Eriyen Oylar Sendromu ve ekonomik enkaz

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Pazartesi, Temmuz 20 2020
"Sadece döviz-rezerv politikasına bakarak bile yarınını düşünmeyen bu politika adımlarının, ancak kendisine dair yarın iktidarda kalmayacağı tahayyülü olan bir politika iradesiyle atıldığını düşündürüyor."
Uğur Gürses / ugurgurses.net*
“Eriyen oylar sendromunun” ekonomik enkazı

Çin’den başlayıp Türkiye’de de mart ayı başında etkili olmaya başlayan Covid-19 salgını ekonomide de sert bir dalga yarattı. Bu dalgaya Türkiye, son 2 yıldır taşıdığı ve “halının altına saklanmış” sorunlarla yakalandı.

Pandemi krizi ile başta turizm olmak üzere hizmetler kesiminde kaybedilen iç ve dış talebin yeniden yerine konması mümkün olamayacak. İhracat siparişlerinde de kayıplarla.

Ankara ise bu krize zaten “eriyen oylar sendromu” ile girmişti. Pandemi krizi öncesinde de 2019’daki yerel seçim hezimetinin toparlanması için maceracı bir ekonomi politikasına baş koyulmuştu.

Pandemi ile bu maceracı ekonomi politikasına yeni bir kılıf da bulunmuş oldu.

Ancak şu var ki; son 2 yıldır siyasette olduğu gibi ekonomide de dozu giderek artan “sıra dışı” baskıcı, örtüleyen, açık ekonomiye zarar veren politika adımları, pandemi sonrasında atılan diğer adımlarla ister istemez şu düşünceyi uyandırıyor: Yarını yokmuş gibi atılan bu adımlar ileride hepimize büyük bir enkaz miras bırakacak.

Rezerv eritici politikalar

Bunlardan birincisi, Merkez Bankası’nın rezervlerinin büyük bir politikasız çılgınlıkla eritilmesi. Buradan hedeflenen amacın da yine Merkez Bankası ve bankacılık sistemine kurulan ağır baskı ile düşürtülen faiz oranlarının getirdiği döviz kuru baskısının rezervleri eritmek pahasına sınırlamak olduğu çok açık.

Öyle ki bir önceki yazıda not düşmüştüm; Merkez Bankası’nın yaklaşık 40 milyar dolarlık altın rezervleri hariç bilançoda görülen dö

Bu haberler de ilginizi çekebilir