı Sempozyumu

Türk Dili'nde Kur'an Edebiyatı Sempozyumu

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, özellikle son yıllarda neredeyse bir kaç ay içerisinde bir mealin yayınlanmaya başladığını herkesin gördüğünü belirterek, ''Ancak bugün Türkçe meallerimizde Kur'an'ın edebi ihtişam ve mehabetine mütenasip bir dil ve üsluba vasıl olduğumuzu kim söyleyebilir? Bu sorumsuzca çevirilerin varlığı Türkiye'de hakikaten üzüntü vericidir'' dedi. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İstanbul Müftülüğü ve Türkiye Yazarlar Birliği'nin Kur'an-ı Kerim'in nüzulünün 1400. yılı dolayısıyla ortaklaşa düzenlediği ''Türk Dili'nde Kur'an Edebiyatı Sempozyumu'' Üsküdar'daki Bağlarbaşı Kültür Merkezi'nde başladı. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Görmez, Hz. Muhammed'den gelen hadis külliyatı içinde Kur'an ile ilgili çok güzel bir tanım olduğunu belirterek, ''Abdullah İbn-i Abbas'dan rivayet edilen bir hadiste, 'Kur'an Allah'ın yer yüzündeki edep sofrasıdır'. Sadece sofra diye tercüme ediliyor da, ben izin verirseniz oraya bir de edep kelimesini ilave etmek istiyorum. 'Gücünüz yettiğince o sofradan nimetleniniz, ondan nasibinizi alınız'' dedi. Toplumların, milletlerin bu edep sofrasından aldıkları nasip nispetinde edeplendiklerini ve bir edebiyat kurduklarını kaydeden Görmez, herkesin bu sofradan aldığı kısmet oranında nimet sahibi, her milletin de bu sofradan aldığı nimet nispetinde bir büyük edebiyata sahip olduğunu dile getirdi. Görmez, ilhamını bu sofradan alan hiç bir şairin Kur'an'ın ifadesiyle başka vadilere sapmadığını vurgulayarak, ''Kur'an'a iman eden bütün toplumlarda, bütün dillerde Kur'an tesiriyle vücuda gelmiş bir İslam Edebiyatı oluşmuştur. Tıpkı Türk Edebiyatı'nda olduğu gibi. Kur'an'ın tüm İslam milletlerini, dilleri ne kadar farklı olursa olsun birleştiren bir ortak dil oluşturduğunu hepimiz biliyoruz. Bir İslam dili, bir iman dili kurmuştur ve o iman dili bütün Müslüman milletler tarafından paylaşılır'' dedi. Kur'an'ın önce Arap dilinde en büyük inkılabını gerçekleştirdiğini dile getiren Görmez, şunları söyledi: ''Arap dilinin Kur'an'dan önceki kelime ve kavramlarının anlam çerçevesi daha çok Arabistan coğrafyasına mahsur olmuştur. Hangi kelimenin etimolojik kökenine inerseniz orada ya çölü görürsünüz, ya dikeni, ya kılıç, ya mızrak, ya hurma yahut deve görürsünüz. Ancak bu kadar zayıf kalmış, cılız kalmış bir dilin kelime ve kavramların, Kur'an adeta o anlamlarını kuşatan çerçevelerini tutarak, bütün kainatı içine sokmuş ve kainatın da ötesinde bütün metafizik alimleri, o kelimelerin içerisine derc ederek Arapça'nın kendisinde en büyük inkılabı meydana getirmiştir. Arapça, Kur'an'la birlikte bütün insanlara mana denizinde, hakikat ummanında yüzmeyi öğretmeye başlayan bir dil olmuştur. Bu sebeple asırlarca İslam'ı benimseyen bütün milletlerin yazı dili olmasının hikmeti de, Arapça'nın kendisinden değil, Kur'an lisanı olmasından kaynaklanmıştır. Bu sempozyumda ele alınacak olan Türk Dili'nin de Kur'an tarafından nasıl zenginleştirildiği ama Kur'an'dan mahrum olmaya başladıkça da nasıl fakirleştiği her halde herkesin malumudur.'' -TÜRKÇE MEALLERDEKİ SIKINTI- Görmez, bugün günümüz Türkiye'sinde Müslümanlar'ın Kur'an mealleri açısından oldukça zengin bir mirasa sahip olduğunu kaydederek, ''Ancak büyük bir üzüntüyle ifade etmek isterim ki, bu zenginlik nitelik açısından değil, nicelik açısındandır'' dedi. Bugün 200 civarında Kur'an mealinin okuyucularıyla buluştuğunu dile getiren Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Özellikle son yıllarda neredeyse bir kaç ay içerisinde bir mealin yayınlanmaya başladığını hepimiz biliyoruz. Ancak, bugün Türkçe meallerimizde Kur'an'ın edebi ihtişam ve mehabetine mütenasip bir dil ve üsluba vasıl olduğumuzu kim söyleyebilir? Mealleri topluca gözden geçirdiğimizde dil konusundaki özensizliklerimiz, Kur'an'ı sadece lisani bir metin olarak telakki edişimiz, Kur'an'ın kendi diline vukufiyetsizliğimiz, Kur'an'ın inşa ettiği din dilini, yaşayan iman dilini göz ardı edişimiz, Kur'an'ın söz sanatlarını ve deyimsel ifadelerini Türkçe'ye aktarmadaki aczimiz, bazen de bütün bunların dışında Kur'an karşısında haddimizi bilmeyişimiz. Bu şekilde değerlendirilecek pek çok numunenin de ortaya çıktığını üzülerek ifade etmek istiyorum. Hatta artık bazı meallerimizin her sayfasındaki tercüme her okuyucuda kelami ve itikadi istifhamları beraberinde getirmeye başlamıştır. Bu sorumsuzca çevirilerin varlığı Türkiye'de hakikaten üzüntü vericidir.'' Alimlerin kendi aralarında kuracakları bir iç disiplinle bunu önlemeye çalışmaları gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Görmez, ''Bunun mutlaka yapılması gerekir. Bütün hocalarımızdan istirham ediyorum. Eleştirilerimizi asla esirgememeliyiz. Bu tür cüretleri ifşa etmeliyiz. Bunun doğru olmadığını hem topluma anlatmalıyız, hem onlara anlatmalıyız'' dedi. -İSTANBUL MÜFTÜSÜ MUSTAFA ÇAĞRICI- İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı da, dini bakımdan olduğu kadar milli bakımdan da önemli olan bir konunun bu kadar ihmal edilmesinin kabul edilebilir bir durum olmadığını belirterek, ''Bin yıl öncesine gittiğimizde bizim medeniyetimizin kurucusu Kur'an-ı Kerim'dir. Bu gün millet olarak sahip olduğumuz bütün değerlerimiz, sanatımız, mimarimiz, şiirimiz, bilim geçmişimizin kaynağı Kur'an olmasına rağmen, dilimizin Kur'an'la nasıl boğuştuğu, bu ikilinin ilişki tarihi konusunda şimdiye kadar bu kapsamda bir çalışma yapılmamış olması üzüntü vericidir. Bu nedenle bu toplantının bilim dünyamıza, dini kültürümüze ve Türk Dilimize hayırlı olmasını diliyorum'' dedi. İki gün boyunca sürecek sempozyumda, ''Türkçe'nin Kur'an ile buluşması'', ''Cumhuriyet döneminde meal edebiyatımız'', ''Tercüme mealler meselesi'', ''Türkçe tefsir edebiyatı'', ''Kur'an ve Türk Edebiyatı'' gibi çeşitli oturumlar düzenlenecek. Sempozyuma, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da kutlama telgrafı gönderdi. (FLZ-KAF-ÇAL)27.05.2011 14:22:45
<< Önceki Haber Türk Dili'nde Kur'an Edebiyatı Sempozyumu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER