21
Şubat gecesi
Irak'a giren Türk birlikleri, 29 Şubat'ın
erken saatlerinde çekilmeye başladılar.
Operasyonun en az biri iki hafta daha süreceği beklentisinin yaygın olduğu bir ortamda, Türk birliklerinin adeta aniden geri çekilmeye başlaması şaşkınlık yarattı. Şaşkınlığı doğuran nedenler şunlardı: ABD
Savunma Bakanı Gates'in, sonra bizzat Başkan Bush'un bir an önce son bulması çağrılarına cevaben hem
Başbakan hem de
Genelkurmay Başkanı
operasyonun amacına ulaştığında sona ereceğini belirtmişlerdi. Türk askerlerinin çekilmekte olduğunu ilk açıklayan Irak
Dışişleri Bakanı Hoşyar
Zebari oldu. Başbakan'ın ve hükümet üyelerinin çekilme kararından habersiz olduklarına dair işaretler az değildi.
Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, şaşkınlığı gidermek için şu açıklamayı yaptı: Çekilme kararı Gates'in
Ankara'ya gelmesinden çok önce alınmıştı. Kararın alınmasında "ne siyasi kanattan (yani hükümetten) ne de yabancılardan (yani Amerikalılardan) bir ima bile" gelmemişti.
Hükümetin karardan ancak "genel manada" bilgisi vardı. Karar, operasyonun güvenliğinin gerektirdiği bir gizlilikle korunmuştu. Operasyon hedefine ulaşmıştı. Büyükanıt, kış şartlarının güçlüklerine de değindi: "Erken çekildi diyorlarsa, gitsinler orada bir 24 saat kalsınlar... 'Orada birlik niye bırakmıyorsunuz?' demek çok yanlış. Orada askerlerin ne şartlarda görev yaptıklarını biz biliyoruz..." (
Milliyet, 1
Mart)
Operasyonun beklendiğinden kısa bir sürede tamamlanması hayırlı, mutlu bir
sürpriz oldu. Operasyonun uzaması, askerlerimizin daha büyük zayiat vermesi; Ankara'nın ABD, Irak ve
Kürt Bölge Yönetimi ile karşı karşıya gelmesi;
PKK'nın tuzağına düşülmesi risklerini içeriyordu. DTP, operasyonu PKK'ya değil Kürtlere karşı bir saldırı gibi göstererek sömürmeyi sürdürecekti. Umulur ki operasyon, PKK'ya saldırılarını tırmandırmasını engelleyecek, 27 şehit verilmesine değecek bir
darbe indirmiştir.
Operasyonun Amerikalı yetkililerin bu yöndeki çağrılarından hemen bir gün sonra son bulmuş olmasının, Ankara'nın
Washington'ın sözünden çıkamayacağı yönündeki iddiaları beslediğine kuşku yok. Ama bu iddialar hiç inandırıcı değil. Ankara, büyük bir isabetle, ABD'nin yanında Irak'ın işgaline katılmayı reddetti. ABD işgali altındaki Irak'a kara harekâtı düzenlerken bunu ancak Washington ile varılan anlaşmanın sınırları içinde yapabileceği aşikârdı. Hükümetin, askerin ilgisini başörtüsü yasağının kalkmasıyla ilgili tartışmalardan uzaklaştırmak amacıyla operasyona yeşil ışık yaktığına dair iddiaların da ciddiye alınacak bir tarafı yok. Asıl sorulması gereken sorular şunlar: Operasyon, ne ölçüde başarılı olmuştur? Gerilla taktikleri uygulayan bir düşmana karşı,
bombardıman uçakları, tanklar ve toplarla kar ve
tipi altında 40 kilo yük taşıyan askerler ile savaşmak ne ölçüde etkilidir? Gerillaya karşı nokta operasyonlar yapan, özel olarak eğitilmiş, profesyonel birliklerle mücadele zamanı geldi de geçmiyor mu? TSK, askeri operasyonlarda hükümetten demokratik bir rejim çerçevesini aşan ölçüde bağımsız mı davranmaktadır?
Operasyon
Türkiye'nin PKK ayaklanmasına gereken cevabı vereceğini bir kez daha ilgili herkese göstermiştir. Ne var ki, PKK'nın etkisiz hale getirilmesi için Ankara'nın yalnızca Washington ve
Bağdat yönetimiyle değil, öncelikle Kürt Bölge Yönetimi ile yakın işbirliğine ihtiyacı vardır. AKP hükümeti bu işbirliğini sağlayacak mıdır?
PKK öldürmekle bitmez; ancak demokrasiyle, Türkiye Kürtlerinin meşru hak ve özgürlüklerinin tanınmasıyla etkisiz hale getirilebilir. AKP hükümeti Türkiye Kürtlerinin çözülmesini istedikleri sorunlarını Parlamento'daki meşru temsilcileriyle konuşarak, gerekli reformları yapacak mıdır? Güneydoğu'nun kalkınması için özel önlemler uygulamaya koyacak mıdır? PKK'nın pençesindeki Kürt gençlerini kurtaracak, aşağılanmaları anlamına gelmeyecek bir af çıkaracak mıdır? Asıl sorular işte bunlardır.