Alevi açılımı ve laiklik


ALEVİ açılımı konusundaki Önrapor’da, anayasal ve yasal zorluklardan bahsediliyor. Mesela “dedelik” kurumunu resmen tanımada yasal zorluklar var: “Alevi toplumundaki rolleri bilinmekle beraber yasalar dedeliğin misyonunun sürdürülmesine izin vermemektedir.” Geçen cuma günü CNN Türk’teki “Eğrisi Doğrusu” programımda Devlet Bakanı Faruk Çelik’e bu tür yasal engelleri sordum, “Falanca yasa şöyle diyor” diye örnek vermekten dikkatle sakındı. Burada ben belirteyim, en önemli engel, Tekke, Zaviye ve Türbeleri yasaklayan 1925 tarihli kanun: “Bilumum tarikatlarla, Şeyhlik, Dervişlik, Müritlik, Dedelik, Seyitlik, Çelebilik, Babalık, Emirlik, Naiplik, Halifelik, büyücülük, üfürükçülük, falcılık ve gaipten haber vermek... gibi unvan ve sıfatların kullanılması, bu unvan ve sıfatlarla hizmet ifası yasaktır.” Bu, anayasal koruma altında bir “inkılap kanunu”dur. Onun için Önrapor’da “dede” terimi yerine “inanç önderi” veya “inanç rehberi” gibi yeni laflar kullanılması düşünülmüş. ‘Pratik’ bir çözüm gibi gözüküyor değil mi? Fakat... İnkılap Kanunu Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği bakın ne diyor: “Alevilere açıkça hakaretin yer aldığı, Dedelerin ve Babaların üfürükçülerle, hokkabazlarla eş tutulduğu ve Dedeliği, Babalığı yasaklayan Tekke ve Zaviyeler Kanunu başta olmak üzere Din Derslerini Zorunlu kılan Anayasa’nın 24. Maddesi...” Dedelere ‘rehber’ falan denilmesi önerisine gelince: “Bu önerme Aleviliğe ve Alevilere saygısızlıktır. Alevilerin İnanç Önderlerinin ismi bin yıldır bu topraklarda ‘Dede’, ‘Baba’ ve ‘Ana’dır...” Haklı bir tepki... Burada iki konuya dikkat çekmek isterim: * İnançların tarihsel ve ruhani derinliği fevkalade önemlidir. “Bin yıllık” içeriği olan “dede” yerine “rehber” falan gibi uyduruk kelimeler koymak yanlıştır. İnançların diline, ritüellerine, kavramlarına müdahale etmek onların ruhani ve tarihsel zenginliğini bozar, sosyal dokuyu da zedeler. * Bakan Çelik’in yasa maddesini okumaktan niye sakındığı daha iyi anlaşılıyor; Alevileri rencide etmekten sakınmış! Baştan beri bu özenle davrandığı için kendisini kutluyorum. Hepimiz her inanç hakkında özenli olmalıyız. Anlaşma dili Bu tek örnek bile meselenin ne kadar karmaşık olduğunu, ruhani, tarihsel, hukuki, sosyolojik yönlerinin bulunduğunu gösteriyor. Farklı fikirler olması kaçınılmazdır. Bir Alevi kuruluşunun, Önrapor hakkında “Evet diyen bizden değildir!” söylemini çok ‘sekter’ buluyorum. Kucağında aslanla ceylanı barıştıran Hacı Bektaş ruhaniyetine uymuyor bu dil. Aforoz (excommunication, cemaatten dışarı atmak) ve tekfir çağları çoktan geçti. Hubar Sultan Derneği de Önrapor’a aynı eleştirileri yöneltiyor ama ‘dışlayıcı’ değil, düşünmeyi sağlayan bir dille... Okudum ve bazı eleştirilerine hak verdim. Mesele aslında laikliğimizin demokratikleşmesi sorunudur. Zorunlu din derslerinin de türban yasağının da aynı sorunun çeşitli unsurları olduğunu hepimiz görmeliyiz. İletişim ve çözüm dilini kullanmalıyız. Alevilerde AKP’ye karşı bir güvensizlik var. ‘Güven artırıcı adım’ olarak mesela gecikmeden Madımak’ı birleştirici ruhta bir müze yapmak lazım... Yasa değişikliği önerileri mesela CHP’den gelmelidir... Büyük Veysel’in deyimiyle, hepimiz bu “uzun ince yol”da birlikte yürürsek mesafeler kısalır.
<< Önceki Haber Alevi açılımı ve laiklik Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER