Kambersiz düğün olur mu?

Okuma Süresi 8 dkYayınlanma Pazartesi, Aralık 22 2025

Mevcut iktidar lokal ve sıradan ürün çıkarmanın ötesinde bütün üretim kabiliyetini yitirdi. Yerli yüzyılın ilk çeyreğinde orta sahaya çakılınca, ikinci çeyreğini göremeyeceğini tahmin etmek artık kehanet değil.

 

Ta baştan yanlış ilikledikleri gömleğin, şimdi olduğu gibi çoklu organ yetmezliğinden kısmi felce dönüşeceğini beklemiyorlardı. Siz buna erken dementia da deseniz olur! Ülke ve ülke insanına ait her türlü sorunu daha büyük sorun ve açmazlar üreterek yada başka yangınlar çıkararak çözmeye çalışıyorlar. Sene sonu emekli zamlarını oldu-bittiye getirmek için kaldırdıkları toz bulutuna da bakın! Veremiyorsanız, “Veremiyoruz, bu yıl idare edin!” deyin olup bitsin. Bu kadar mı zor?

 

İktidar elinde-avucunda kalanı iyi görünmek ve “iyi saatte olsunları”  memnun etmek için harcıyor. Bir türlü kapanmayan derin kırışıklıları ağır makyaj malzemesi ile kapatmak ne kadar mümkünse o! Herkes Ajda kadar şanslı değil. Duayen sanatçı o hali ile astronomik rakamlarla reklam çekiyor, iyi mi? Demek ki makyaj iyi duruyor. İktidar dövünmesin de ne yapsın!

 

Muhalif ve farklı düşünenleri ibret-i alem için Taksim'de sallandırmaktan beter ediyorlar. Dün güzellik salonu sahipleri, aidatı zamanında ödeyemeyen lokanta zincirleri, iktidar kokteyllerine katılmayan sanatçılar ve şimdi de yarı-muhalif televizyon kanallarının vasat seviyedeki spiker ve ekran yüzleri, raydan çıkan bir iktidarın orantısız güç kullandığı çaresiz objelere dönüştüler.  Hayat tercihlerine, hobilerine ya da dini kanaatlerine katılır ya da katılmazsınız, kime olursa olsun, suç ve ceza orantısızlığı en hafif tabirle devlet terörüdür.

 

Uydurulan ve şahsa özel üretilen suçların kanuni karşılıklarından daha çok toplum nazarında tam bir karakter linçine dönüşmesi gayet normal. İktidarın A'dan Z'ye tekel haline getirdiği hukuki işleyişin hiç bir aşaması kanuni ve ahlaki değil. Maişet derdine düşen ve iktidarın ne istediğini bir türlü anlayamayan hakim ve savcılar sürgüne gönderildikleri yerlerde valizlerini bile açmıyorlar.

 

Polis eşliğinde uyuşturucu testi için tıbbi kontrole götürülen insanlar, daha mahkemeye gelmeden, haklarındaki suç sabit olmadan, vatana ihanetten (iktidara muhalefetten) devlet güvenlikte yargılanmaya hazırlanıyor havası estiriliyor. Gören de, Türkiye'de dozajı düşük taklit aspirin dışında kimsenin ağrı kesici ya da kas gevşetici (!) kullanmadığını sanacak. Sağlık konulu araştırma ve kamu yoklamaları Türkiye'de anti-depression ilaçların tekel maddesi kadar yaygın kullanıldığını söylüyor. Hatta bazı iktidar mensupları “Gelene-gidene ikram ederiz!” diye lüks araçlarında “Pudra şekeri” bulundurma cömertliğinden geri kalmıyorlar. Hatta cömertlik ve gönül genişliğini sosyal medya hesaplarından paylaşacak kadar da cüretkarlar!

 

Salya-sümük, “Aman bu gençleri kötü alışkanlık ve tiryakiliklerden koruyalım!” diye ithal hümanizme yatan havuz medyasının muhalif medya yüzleri hakkındaki suçlama ve töhmetleri “Oh olsun! Her gün ekranda gerdan kırıyordunuz! Meğer neymissiniz?” neşesiyle haberleştiriyorlar. Bu arada First Lady'nin de bir anda insanlık için kendini feda eden Mother Teressa rolünü pek sevdiğini de kaydedelim de tutarsızlık ve samimiyetsizliğin boyutları anlaşılsın.

 

Hukuki işleyişin bit pazarı müzayedesinde satışa çıkarıldığı her halinden belli. Kimlere operasyon yapılacağı, ne kadar ceza kesileceği ve daha ilginç tarafı, hazır manga bekleyen itirafçı ekibi yoğunluğu şaşılacak boyutta. Tam bir senaryo ve algı oluşturma zinciri. Sonradan itirafçıların vazgeçme, oyundan çıkma ya da ifadelerindeki maksadı aşan ifadelerini değiştirme şansı da yok. Muktedirler oyunu baştan nasıl kurdularsa neticeyi öyle almaya çok kararlılar. “Asrın davası” diye başlattıkları İBB davasına Sayın Cumhurbaşkanı'nın “Bana dosya sağlam demiştiniz!” şaşkınlığını duymayan kalmadı.

 

Olacak ya, en son haber spikerlerine yapılan operasyonda basın ile paylaşılan ifadelerde yine eski İçişleri Bakanı'nın ismi geçiyor. Eh, hiç şaşırmadık! Kadim tabirle “Kamber'siz dügün olur mu?” Uyuşturucu, mali suçlar, organize işler ve yaygın tabirle ince işlerin tamamında hazretin tanıdık çevresi bir şekilde kendisinden bahsettiriyor. O çevrelerde iyi bir şöhretinin olduğu artık herkesin malumu!

 

Olan yine, gece yarısı evi basılan, mahrem hayatı ifşa edilen ve ne ile suçlandığını, ancak aylarca içeride kaldıktan sonra hasbelkader çıkarılacağı mahkemede öğrenecek olan zavallı insanlara oldu.

 

O fıkra meşhurdur ve iktidara sırtını veren hukuk adamlarının halini pek iyi anlatır. Arkasındaki dörtlü farları ve iç ürperten flaşları ile kendisini durduran polise, “Polis bey, herkes benim gibi hızlı gidiyor, şerit ihlali yapıyor. Beni niye durdunuz?” diye soran sürücüye, polis hiç istifini bozmadan “Radara sen girdin ve yakalandın!” cevabını verir.

Bu haberler de ilginizi çekebilir