Her sene olduğu gibi bu yıl da klasik rutinleriyle 24
Nisan'ı geride bıraktık. Erivan'dan Fransa'ya, Beyrut'tan Kaliforniya'ya
Ermeniler acı günü
protesto eylemleriyle hatırladı.
Âdet olduğu üzere ABD Başkanı Obama, bir
mesaj yayımlayarak Ermenilerin acısını paylaştı. Seçim
kampanyasında söz vermesine rağmen Obama'nın 1915'te yaşanan olaylara 'soykırımı' değil de Ermenilerin bu hadiseye verdiği 'Büyük
Felaket-Meds Yeghern' adını kullanmasıyla
Türkiye, bu yıl da bir derece teselli oldu.
Gerçekten de bu, kelimenin tam anlamıyla bir teselli. Zira Obama, Türkiye'ye 2009'da yaptığı ziyarette, bu konuya dair görüşlerinin değişmediğini açıkça söyledi. Kendinden önceki başkanlar ve birçok
Amerikan Kongre üyesi gibi o da bu hadiseye soykırımı olarak bakıyor. Ama her zaman olduğu gibi
yönetim, dış politikada Türkiye'yi kaybetmeyi henüz göze almadığı veya alamadığı için bir tür tevil yoluna gitmeyi
tercih ediyor.Tabii, ABD yönetimi, bu tavrıyla ne Ermeni lobisini ne de Türkiye'yi tatmin edebiliyor. Nitekim Amerika'daki Ermeniler, Obama'yı kendi ilkelerine
ihanet etmekle suçladı. Türkiye ise
Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun ağzından Obama'yı tarihi çarpıtmakla suçladı. Tek yanlı perspektifi eleştiren Davutoğlu, Ermeni olaylarıyla dönemde
Osmanlı'nın Batılı güçlere karşı
ölüm kalım savaşı verdiği Çanakkale'den Washington'a seslenerek, "Türklerin çektiği acıların da hatırlanmasını beklerdik." dedi.
Aslında
24 Nisan, Anadolu'da yaşayan yüz binlerce Osmanlı vatandaşı Ermeni'nin olanca hızıyla devam eden I. Dünya Savaşı'nda
tedbir amacıyla tehcir edildiği ve bir süredir soykırımı diye tanınması için kampanya yapılan olayla doğrudan alakalı değil. 24 Nisan 1915't
e devlete karşı çeşitli isyanlarda rol aldığı tespit edilen Ermeni komiteleri kapatılarak, yöneticilerden 2.345 kişi, devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştı. Ama bu detayın fazla önemi yok. Öyle ya da böyle, bu tarih Ermeniler açısından acı bir olayın sembolü olmuş durumda.
Alışageldiğimiz bu 24 Nisan rutinleri içinde çok dikkat
çekici yeni gelişme, Fransa'da veya Amerika'da değil, Türkiye'de yaşanıyor. Pazar günü
Ankara ve İstanbul'da içinde bazı Türk gazeteci ve aydınların da yer aldığı gruplar 24 Nisan'ı hatırlatan eylemler yaptı. Normal bir
demokrasi içinde elbette bunun yadırganacak bir tarafı yok, aksine herkesin şiddete başvurmadan görüşünü ortaya koyması en
doğal hak. Dikkat çeken nokta, asırlarca bir arada barış içinde yaşadığımız Ermenilerin acılarının hatırlanması değil. Yeni olan husus, Türkiye'de özellikle okuyan, yazan ve vicdanının sesini dinleyen insanların hızla Ermeni tezlerine daha sıcak bakar hale geliyor olması. Ve bu konuda duyarlılık taşıyan çevrelerin, insani olarak yaşanan acıları kabul edip soykırımı iddiasını tartışmalı bulanlara bile üstten
bakan, kibarca
hakaret eden tahakkümcü bir yaklaşım sergilemeleri.
Pazar akşamı
Twitter'da (http://twitter.com/ahamitbilici) soykırımı iddialarını biraz sorgulamaya kalkınca, üzerime yağmaya başlayan tahammülsüz hakaret mesajları, rahatsız edici bu iki yeni durumun delili gibiydi. Bir yanda Ermeni kelimesini ağzına alanı, sözün devamını dinleme gereği görmeden '
hain' ilan eden ulusalcı tipler, diğer yanda 'Yaşananlara soykırım demiyorsan, konuşmaya değmez' diyen ileri özgürlükçüler. Sayıları ne kadar bilemem, ama her geçen gün Türkiye'de soykırımı iddiasını kabul edenlerin arasına yeni isimlerin katıldığına kuşku yok. Bu gidişle, soykırımı kabul etmek çok yakında aydın olmanın şartı haline gelirse şaşırmam. Aklıma,
Avrupa'da soykırımı kabul etmediği için partilerinden dışlanan Türk kökenli siyasetçiler geliyor.
Soykırımı dayatmacılığı Türkiye'de bu noktaya gelirse, Avrupalıları ne hakla eleştireceğiz?
Kanaatimce, ciddiye alınması gereken bu değişimin 3 nedeni var. Bir, sağlam temellere dayanmayan resmî tezlerin çökmesi, devletin her görüşüne güveni sarsmış durumda. Bakınız,
kart kurt tezi. İki, 1915'te yaşananları bütünlüğü içinde ve mümkün olduğunca objektif şekilde bile anlatılmamış olması. İnsanlar 40-50 yaşlarında öğrendiği gerçekler karşısında hemen etkileniyor. Çünkü boşluğu, daha çok Ermeni görüşüne yakın çevrelerin görüş ve yayınları doldurmuş durumda. Üç, milli tezleri dile getirecek, birikim sahibi, demokrat ve saygın isimlerin yok denecek kadar az olması.
Kızmak çare değil. Maalesef şimdiye kadar izlediği yanlış stratejiyle ABD ve Avrupa kamuoylarını kaybeden Türkiye, kendi kamuoyunu da kaybetmek istemiyorsa Ermenistan'ın katılımını da beklemeden, partiler üstü, saygın
yerli ve
yabancı tarihçilerden oluşan bir
komisyon kurarak, 1915'e dair gerçekleri ve adil bir bakış açısını ortaya koymalı. Acele etmekte yarar var!