Duya duya, doya doya


Kur'an ve ezân-ı Muhammedî'nin insanların ruhları üzerinde derin bir tesir bıraktıkları muhakkak... Onun içindir ki, cinnî ve insî şeytanlar insanları Kur'an'dan ve ezândan uzak tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Enteresandır, pek çok mühtedî ezânın tesirini anlatırken hep aynı kelime ve cümlelerle şöyle diyorlar: "İlk defa ezânı duyunca tozlu yollardan kendi evime döndüğümü hissettim..." İsveç'in İstanbul eski Başkonsolosu Prof. Dr. İngmar Karlsson bir röportajında şöyle demişti: "Daha önce Şam'da görev yapmıştım. Oradan tayinimiz Pekin'e çıktı. Orada iki buçuk yaşındaki kızımız hiç durmadan bize 'Anne!.. Baba!.. Evimize dönelim!..' diyordu. 'Burası evimiz!' desek de bizi dinlemiyordu. Bir hafta sonra komşumuz Pakistan konsolosluğundan bir ezân sesi geldi. Kızım bunu duyunca 'İşte şimdi evimize geldik.' dedi. Annesi babası Hıristiyan olan bu çocuğa bunu söylettiren, daha önce duyduğu ezâna hasretiydi.." Tahminimce ezân hasretinin aslı tâ Elest Bezmi'ne dayanıyor. Ruhların orada işittiği "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?" hitabının hoş nidâ ve edası ruhlarda derin iz bırakmış ki, sâfiyetini bozmayan fıtratlar hep bu lâtif nidâyı her ezânda hissediyorlar ve o zaman kendilerini tozlu yollardan asıl mekânlarına dönmüş olarak hissediyorlar. Nasıl Hz. İbrahim'in Kâbe'den bütün insanlığa yine Kâbe'ye davet için yaptığı çağrıyı bir ezân gibi insanlar hatırlayıp dünyanın her tarafından oraya koşuyorlarsa, felâha, kurtuluşa çağıran ezân-ı Muhammedîlerde de öyle bir özellik olması normaldir. Semâ ayinlerinden sonra yabancılara "En çok neden etkilendiniz?" diye bir soru sorulduğunda 'Orada okunan ezândan ve Kur'an'dan' diye cevap veriyorlar... Bunda bir sır var. Bu sebeple diyorum ki: "Nerede olursak olalım, ezân-ı Muhammedî'yi hep derinden okuyalım." Yani Hz. İbrahim'in bütün cihana, bütün insanlığa duyurma niyetiyle haykırdığı gibi okuyalım... Duya duya, doya doya... Kur'an'ın da hem sesinde, hem de sözünde öyle bir tesir var... Prof. Dr. Ali Köse Bey diyor ki: "Batı ve Kur'an. Bugün yan yana gelmesi pek muhtemel görünmeyen iki kavram gibi. Ama gerçekte durum farklı. Bütün olumsuzluklara bütün negatif yüklemelere rağmen, İslâm yolunda muhtedilere son adımı attıran aracı Kur'an.. Kur'an'ın ne kadar etkili olduğunu bir mühtedinin hikâyesinde görmek mümkün. Bu mühtedi önceki hayatında uyuşturucu ve içki müptelasıymış, toplumsal normlara hep karşı çıkmış. Kendi ifadesiyle, epey günah işlemiş. Bir gün eline bir Kur'an tercümesi geçmiş. 'Kur'an'da söylenenlerin bana yönelik uyarılar olduğunu hissettim. 'Şunu yapma, bunu yapma!' diyordu Kur'an. Kendi kendime: 'Bunu kim yazdıysa beni gözetlemiş olmalı.' dedim. Sanki birisi benim yapmış olduğum yanlış işleri kaydetmişti. Bu benim için bir şoktu. Gizli yaptığımı zannettiğim şeylerin hepsi burada anlatılıyordu." Muhammed Esed 1926 yılının sonbaharında bir gün Berlin metrosunda seyahat ederken gördüğü yüzlerin istisnâsız derin ve gizli bir acıyla kasılı olduğunu görür. Duyduğu sarsıntıyı yanında bulunan Elsa ile paylaşır. Elsa şaşkınlıkla "Cehennem azabı çekiyorlar sanki... Acaba kendileri bunun farkında mı?" diye onu tasdik eder. Muhammed Esed, bu acıları insanların gerekçesiz, inançsız ve fâsılasızca refah peşinde koşmalarına bağlar. Eve döndüklerinde masada açık kalmış Kur'an'ın Tekâsür Sûresi'ne gözü ilişir. Birden sûrenin o gün metroda yaşadıklarının tam bir yansıması olduğunu hisseder. Esed bu olaydan kısa bir süre sonra Elsa ile birlikte Müslüman olduğunu açıklar. Evet Kur'an her şeyi gören Allah'ın kitabıdır.
<< Önceki Haber Duya duya, doya doya Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER