Benim ne yapmam lazım?

Okuma Süresi 12 dkYayınlanma Pazar, Aralık 28 2025

Bizim köyden olup uzaktan da akrabamızdı. Babası bizim kazamızda öğretmendi. O zamanlar çok görüşmelerimiz olamadı.

 

Aradan seneler geçti. İzmir’de Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde asistanken, akrabamız olan öğretmenin küçük oğlunun İzmir’de olduğunu öğrendim. Bir şekilde telefonunu da buldum. Kendisini telefonla arayınca çok memnun oldu. Bir okulda o da babası gibi öğretmenmiş. İzmir’in Buca semtinde oturuyormuş. Israrla evine davet etti.

 

Sınıf arkadaşım Mahmut’la birlikte evine gittik. Eşi de öğretmenmiş, evlerinde onunla da tanıştık. Evde duvarlar, Marx dâhil diğer solcu tanınan insanların posterleri ile kaplıydı. Biz o konulara hiç girmedik.

 

Babasına, annesine ve ağabeyine de selam ve saygılarımızı onunla gönderdik. Bu öğretmen arkadaşım, ziyaretimizden son derece memnun olmuştu. Genel konuları konuştuk.

 

O yıllarda da Fethullah Gülen Hocaefendi; her cuma akşamı, namaz kılmayanlar da gelebilsinler diye, yatsı namazından sonra İzmir’in bir kazası olan Bornova’daki büyük camide soruları cevaplandırıyordu. Sorusu olan herkes, bir kâğıda yazıp önündeki insana vererek bu soruların kürsüye kadar ulaşmasını sağlıyordu. Hocaefendi de bu soruları, gelme sırasına göre herkesi tatmin edici şekilde cevaplandırıyordu.

 

Bu öğretmen arkadaşımızı da bir cuma akşamı bu camiye davet ettim. Sohbetten sonra bize gittik. Orada da kendi aramızda sohbet ettik. Arkadaşımız çok memnun kaldı ve her cuma akşamı geleceğini söyledi.

 

Nitekim arkadaşımız, Hocaefendi’nin Bornova’daki camide olan bu sohbetlerine düzenli gelmeye başladı. Vakit oldukça da Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kaldığı, İzmir’in bir semti olan Bozyaka’daki yurda davet ettim. Hocaefendi ile tanıştırdım. Hocaefendi’yi çok sevdi.

 

Bir seferinde, Bornova’daki Hocaefendi’nin yatsı namazından sonraki sohbetinin çıkışında, bu arkadaşımızla caminin avlusunda buluştuk. Bize; “Ben bugün Buca’dan Bornova’ya nasıl geldim biliyor musunuz?” diye sordu. Biz de; “Hayırdır, nasıl oldu?” deyince, o da; “Bugün belediye otobüsleri, şoförler grevde olduğu için çalışmıyordu, nasılsa dolmuşlar da yoktu. Buca’dan Bornova’ya kadar yürüyerek geldim.” demişti. Bu mesafe çok uzun bir mesafeydi, biz de hayret içinde kaldık. Sonra da bir arkadaşımızın arabasıyla onu evine bırakmıştık.

 

Artık irtibatlarımız ve görüşmelerimiz düzenli bir hâl aldı. Bozyaka’da Fethullah Gülen Hocaefendi; gerek İzmir’de gerek Türkiye’nin diğer şehirlerinde ve gerekse yurt dışında yapılması planlanan Hizmet Hareketi ile ilgili açılacak yurtlar ve okullar için, bir yardım toplantısında duygulu, açıklayıcı ve etkili bir konuşma yapmıştı. Daha sonra da katılımcılar, o güne göre ellerindeki imkânlar nispetinde bu hizmet için vermek üzere taahhütlerde bulunmuşlardı. Biz de bu arkadaşımızla yan yana oturuyorduk.

 

Toplantı sonunda arkadaşımız bana; “Hocaefendi bu kadar güzel ve açıklayıcı konuşunca, ben de cebimde ne kadar para varsa hepsini vereyim diye düşündüm. Ama insanların o cömertçe çok ciddi miktarlar verişleri karşısında, benim cebimdeki miktarın çok düşük kalacağını düşünerek bir şey söylemekten vazgeçtim.” demişti. Ben de kendisine; “Allah’ın izniyle senin iyi niyetli ve samimi düşüncenle cebinde olan ve aklından geçirdiğin miktar da insanların verdiği miktarlar kadar kıymetli ve bereketlidir inşallah.” demiştim. Arkadaşımız da bu yaklaşıma çok memnun olmuştu.

 

Önce hadiselerin ve çevresinin etkisiyle sol düşünceyle tanışan, onların ulusal ve uluslararası liderlerini benimseyen bu öğretmen arkadaşımız; Hizmet’i, bizleri ve Fethullah Gülen Hocaefendi’yi tanıdıktan sonra bize aynen şöyle demişti: “Ben şimdi sizi, Hizmet’i ve Hocaefendi’yi tanıdım ve sevdim. Bundan sonra ne yapmam gerektiğini lütfen bana söyleyin. Duvarlara afişler mi yapıştıracağız, birilerini mi döveceğiz, sokaklarda yürüyüşler mi yapacağız?”

 

O böyle deyince biz de; “Bunların hiç birini yapmıyoruz, sana da yapmamanı tavsiye ediyoruz. Senden özel bir beklentimiz yok. İbadetlerini düzenli yapmaya çalış, haramlardan sakın; annene, babana, kardeşlerine, eşine, çocuklarına, tanıdıklarına iyi davran. Hizmet’le ilgili gayret ve çalışmaları da zaten birlikte yapacağız inşallah.” dedik.

 

Artık arkadaşımız kendi meslektaşı olan diğer öğretmen arkadaşlarla da düzenli görüşür, konuşur oldu. Onların programlarına gitmeye başladı. Orta Asya’da okullar açıldığında bana; “Ben de öğretmenim, eşim de öğretmen. Dünyanın neresinde bir ihtiyaç varsa biz gitmeye hazırız. Siz lütfen ilgili arkadaşlara bu düşüncemizi iletin.” demişti.

 

Ben de ilgili arkadaşlara bu durumu bildirdim. Arkadaşımız da zaten bu işleri koordine eden öğretmen arkadaşlarımızla düzenli görüşüyordu.

 

Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ihtisasım bitince İzmir’den ayrıldım. Arada bir bu arkadaşımızla görüşmeye devam ettim.

 

Daha sonra Türkiye’deki malum konjonktürden dolayı, arayacağım insanların başlarına bir sıkıntı gelmemesi açısından ben de onları arayamadım, durumlarını öğrenemedim.

 

Bu şekilde kurulan nice güzel bağlar, köprüler maalesef bu konjonktürden dolayı çalıştırılamaz hâle geldi. Birbirimizi arayamaz duruma düştük. Gerek yurt içinde gerekse Türkiye dışında benim bu durumum gibi binlerce, belki milyonlarca benzer durum cereyan etti ve maalesef etmeye de devam ediyor. İman, azim, ümit, kararlılık ve sabırla tekrar bu güzelliklerin yaşanması için gayretler ve dualar da devam ediyor.

 

İnşallah bir gün bu kara bulutlar çekilip gidecek ve yerlerini güneşe bırakacak. Özellikle kendi ülkemizde, yeniden insanlık adına Allah rızasını kazanma endeksli gayretler tekrar başlayacak. İstişare ve el birliğiyle daha güzel neticelerin elde edilmesi için Allah’a dua ediyoruz. Sonra da bu işlerin gereğini yapma durumunda olacağız inşallah.

 

Enseyi karartmaya lüzum yok. Öncelikle Türkiye’de olmak üzere dünyanın hemen birçok yerinde, daha önce yine bu güzel niyetlerle başlanıp Allah’ın rızası istikametinde çok güzel neticeler alındığı gibi yine alınmaya devam edecek inşallah.

 

Türkiye’deki konjonktürden dolayı yurt dışına mecburi hicretle giden, hemen hemen dünyanın her yerinde arkadaşlarımız var. Gidilen yerlerde bu arkadaşımızın benzeri; kim bilir daha nice tanışamadığımız, ulaşamadığımız, tanışmamız gereken, ulaşmamız gereken insanlar var. Sadece bir selam çerçevesinde tanıştığımız insanlar var. Komşularımız, çalışma arkadaşlarımız, değişik vesilelerle farklı yerlerde tanıştığımız insanlar var. İşte bunların hepsiyle; insan olma ortak paydasından hareketle dini, dili, milliyeti, düşüncesi ne olursa olsun tanışmamız, samimiyet kurmamız çok çok önemli. Sonra da bu diyalogları nesiller boyu devam ettirmemiz de yine insan olmanın bir gereği.

 

Bunların karşılığını da hiçbir zaman insanlardan bekleme değil, Rabbimizden öbür âlemde cenneti kazanma çerçevesinde ümit ediyoruz. Şimdiye kadar da hep böyle oldu. Hiçbir zaman, ne amaçla olursa olsun, başka bir beklentiye girilmedi. Allah rızası için başlatıldı ve yine o rıza çerçevesinde devam ettirildi, devam ettirilmeye de çalışılıyor.

 

Engellere takılmadan yolumuza devam edelim.

Bu haberler de ilginizi çekebilir