Albay Hulusi Yahyagil'in gözüyle Çanakkale

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Pazartesi, Mart 18 2019
“Çanakkale bir salhane-i kebirdir. O hiçbir şeye benzemez. Bölük, tabur savaşa girdiği gün eriyordu. Öyle bir salhaneydi, orası. Mezbuhane muharebe ediyorduk. Asrın her türlü ihtiyaçları temin edilmiş ordularına karşı, âdeta iman kuvvetiyle et ve kemikten bir set oluşturmuştuk.”
Abdullah Aymaz / samanyoluhaber.com
Albay Hulusi Yahyagil'in gözüyle Çanakkale

Bediüzzaman Hazretlerinin her zaman ihlasta önde olan Nur’un birinci talebesi Hulusî Ağabeyimiz Harbiye'de iken Birinci Dünya Savaşı patlak verir. O da emsâlleri gibi tahsilini yarıda bırakıp cepheye koşar. Kısa bir süre savaş için askerî hazırlık eğitimi gördükten sonra 21 Ekim 1914’te on sekiz yaşında ordudaki yerini alır. 25. Alayın çeşitli bölüklerinde görev yaptıktan sonra 14 Temmuz 1915’te asteğmen olur. 26 Temmuz 1915’te Çanakkale Savaşına katılır. Anafartalar Conk Bayırı Muharebesinde 25. Alayın 10. Bölüğüyle savaşın en yoğun çarpışmalarında bulunur. İstanbul’dan getirilen topların cepheye taşınması için atlarla çekilen ağır toplardan biri bataklığa saplanır. Atlar ne kadar hamle yapsalar da bir türlü topu saplandığı yerden kurtaramazlar. Derken Hulusi Bey devreye girer. Birliğinde bulunan DESTAN  isimli atı getirip diğerlerinin yanına bağlar ve bir insanla konuşur gibi atın boynuna sarılır: “Destan, haydi yavrum, bu din işi, vatan işi, göreyim seni!” der. Atlar son bir defa dehlenir, kırbaçlanır. Büyük bir hamleyle top saplandığı yerden kurtulur. Ama DESTAN, yaptığı hamle sonunda cansız yere serilir. Zira takatinin üstünde gösterdiği gücün sonunda çatlayarak ölmüştür.

Hulusî Bey Çanakkale’de yaşadıklarını şöyle anlatır: “Bir çok çıkarmalar yapıldı. O zaman harbe giderken pilav yemeye gider bir hevesle gitmiştik. 30 Mart 1915’te Seddülbahir’e gelmiştik. Çanakkale’nin Anafartaların, Conk Bayırı’nın DİNÇ  FIRKASI idik. Süngülü tüfekle ‘Allah Allah!’  diye gidiyorduk. Anafartalar Muharebesinde Cenab-ı Hakk'ın lütfu ile gazi olduk… Son taarruzda bütün subaylar ve erler abdestli olacaktı. Şayet su bulunmazsa, teyemmüm edilecekti. 8 Ağustos 1915’te yüzümden, kolumdan, göğsümden yaralandım. Yaralandığım gece KADİR GECESİYDİ. Karadan, denizden top mermileri patlıyordu. Bir top mermisi önümde patladı. İki el at

Bu haberler de ilginizi çekebilir