Satan satana!


Tam bir Türk filmi! Ne ararsan var! Suçlama, mazeret, öfke... Cimbom, Eskişehir maçı sonrası isyanlarda... Bağıran bağırana... Önce Rijkaard'tan başlayalım, neler dedi hocamız: "Milli maçlardan dolayı birçok futbolcumuz yorgundu. İstediklerimi yapamadılar, pres uygulayamadılar. Arda ve Keita gerçek performanslarını sergileyemedi". Rijkaard'ın şu günah çıkarışına bir bakın hele. Bu yabancılar bizleri aptal mı zannediyor? Puanları yitirdiğin anda sorumluluğu at futbolcuların üstüne olsun bitsin. Nasıl olsa onların sırtı kalın, taşırlar. Var mı böyle kaçak güreş? Komutan havada en ufak bir bulut gördüğünde hemen saçak altına girer mi? Takımın saha içi komutanı Arda da ilginç sözlerle kapı arkasına saklanmış. Eskişehirspor'un kendilerine uyan bir futbolu yokmuş, uzun toplarla oynamışlar. Bu, kendilerine ters gelmiş. Olur, tamam, bundan sonraki rakipler aman ha Galatasaray'a uygun oynayın onları şaşırtmayın. Arda bir de maçta çok tekme yediğini, Eskişehirspor'un çok sert oynadığını iddia etti. Biz de maçı izledik. Eskişehirspor, futbol dışı sertlikte hiç değildi. Leo Franco önce hakeme yüklenmiş, daha sonra ise faturayı arkadaşlarına kesmiş ve şöyle bir açıklamada bulunmuş: "İlk golde el vardı, ikinci golde o topu çıkaramazdım, köşeye gitti. Bunun dışında da üzerime düşeni yaptım. Takım olarak bazı şeyleri beceremedik". Leo Franco da topu arkadaşlarına atarak sözüm ona kendisini sıyırmış, "Ne yapayım ben gidip gol atacak değildim ya" demeye getirmiş. Oh ne güzel, satan satana kıvıran kıvırana! Hüznü, sevinci paylaşmak böyle mi olur? Takım bütünlüğü bu mudur? Futbolun kolektif bir oyun olduğu nasıl göz ardı edilir? Paçayı kurtarmak adına verilen bu demeçlerin ters tepki yaratacağını köşe başlarındaki insanlar nasıl hesap edemez? Mükemmel tespit "Şampiyonluk hedef alınırsa bizi yıkıyor zarar veriyor. Şampiyonluğu araç olarak kullanırsak keyif veren ve oynadığı futboldan keyif alan bir takım oluruz. Borç batağına girerek şampiyonluğa ulaşırsak yanlış yapmış oluruz ve yıkılırız. O yüzden sabırsızlığı baskıya dönüştürmemeliyiz." Şenol Güneş'in sözleri bunlar. Teşhis, değerlendirme tam doğru. Hocamız mükemmel tespitlerde bulunmuş. Şampiyonluğu olmazsa olmaz bir koşul olarak gündemin ilk maddesine almamış. Güneş, başarının anahtarlarını tek tek ortaya koymuş. "Keyif al, keyif ver" işin özü zaten bu değil mi? Haydi o zaman. Kartal "Dur" dedi Transferde oyuncuya dayalı sistemin sona erdiğini belirten Beşiktaş Futbol Komitesi Başkanı Serdal Adalı, konu ile ilgili görüşlerini şöyle açıkladı: "Artık transferde futbolcu değil, biz şartlarımızı ortaya koyuyoruz. Oyuncularla pazarlık yapmayacağız. Kimsenin hakkını yemeyiz, kimseye de hakkından fazlasını vermeyiz" Adalı'nın açıklamalarında doğrular oldukça fazla. Fakat katı yaklaşımların olduğu da gerçek. Ben futboldan gelen bir kimse olarak futbolcunun para kazanmasından mutlu olurum, ancak her şeyin bir ölçüsü, bir sınırı olmalı. Ülkemizde oynanan futbola, kulüplerimizin ekonomik durumuna ve futbol borsasına şöyle bir göz atalım. Borçsuz kulübümüz var mı? Beşiktaş'ın durumu işte ortada. Peki, bu borcun en büyük nedeni transfer savrukluğu değil mi? Bir sezonda iki- iki buçuk, üç-üç buçuk milyon euroyu ülkemizde kaç futbolcu hak ediyor? Bir başka şekilde soralım; Bazı futbolculara bu ücretleri ödemeseniz, ülkemizden veya ülke dışından başka hangi kulüp benzer tekliflerle bu futbolcuları transfer etmek ister? Kafanızı boşuna yormayın. Hiçbir kulüp. Rakamlar aldı başını gidiyor, futbolumuz ise yerinde sayıyor. Çoğu kez olduğu gibi mart ayında yine Avrupa'ya veda ettik. Beşiktaş'ın 4,5 milyon euro bonservis ücretiyle transfer edip, Bursa'ya yalvar yakar verdiği Zapatocny, Bursa'da kolay kolay forma bulamıyor. Geriye dönüp bakarsak bunun yüzlerce örneğini gösterebiliriz. Aynı futbolculara Anadolu kulüpleri bir yıl için en fazla 400-500 bin euro verirken büyük kulüplerimiz 2-3 milyon euro ücret ödüyor. Beşiktaş'ın geç de olsa bazı kuralları ortaya koyması ve "Hovardalığa artık son" demesi sevindirici. Ancak, "pazarlık yapmayacağız" lafı yanlış. O, benim dönemimde (milattan önce) oluyordu. Bizler boş mukaveleye imzayı basıyor ve çekip gidiyorduk. Şimdi esneklik şart. En doğru söz, "Hak edene hakkını vermek". Terazi elde çok iyi tutulmalı. "Aman dengeleri bozmayalım" lafı komik. Her futbolcunun değeri ayrıdır. Bu arada Beşiktaş, çok yüksek ücret alan bazı oyuncularından da indirim isteyecekmiş. Peki, bunu hangi futbolcu kabul eder? Onun için işi başında sıkı tutmak gerekiyor. Çürük nokta Daum, futbolcularını toplamış ve sormuş: "Beni seviyor musunuz" sabah şerifleri hayır olsun. Daum, epeyce gecikmeli de olsa uyanmış. Sevgi elbette önemli. Bunun yanı sıra saygı ve inanç da. Teknik direktör, lider kimliğinde değilse iş daha başında çıkmaza girmiş demektir. Peki, Daum gerçek bir lider gibi mi davranıyor? Bence davranmıyor. 2 ay önceki gece alemleri iddialarında Daum'un tutumunu, Almanya'dan verdiği futbolcularını suçlayan demeçlerini şöyle bir hatırlayalım. Kötü sonuçlarda futbolcularını hedef olarak ön saflara itişini ve tribün sesine göre oyuncu değişikliği yapmasını da unutmayalım. Çürük nokta işte bu. Futbolcu, kamuoyu karşısında kendisini suçlayan, kötüleyen, korumayan teknik direktöre soğuk bakar. "Bu adam bizi harcıyor" der. Teknik direktör bir anda inandırıcılığını yitirir... Ve artık o, takımın komutanı değildir. Hemen otorite boşluğu oluşur. Futbolcu tavır koymaya başlar. Semih'in sonradan oyuna girmek istemediği, Mehmet Topuz'un oynamadığı zamanlarda hocasına gidip kafa tuttuğu söyleniyor. Ne kadar doğrudur bilemem ancak iş bu boyuta gelmişse artık kolay kolay o eski bütünlük sağlanamaz. Ali Gültiken üç gün önce Tv 8'de canlı canlı anlattı. Daum Beşiktaş'ta teknik direktör iken bir maçtan 24 sat önce ilk 11'i açıklamış. Ali o kadroda yokmuş. Sinirlenmiş, üzülmüş, gidip Daum ile konuşmuş. Bu konuşmanın sonrasında da ilk 11 e girmiş. Vay vay vay ! İlginç, çok ilginç. Demek ki Daum baskıyı gördüğü anda hemen dönüş yapıyor. Peki, o maçta Ali oynadı da kim makası yedi? Ve böyle bir ortamda Daum, oyuncuların gözünde acaba ne duruma düştü? Vahim, gerçekten çok vahim. Teknik direktörün kulübün başkanı karşısındaki duruşu da futbolcuyu etkiler. Sadece kendi çıkarını düşünerek hareket edeni, konuşanı futbolcu hemen fişler. "Yalaka damgası" yiyen teknik direktör, futbolcunun gözünden düşer. Daum, şu anda itibar kaybına uğrayan bir teknik direktör konumunda. Bu imajı kolay kolay silemez.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER