Bahçeli şimdi de 'solcu' mu oluyor?


Otoriter modernizmi ve kaba laikçi söylemi solculuk olarak pazarlayan ve ağızlarına yakışmayan bir yoksulluk edebiyatını da kullanan bazı elitistler, son dönemde bazı solcuları olduğu gibi, MHP’yi de kendi dilleriyle konuşur hale getirdiler. Devlet Bahçeli’yle ‘değişimi okuma’ noktasında yaşadığımız anlayış farkının derin olduğu bir gerçek. Mehveş Evin, MHP liderinin ‘püskevit’ söylemi üzerine yazdıklarıma gösterdiği tepkiyi Milliyet’teki köşesinde şöyle aktarıyor: “Dün Oral Çalışlar, Bahçeli’nin ‘Çocuklar bisküvi alacak parayı bulamıyorlar’ sözlerine atfen ‘Bisküvi, köylerin bakkal dükkânlarında bile satılıyor. Hiçbir lüks değeri yok... MHP liderinin bu sözleri, MHP’nin değişimi okumaktan uzaklaşma sürecinin patlama noktası’ diye yazmıştı. İşte Bahçeli, bu yazıya istinaden ‘Bir zamanlar Marksist olan devrimci kişi, bir köşe yazarı, şimdi farklı kulvarda. Çok yanlış değerlendiriyor. Bu sözleri iyi bir kapitalist söylese anlarım. Köy bakkalında satılsa da alışveriş merkezinde satılsa da ne fark eder? Çocuklar alabiliyor mu, mesele bu’ (dedi.)” Bahçeli’yle tartışma MHP, 1960’lı ve 1970’li yıllarda asıl gücünü Orta Anadolu’nun şehir ve köylerinden alırdı. Yörenin çocukları, İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerin üniversitelerinde de ülkücülüğü ayakta tutarlardı. Şehirlerde dışlanmanın ve kültürel uyumsuzluğun verdiği öfkenin enerjisiyle beslenen bir ülkücülüktü bu. Anadolu, o günlerde, ekonomik ve sosyal olarak daha kıt imkânlara sahipti. Buna paralel olarak, MHP milliyetçiliği, Anadolu’nun kavgacı, sert mizaçlı çocukları üzerinde etkili oluyordu. Bu sosyolojik dokunun ‘içine kapanık’ kültürü, yabancı düşmanlığı ve komünizm karşıtlığı ile yoğrulmuş muhafazakârlığa dayalı sert bir milliyetçi kültür üretiyordu. Bugünün Anadolusu Bahçeli’yi eleştiren yazımda bugünün Anadolusu’nun dünün Anadolusu’yla olan farkını vurgulamaya çalıştım... Anadolu ekonomisi geçmişte tamamen içe kapalı bir yapıdaydı. Bugün ise dünyanın hemen her ülkesinde, Anadolu’dan gelmiş enerjik iş insanlarıyla karşılaşıyorsunuz. Çatışmanın en yoğun yaşandığı Afganistan’da da, Orta Asya’nın Türki ülkelerinde de, Afrika’nın en ücra köşelerinde de, Avrupa’nın modern fuarlarında da bu dışa açık ve ‘hiperaktif’ insanları (ki bu insanların çoğunun bir ayakları da hâlâ Anadolu’da, kendi topraklarında... Anadolu’da ürettiklerini dünyaya satıyorlar, dünyayı kendi yörelerine taşıyorlar) görebilirsiniz. Anadolu’daki yoksulluk da günümüzde geçmişten farklı özellikler taşıyor. Bu nedenle Anadolu’nun yoksulları da, farklılaşan bir muhafazakârlığı yaşıyorlar ve onların büyük bir bölümü de tıpkı yeni orta sınıflar gibi sert ideolojik zeminden uzaklaşıyor. Değişim ivmesinin merkezinde yer alan günümüzün orta sınıfları da, MHP’nin (geçmişte) dayandığı sınıflar gibi muhafazakâr bir arkaplandan geliyorlar. Ancak geçmişten farklı olarak daha esnek bir milliyetçiliği ve daha sakin bir dindarlığı tercih ediyorlar. Bu ‘kültürel evrim’in şu anki aşamasını tatmin edici bulmayanlar da olabilir, ama ne olursa olsun görmezlikten gelinemeyecek bir dönüşüm söz konusu. Bahçeli değişimi okumakta zorlanıyor Devlet Bahçeli’nin bir dönem danışmanlığını yapan Profesör Vedat Bilgin, bu değişimi fark edenlerdendi. MHP’nin Anadolu’daki bölgesel kültüre yön veren yeni orta sınıflara yönelik siyasetler geliştirmesini önermişti. Bir dönem Bahçeli’nin de kısmen ikna olduğu bu siyaset, ‘demokratik milliyetçilik’ olarak tanımlanıyordu. Bahçeli, bu anlayışa paralel olarak, ülkücü hareketi sokaktan, geçmişteki ‘şiddet’ sarmalından bir ölçüde çekmeyi de başarabildi. Devletçi bürokrasi Tabii bunun mümkün olabilmesinin asıl nedeni, Anadolu’daki değişimdi. Toplumun da bir ölçüde onayını kazanan bu başarıyla birlikte MHP oyları bir dönem yükseldi. Ne olursa olsun, MHP, milliyetçiliği yeniden tanımlaması gereken bir süreçte, değişimi okuyamayarak, devletçi bürokrasinin etki alanı içine girdi. Türkiye, militarizmin egemenliğini sorgulama çabalarını genişletirken ve bu yönde (yeterli düzeyde olmasa da) mesafe alınırken, MHP statükoyla paralel bir çizgiye hapsolmaya başladı. Bir Marksistin (tabii bu yalnız Marksistler değil siyaset yapan herkes için geçerlidir), toplumun değişim kodlarını doğru okuyabilmesi hayati önem taşır. Örneğin ekonomisini ve iktidarını büyük oranda militarizme teslim eden bir ülkenin gelirini adil dağıtmasının hiçbir şekilde mümkün olamayacağını, bir Marksistin de, başka bir görüşteki sağduyulu bir insanın da anlaması gerekir. Yoksullukla mücadele önemlidir ve zorunludur. Aynı zamanda da ‘püskevit’ söylemiyle yürütülemeyecek kadar zor bir konudur...
<< Önceki Haber Bahçeli şimdi de 'solcu' mu oluyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER