Kasvetli günler ve ümidimizin kaynağı

Faruk Mercan

Faruk Mercan

29 Haz 2023 12:42

  •  
    Bayram namazı için mescide giriyoruz. Kısa bir süre sonra Fethullah Gülen Hocaefendi mescide geliyor ve bayram namazına duruyoruz.
     
    Namazın akabinde tekbirler eşliğinde bayram hutbesi irad edildi. Hutbe, içinde bulunduğumuz kasvetli günleri tasvir eder mahiyette ve Hizmet fikriyatının temel bir düsturu olan aktif sabrı, ümit çizgisini anlatıyordu. Bizleri, ümit kaynağı olmaya, “sönmüş meşaleleri” yeniden yakacak irade insanları olmaya davet ediyordu. 
     
    Hutbeyi dinlerken gayri ihtiyari Bediüzzaman Hazretleri ile alakalı bir mesele aklıma geldi. Bunu birkaç saat sonra Kemal Gülen’in sunduğu MC TV’deki Bayram Özel programında da anlattım.
     
    Sene 1957, İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker Akis dergisini çıkarıyor. O sene Türkiye’de seçim var. Metin Toker, Bediüzzaman Hazretleri ile röportaj yapmak üzere Isparta’ya iki muhabir gönderiyor. Muhabirlerden biri, daha sonra Türkiye’nin meşhur yazarlarından biri hâline gelecek olan İlhami Soysal… Bediüzzaman Hazretleri İlhami Soysal’ın Hukuk Fakültesi’nde okuduğunu öğrenince, “Hukuk Mektebinde talebelerim var” diyor ve Risale-i Nurlar’ın Turkiye’de nasıl tesir icra edeceğini anlatırken, “Fütuhat devri başladı” diyor. Risalelerdeki iman nurlarının kalpleri süratle fethedeceği manasına… Muhabirler Bediüzzaman Hazretlerinin yanından elini öperek ayrılıyorlar.
     
    Şimdi düşünelim. Ankara ve İstanbul’da o zamanlar Risale-i Nurlar’ı tanıyan kaç talebe vardı? Hukuk mektebindeki merhum Atıf Ural başta olmak üzere belki ancak 10 civarında… Ve gerçekten kalplerinde iman ışığı yanan o numune şahsiyetlerle bir devir başladı Türkiye’de… Unutmayalım ki Bediüzzaman Hazretleri Barla’ya 1927’de tek başına, yapayalnız bir insan olarak getirildi. Daha sonra bir beldede bir talebesi olduğunu öğrenince, o beldelere fethedilmiş gözüyle bakarmış. 
     
    Risale-i Nur talebeleri hiçbir zaman baskıdan, takipten azade olmadılar, Bediüzzaman’ın vefatından hemen sonra 27 Mayıs 1960 ihtilali olunca adeta eşkıya muamelesi gördüler, Yine hapsedildiler, binlerce davalara maruz kaldılar. Ama hiçbir zaman yılmadılar. Ders aldıkları Risale-i Nur Müellifi gibi hep ümitle, dimdik durdular.
     
    O yüzden Fethullah Gülen Hocaefendi, “Risale-i Nur çok önemlidir, daha da önemlisi Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu duruştur. Risale-i Nurlar olmasaydı, o duruşu bize yeterdi” der. 
     
    Bir diğer misali Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hayatından verelim. 1966’da Edirne’den İzmir’e gelen Hocaefendi orada tanıştığı bir lise talebesini İzmir’e getiriyor ki, bu vesileyle yeni talebelerle tanışma imkânı doğsun… Camide namaz kılan bir talebe aranan günler… Derken, bu öğrencilerin sayısı artıyor ve kamplar başlıyor. Edremit’teki kamplar sırasında bütün servetini Hizmet yoluna sarf eden merhum Arif Çağan, “Hocam, bir avuç talebe için neden bu kadar can atıyorsunuz?” diyor. Hocaefendi, “İnşallah bu bir avuç talebe istikbalde dünyanın çehresini değiştirmeye muvaffak olacaklar” cevabını veriyor.
     
    Evet gerçekten de dünyanın çehresi değişti bu Hizmet kervanı ile… Yıllar önce bir Hizmet okulundan mezun bir talebe ile tanışmıştım. Bu sene yeniden gördüğümde ülkesinde ilk üçe giren bir üniversitenin rektörü idi. Yüzbinlerce talebe yetişti bu okullardan…. Hemen her zaman kalplerindeki nur cehrelerine yansıyan bu gençlerle karşılaşıyorum. Ve şunu görüyorum: Bizim Hizmet’le ilk tanıştığımız zamanlardaki aşk ve heyecanımızın fazlasına sahipler bugün… Onlarla konuşunca, beynimdeki yorgunluğun azaldığını ve adeta ruhen yenilendiğimi hissediyorum. 
     
    Allah, hakiki inanmış bir mümine bu kadar büyük bir potansiyel derç etmiş.
    Bu yüzden Hocaefendi, “Hakiki bir mümin bin metrelik bir kuyuya atılsa, onu yukarı taşıyacak bir ip, hiçbir şey yoksa, yine de ümitsizliğe düşmez” diyor. Bu, hakiki inanmış bir mümin kalbin sesi… 
     
    Kura’n-ı Kerim Hazret-i İbrahim’i de Hazret-i Yusuf’u da anlatıyor. Birisi kuyunun dibinden zirveler çıkıyor, diğeri tek başına bir millet olarak yad ediliyor. 
     
    O yüzden Bediüzzaman Hazretleri hapishaneye Medrese-i Yusufiye demiş. O yüzden bütün semavi dinlere “İbrahimi dinler” deniliyor ki, bununla esasında “İbrahim karekteri” ve “İbrahim ahlakı” nazara veriliyor. 
     
    Şimdi biz kasvetli bir dönemden geçiyoruz. Daha doğrusu global hale gelmiş olan Hizmet kervanında, Türkiye ağır bir hasara maruz kaldı. Türkiye’nin bizim hafızamızda meydana getirdiği ağır bir travma var. Ama unutmayalım ki bütün dünyada bu mağduriyetimizi gidermeye canla başla gayret eden binlerce kardeşimiz var. Hemen her ülkede hemen her diyarda… Şimdi bu cengaverler adeta sıra bizde diyorlar ve bu gözyaşlarımızı dindirmenin gayreti içindeler. 
     
    Müsaade edersiniz şöyle bir teklifte bulunmak istiyorum. İmkân varsa, ne zaman ruhunuz sıkıştığında, kafanızda yorgunluk alametleri belirdiğinde, taptaze sineleri ile bu kutlu mesajı temsil eden bu aydınlık cehrelerden biri ile konuşun. En azından bağrında bu iman ateşi yanmış ve Hizmet yolunun delisi haline gelmiş bu kahramanlardan birinin sesini duyun.
     
    Evet, biz yalnız değiliz. Hiçbir zaman yalnız olmadık. İstikbalin sahibi olarak bu fikriyatı bugün hakkıyla temsil eden, dünyanın dört bucağında binlerce kahraman var… Ankara Hukuk Mektebi’nin talebesi merhum Atıf Ural gibi…
     
    İnanın ne zaman bu gençleri görsem aklıma Risale-i Nur’un ilk halkası ve Hocaefendi’nin etrafındaki ilk halka gelir. Onlar gerçekten inanmışlardı. Ve gerçekten onları hiçbir zorluk yıldırmıyordu. “Sahabe ruhu” diyoruz buna… Gerçek inanmışlık böyle bir şey.
     
    Ferthullah Gülen Hocaefendi’nin meşhur 1986 Çamlıca vaazında ifade ettiği gibi, zaman düz bir hat şeklinde cereyan etmiyor. Zaman deveran ediyor. Her imtihanın bir süresi var. Bugün birilerine bayram, yarın başkalarına… En ağır imtihanların ona göre ecri var. Bayram namazından sonra Hocaefendi’nin çok kıymetli bir talebesinin ifade ettiği gibi, bazı insanlar Sırat Köprüsü’nü adeta bu dünyada geçiyorlar, yaşadıkları ağır imtihanlarla…  
     
    Türkiye’deki mağduriyetleri yaşayan ve bugün adeta birer ümit kahramanı haline gelen nice insanlarımız var ayrıca… Mesela Şifa Üniversitesi eski rektörü Profesör Mehmet Ateş’e bakın. Yunanistan’da Yunanca öğrendi, oradaki prosedürleri tamamladı ve yeni ameliyathanesini Atina’da açtı. Yunan televizyonu kendisi ile röportaj yapmış, baktım Yunanca konuşuyor.
    Kim bilir Allah, bu yeni dönemde bu çok kıymetli kalp cerrahına daha ne hizmetler lütfedecek…
     
    Evet himmetimizi ali tutma zamanları… Bizler bir ümitsizlik, bedbinlik, yılgınlık fikriyatının mensupları değiliz. Hem geçmişte hem hali hazırda önümüzde devasa numuneler var. 
     
    Böyle muazzam bir nur halesinin mensuplarıyız. Bediüzzaman’in ifadesiyle böyle bir şirket-i maneviyenin azalarıyız.  
     
    Bizden öncekiler vazifelerini hakkıyla yaptılar. Bize bir miras bıraktılar. Bugün hemen her beldede bunu hakkı ile temsil eden kardeşlerimiz var. 
     
    Ümitsiz olmamız, şeytanın “Bittik, tükendik, hikayemiz bitiyor mu” vesveselerine kapılmamız için hiçbir sebep yok. 
     
    Üzüldüğümüz tek şey, Türkiye’de gayri insani şartlar altında olan kardeşlerimizin durumu… 
     
    Fethullah Gülen Hocaefendi ile beraber kıldığımız bayram namazından sonra, neredeyse hutbe kadar kapsamlı, belki daha uzun bir dua yapıldı. Hocaefendi’nin bir talebesinin göz yaşları içinde okuduğu bu dualara canı gönülden âmin dedik. Mevcut durumu Rabbimize takdim eden külli bir duaydı…  
     
    Evet bizim için gerçek bayramlar Türkiye’deki kardeşlerimizin bu eziyetlerden kurtuldukları günler olacak ve inanıyoruz ki dünyadaki bu umumi gayret Rabbimiz nezdinde hora geçecek, kabule karin bir dua hükmünde olacak inşallah… 

    29 Haz 2023 12:42
    YAZARIN SON YAZILARI