Yimpaş olayı ne hatırlatıyor?

Gazeteci -Yazar Ali Bulaç son günlerin tartışmalı konusu YİMPAŞ'ı farklı bir analiz getiriyor

Yimpaş olayı ne hatırlatıyor?

Yimpaş Devletin ve iktidar seçkinlerinin tepeden inmeci/otoriter modernleşme politikalarını benimsemeyen halk, imam hatip okullarıyla "eğitim"e, Milli Görüş partileriyle "siyaset"e ve 'İslami holdingler'le "iktisadi ve ticari hayat"a katılmak istedi. 1929 yılından bu yana "devletçilik" ilkesiyle devletin imkan ve avantajlarını elinde bulundurarak imtiyazlı konumunu koruyan merkezdeki çekirdek her üç teşebbüsü de akamete uğratmak için elinden geleni yaptı. Bu konuda askerî ve sivil bürokrasi, devletten beslenen imtiyazlı sermaye ve laikçi aydınlar arasında tarihsel bir ittifak kurulmuş bulunmaktadır. Durum öyle olmakla beraber, iktisadi ve ticari teşebbüsün akamete uğramasında devletin dışında, gerek müteşebbislerin gerekse paralarını bu holdinglere verenlerin de payı var. Hemen başta söylemek lazım. Aldatanlar kadar aldatıldığını öne sürüp feryadı koparanlar da suçludur. Bir holding 1 milyar 300 milyon dolar para toplayıp bunu çarçur etmişse, bu olayda dünyanın hiçbir ülkesinde örneğine rastlanmayan yüksek kâr dağıtımına tamah edenler de suçludur. Birçok holdingde "sahtekarlarla tamahkarlar" bir araya gelmiş, bu tablo ortaya çıkmıştır. Suistimal, yanlış yatırım, profesyonel ve aynı zamanda rasyonel olmayan yatırımlar ile gereksiz misyon üstlenmeler bu teşebbüslerin başarısızlığında rol oynadı. Bundan kaç sene önce, yine bu sütunlarda Atinalıların eski bir sözünü hatırlatarak futbol takımlarının bu teşebbüslerin sonunu getireceğini söylemiştim. Eski Atinalılar "Bir şehrin atları ve atletleri iyi koşuyorsa o şehrin erzak depoları dolmaz." demişlerdir. Konyaspor'un Kombassan'a, Siirtspor'un Jet-Pa'ya ve Yozgatspor'un Yimpaş'a yüklenmesinin parasal maliyetinin tam hesabını bilmiyoruz. Bu spor kuruluşları dipsiz kuyulardır, ne atarsan yutarlar. Bunun yanında birer iktisadi işletme olarak ele alınmadıklarında kolayca birer dipsiz kuyuya dönüşen medyaya (mesela Yimpaş örneğinde olduğu gibi) aktarılan paranın hesabı, akıbeti ve "bizim de bir televizyon kanalımız" olsun diye toplanan mark ve frankların bugün hangi durumda olduğu, kimin özel banka hesabına geçtiği sorulmaya değer bir konudur. Bütün bunlar doğru olmakla beraber, hepsi aynı değildir; fakat bu toz duman ortamda içlerinde niyetinden şüphe etmediğimiz kuruluşlar da aynı akıbete uğradı. Yimpaş bunlardan biridir. Yimpaş, pek yakından olmasa da tanıyabildiğim kadarıyla iyi niyetli, azimli ve helal-harama azami derecede dikkat eden insanlar tarafından kuruldu, uzun yıllar yürütüldü. Ben, bu iktisadi teşebbüsün yürütülmesinde "kusur" olmadığını iddia edecek değilim, ama kötü örneklerinde olduğu gibi "kasıt" olduğunu düşünmüyorum. Kamuoyuna yansıyan bilgilerden de anlıyoruz ki, el'an sahip olduğu taşınır ve taşınmaz değerler bütün borçlarını ödeyebilecek durumdadır. Yani aslında ortada bir suistimal yok, hatta bir başarısızlık da söz konusu değil. Söz konusu olan, ayrıca üzerinde durulması gereken "kusur" yanında 28 Şubat süreciyle Yimpaş ve Kombassan gibi kuruluşların önüne ağır, haksız ve hukuksuz olarak zorlukların çıkarılmış olmasıdır. SPK, Yimpaş'ı MGK kararıyla takibe aldıklarını itiraf etti. (Zaman, 4 Temmuz 2006) Bu bile başlı başına bir skandaldır. Bir konuşmasında Yimpaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar, "SPK'nın kendilerini düşman zannettiği"ni söylüyor. (Hürriyet, 1 Kasım 2006) Postmodern darbe sürecinde el arabasıyla köfte satan sakallı insanların "yeşil sermaye" diye fişlendiği bir ülkede düzgün çalışan; devletten rant almayıp bu ülkenin öz kaynaklarını harekete geçirip rekabet piyasasında iktisadi güç elde etmek isteyen bu tür kuruluşların modernleşmeci elit ve gizli otoriter iktidar odakları tarafından rahat bırakılacakları düşünülemezdi.
<< Önceki Haber Yimpaş olayı ne hatırlatıyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER