Nefretin siyahi nesnesi


Ondan nefret etmeyi çok seviyorlar. Kararlarını vermişler; onun yıllardır başlarına gelen en kötü şey olduğunu düşünüyorlar. Ve bu fikrin, onları nasıl birleştirdiğini, öfkelerini nasıl ateşlediğini görünce anlıyorsunuz ki uzun zamandır başlarına gelen “en iyi şey” de, o olabilir pekala. Monica Lewinsky ile Oval Ofis’te oynaşıp muhafazakârlara “milli namus elden gitti” çığlıkları attıran Bill Clinton, bu kesimin en popüler nefret objesi değil artık... Amerikan sağı için şimdi varsa yoksa, Obama. Altı ay aradan sonra, ABD’de siyaseti yeniden koklamaya, Bush dönemi sonrasındaki ilk yılın ülkeyi nasıl değiştirdiğini anlamaya çalışıyorum. Ve en çok, insanların duyguları allak bullak ediyor beni. Obama’ya ciddi bir muhalefetten ziyade samimi bir nefretle karşı çıkanlara, rasyonel gerekçeler yerine reflekslerle ondan çekinen hatta korkanlara, siyahi başkanın “öteki”, ötekinin de “gayrımilli” olduğu kabulüyle öfkeden tutuşanlara şaşırıyorum. Şaşırmam tuhaf aslında... Bu tip reaksiyonlar karşısında, ruhumun hâlâ “bildik hikâye” deyip geçecek kadar kireçlenmemiş olması tuhaf. Beyaz Türklerin bir kesiminin yedi yıldır kurtulamadığı “AKP kompleksi”nin içinden geçen o “ırkçı” damarı da iyi tanıyorum zira... Türkiye’de dindarlara “öteki” gözüyle bakanları, hatta onlardan düpedüz korkanları, dindarların iktidara yerleşmesini “gayrımilli” sayanları ve bunu önlemek amacıyla Beyaz Türklerin “ırkçı” korkularının istismarına dayalı bilumum darbe ve komplo planı yapmaktan çekinmeyenleri yakinen biliyorum. Bunları bilen biri için, silah şirketleriyle kolkola girmiş Amerikan muhafazakâr elitinin, Obama’ya karşı muhalefetinde izlediği yöntemle kullandığı dilin “yeni” bir tarafı yok hakikaten... Amerikan orta ve alt sınıflarının hislerinin istismarına dayandırılmış bir muhalefet bu... Obama, aynı cümlede, bir yandan Amerikan devletini “dış dünyaya meydan okuyamayacak kadar” zayıflatmakla, bir yandan da “vergileriyle vatandaşı ezen devasa bir devlet” yaratmakla suçlanıyor. Amerikan sağı istiyor ki, devletleri “emperyal” olsun ama “sosyal” olmasın; savaşa para harcasın, sağlığa harcamasın. Ve atardamarından ırkçılık akan bir dolaşım sistemine bol bol milliyetçi hezeyan ve terör korkusu pompalayıp bu ideolojik tercihin, toplumsal bir talebe de dönüşmesi için çalışıyorlar. Geçen haziranda, Kahire Üniversitesi’nde yaptığı konuşma üzerine Obama’ya savaş açan Bush’un eski metin yazarı Marc Thiessen mesela, “Ne zaman ağzını açsa Amerikan ordusunu Müslümanlara şikâyet ediyor” diye suçluyor genç başkanı. Afganistan’dan asker çekme seçeneğinin masada olması, eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından “yeni bir 11 Eylül’e davetiye çıkarmak” sayılıyor. Ve “American Thinker” adlı popüler internet sitesine dün eklenen uzun makalenin başlığında, Amerikan sağının ideologlarının kitlelerin kulağına sürekli fısıldadığı o soru var: “Obama anti-Amerikan mı?” “Barack Obama içgüdüleri Amerika’nın esasına zıt düşen ilk Amerikan başkanı” diye sözü sadede getiren bir makale bu. Ardından, yaptıklarının ve yapmak istediklerinin geniş bir listesini sunarak, “içte” Amerikan bireyinin özgürlüğünü, “dışta” Amerikan devletinin hegemonyasını kısıtlamakla suçluyor Obama’yı. Bu makaleye yansıyan “sağ” bakış, koruyucu hekimlik dahil her türlü sağlık hizmetinin çok pahalı olduğu bir ülkede, sağlık sigortası olmayan otuz milyon kişiye bu olanağı tanıyacak dev reformu, “bireylerin sağlıkları hakkında karar vermelerini önleyen devletçi bir baskı aracı” sayıyor... Mali krizden kurtulmaya yönelik önlem paketlerine “kapitalizm düşmanı” damgasını vuruyor... Fox News gibi ağzından kan damlayan medya kuruluşlarıyla iyi geçinmediği için “tek parti medyası” istemekle suçluyor yönetimi... Ve... “şimdi bunu söylemese bile, günün birinde Amerikan ordusundan daha büyük, yönetime bağlı sivil bir güvenlik gücü” kurmayı planladığını “ifşa” edip Obama’nın aslında “ordu düşmanı” olduğunu zihinlere kazıyor. Başkan’ın dış politikadaki suçlarının ilki ise ifadesini, “Ortadoğu’daki tek demokratik devlet olan İsrail’in aleyhine dönüp, ona sınırdaş baskıcı, kanlı teokrasileri kayırmaya başladı” cümlesinde buluyor. Obama’nın Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne “füze kalkanı” yerleştirmekten vazgeçmesi, “Suud, Rus, Acem, Kübalı, Venezuellalı diktatörlerin önünde eğilmesi,” Honduras’ta darbeye destek vermemesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ne katılması ya da küresel ısınmaya karşı protokolü benimsemesi gibi maddelerle uzayıp gidiyor liste... Amerikan sağı, Obama’dan nefret ederken “günah”larının da çetelesini tutuyor velhasıl; bir gün kefaret ödetmeyi umuyor.
<< Önceki Haber Nefretin siyahi nesnesi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER