Benim ne yapmam lazım?
Bizim köyden olup uzaktan da akrabamızdı. Babası bizim kazamızda öğretmendi. O zamanlar çok görüşmelerimiz olamadı.
Aradan seneler geçti. İzmir’de Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesi’nde asistanken, akrabamız olan öğretmenin küçük oğlunun
İzmir’de olduğunu öğrendim. Bir şekilde telefonunu da buldum. Kendisini
telefonla arayınca çok memnun oldu. Bir okulda o da babası gibi öğretmenmiş.
İzmir’in Buca semtinde oturuyormuş. Israrla evine davet etti.
Sınıf arkadaşım Mahmut’la birlikte evine gittik. Eşi
de öğretmenmiş, evlerinde onunla da tanıştık. Evde duvarlar, Marx dâhil diğer
solcu tanınan insanların posterleri ile kaplıydı. Biz o konulara hiç girmedik.
Babasına, annesine ve ağabeyine de selam ve
saygılarımızı onunla gönderdik. Bu öğretmen arkadaşım, ziyaretimizden son
derece memnun olmuştu. Genel konuları konuştuk.
O yıllarda da Fethullah Gülen Hocaefendi; her cuma
akşamı, namaz kılmayanlar da gelebilsinler diye, yatsı namazından sonra
İzmir’in bir kazası olan Bornova’daki büyük camide soruları cevaplandırıyordu.
Sorusu olan herkes, bir kâğıda yazıp önündeki insana vererek bu soruların
kürsüye kadar ulaşmasını sağlıyordu. Hocaefendi de bu soruları, gelme sırasına
göre herkesi tatmin edici şekilde cevaplandırıyordu.
Bu öğretmen arkadaşımızı da bir cuma akşamı bu camiye
davet ettim. Sohbetten sonra bize gittik. Orada da kendi aramızda sohbet ettik.
Arkadaşımız çok memnun kaldı ve her cuma akşamı geleceğini söyledi.
Nitekim arkadaşımız, Hocaefendi’nin Bornova’daki
camide olan bu sohbetlerine düzenli gelmeye başladı. Vakit oldukça da Fethullah
Gülen Hocaefendi’nin kaldığı, İzmir’in bir semti olan Bozyaka’daki yurda davet
ettim. Hocaefendi ile tanıştırdım. Hocaefendi’yi çok sevdi.
Bir seferinde, Bornova’daki Hocaefendi’nin yatsı
namazından sonraki sohbetinin çıkışında, bu arkadaşımızla caminin avlusunda
buluştuk. Bize; “Ben bugün Buca’dan Bornova’ya nasıl geldim biliyor musunuz?”
diye sordu. Biz de; “Hayırdır, nasıl oldu?” deyince, o da; “Bugün belediye
otobüsleri, şoförler grevde olduğu için çalışmıyordu, nasılsa dolmuşlar da
yoktu. Buca’dan Bornova’ya kadar yürüyerek geldim.” demişti. Bu mesafe çok uzun
bir mesafeydi, biz de hayret içinde kaldık. Sonra da bir arkadaşımızın arabasıyla
onu evine bırakmıştık.
Artık irtibatlarımız ve görüşmelerimiz düzenli bir hâl
aldı. Bozyaka’da Fethullah Gülen Hocaefendi; gerek İzmir’de gerek Türkiye’nin
diğer şehirlerinde ve gerekse yurt dışında yapılması planlanan Hizmet Hareketi
ile ilgili açılacak yurtlar ve okullar için, bir yardım toplantısında duygulu,
açıklayıcı ve etkili bir konuşma yapmıştı. Daha sonra da katılımcılar, o güne
göre ellerindeki imkânlar nispetinde bu hizmet için vermek üzere taahhütlerde
bulunmuşlardı. Biz de bu arkadaşımızla yan yana oturuyorduk.
Toplantı sonunda arkadaşımız bana; “Hocaefendi bu
kadar güzel ve açıklayıcı konuşunca, ben de cebimde ne kadar para varsa hepsini
vereyim diye düşündüm. Ama insanların o cömertçe çok ciddi miktarlar verişleri
karşısında, benim cebimdeki miktarın çok düşük kalacağını düşünerek bir şey
söylemekten vazgeçtim.” demişti. Ben de kendisine; “Allah’ın izniyle senin iyi
niyetli ve samimi düşüncenle cebinde olan ve aklından geçirdiğin miktar da
insanların verdiği miktarlar kadar kıymetli ve bereketlidir inşallah.” demiştim.
Arkadaşımız da bu yaklaşıma çok memnun olmuştu.
Önce hadiselerin ve çevresinin etkisiyle sol
düşünceyle tanışan, onların ulusal ve uluslararası liderlerini benimseyen bu
öğretmen arkadaşımız; Hizmet’i, bizleri ve Fethullah Gülen Hocaefendi’yi
tanıdıktan sonra bize aynen şöyle demişti: “Ben şimdi sizi, Hizmet’i ve
Hocaefendi’yi tanıdım ve sevdim. Bundan sonra ne yapmam gerektiğini lütfen bana
söyleyin. Duvarlara afişler mi yapıştıracağız, birilerini mi döveceğiz,
sokaklarda yürüyüşler mi yapacağız?”
O böyle deyince biz de; “Bunların hiç birini
yapmıyoruz, sana da yapmamanı tavsiye ediyoruz. Senden özel bir beklentimiz
yok. İbadetlerini düzenli yapmaya çalış, haramlardan sakın; annene, babana,
kardeşlerine, eşine, çocuklarına, tanıdıklarına iyi davran. Hizmet’le ilgili
gayret ve çalışmaları da zaten birlikte yapacağız inşallah.” dedik.
Artık arkadaşımız kendi meslektaşı olan diğer öğretmen
arkadaşlarla da düzenli görüşür, konuşur oldu. Onların programlarına gitmeye
başladı. Orta Asya’da okullar açıldığında bana; “Ben de öğretmenim, eşim de
öğretmen. Dünyanın neresinde bir ihtiyaç varsa biz gitmeye hazırız. Siz lütfen
ilgili arkadaşlara bu düşüncemizi iletin.” demişti.
Ben de ilgili arkadaşlara bu durumu bildirdim.
Arkadaşımız da zaten bu işleri koordine eden öğretmen arkadaşlarımızla düzenli
görüşüyordu.
Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ihtisasım bitince
İzmir’den ayrıldım. Arada bir bu arkadaşımızla görüşmeye devam ettim.
Daha sonra Türkiye’deki malum konjonktürden dolayı,
arayacağım insanların başlarına bir sıkıntı gelmemesi açısından ben de onları
arayamadım, durumlarını öğrenemedim.
Bu şekilde kurulan nice güzel bağlar, köprüler
maalesef bu konjonktürden dolayı çalıştırılamaz hâle geldi. Birbirimizi
arayamaz duruma düştük. Gerek yurt içinde gerekse Türkiye dışında benim bu
durumum gibi binlerce, belki milyonlarca benzer durum cereyan etti ve maalesef
etmeye de devam ediyor. İman, azim, ümit, kararlılık ve sabırla tekrar bu
güzelliklerin yaşanması için gayretler ve dualar da devam ediyor.
İnşallah bir gün bu kara bulutlar çekilip gidecek ve
yerlerini güneşe bırakacak. Özellikle kendi ülkemizde, yeniden insanlık adına
Allah rızasını kazanma endeksli gayretler tekrar başlayacak. İstişare ve el
birliğiyle daha güzel neticelerin elde edilmesi için Allah’a dua ediyoruz.
Sonra da bu işlerin gereğini yapma durumunda olacağız inşallah.
Enseyi karartmaya lüzum yok. Öncelikle Türkiye’de
olmak üzere dünyanın hemen birçok yerinde, daha önce yine bu güzel niyetlerle
başlanıp Allah’ın rızası istikametinde çok güzel neticeler alındığı gibi yine
alınmaya devam edecek inşallah.
Türkiye’deki konjonktürden dolayı yurt dışına mecburi
hicretle giden, hemen hemen dünyanın her yerinde arkadaşlarımız var. Gidilen
yerlerde bu arkadaşımızın benzeri; kim bilir daha nice tanışamadığımız,
ulaşamadığımız, tanışmamız gereken, ulaşmamız gereken insanlar var. Sadece bir
selam çerçevesinde tanıştığımız insanlar var. Komşularımız, çalışma
arkadaşlarımız, değişik vesilelerle farklı yerlerde tanıştığımız insanlar var.
İşte bunların hepsiyle; insan olma ortak paydasından hareketle dini, dili, milliyeti,
düşüncesi ne olursa olsun tanışmamız, samimiyet kurmamız çok çok önemli. Sonra
da bu diyalogları nesiller boyu devam ettirmemiz de yine insan olmanın bir
gereği.
Bunların karşılığını da hiçbir zaman insanlardan
bekleme değil, Rabbimizden öbür âlemde cenneti kazanma çerçevesinde ümit
ediyoruz. Şimdiye kadar da hep böyle oldu. Hiçbir zaman, ne amaçla olursa
olsun, başka bir beklentiye girilmedi. Allah rızası için başlatıldı ve yine o
rıza çerçevesinde devam ettirildi, devam ettirilmeye de çalışılıyor.
Engellere takılmadan yolumuza devam edelim.
Bu haberler de ilginizi çekebilir
En Çok Okunanlar

ŞERİF ALİ TEKALAN
ESRA BÜYÜKCOMBAK

HARUN TOKAK

PROF. DR. OSMAN ŞAHİN

SAFVET SENİH

5 yılda 0'dan 35'e: Bir öğretmenin patronluğa uzan...

Tayyar muhalefete soyundu: İktidara ağır eleştiril...

Bir garip 'misilleme' iddiası: Libya'ya giden THY ...

Putin: Rusya artık Ukrayna ordusunun geri çekilmes...

Saray'dan Özel'in İHA iddiasına cevap!


