Boş Koltuk
Boş Koltuk
Ramazan’ın ilk günlerinde Kemal Gülen Beyin İftar Zamanı programına katıldım.
Ekran açılır açılmaz kendimi Kestane Kampı’nın içinde buldum.
Sanki düşte sanki hülyalı bir düşüncedeydim.
Dalgalı bir denize bakan gül bahçesindeydim.
Bütün ağaçlar, çiçekler, koltuklar, kanepeler, ışıklarla derinleştirilmiş tablolar hep birlikte ayrılık senfonisini çalıyordu.
“Bizim iller sensiz, bizim iller sessiz..”
Kamp en tatlı rüyasındaydı
Gözüme ilişen her bir eşya, her bir nesne bana derin bir hüzün veriyordu. Yüreğim bir yanardağ gibiydi. Ateşe düşmüş bir yaprak gibi kavruluyordum.
Bu kutlu mekânın her köşesi Hocaefendi’yi hatırlatan hatıralarla parlıyordu.
Duvarlarda, ışıklarla derinleştirilmiş tablolar; usta bir elden çıkmış motiflerle bezeli aydınlık kubbeler, kubbelerden üzerine nurların yağdığı krem rengi boydan boya serili halılar; halıyı tamamlayan kiremit rengi kanepeler…
Her bir şey bir annenin kollarından koparılmış çocuğun sessiz çığlığı gibiydi
Hocafendi kampın bahçesinde güller laleler arasında, serin servilerin altında yatıyordu. Ruhaniyeti, geceye sızan ay ışığı gibi kuşatıyordu her yanı.
O an bir kardeşimizin gördüğü rüyayı hatırladım:
“Rüyamda siz tıraş olmuş bir halde Hocaefendi’nin kabri başında dua ediyordunuz. Ben de gelmiş ve ‘dua ediyor’ diye seviniyordum.”
Bunca birikimin bunca ilmin bunca hatıranın sahibi bu daracık toprak parçasına nasıl sığmıştı. Hayalleri ufuklara, kendisi kürsülere sığmayan insan ufacık kabre nasıl sığmıştı.
Kendimi hayretten alamıyordum.
Artık Hocamızı rüyalarda ziyaret ediyorduk.
Peygamberimiz (s.a.v) Muaz İbni Cebel’i Yemen’e g
Bu haberler de ilginizi çekebilir
En Çok Okunanlar

CUMA KARAMAN

SAFVET SENİH

ERTUĞRUL İNCEKUL

HÜSEYİN ODABAŞI








