Yahya Kemal, Deniz Türküsü şiirinde insanla hayal ilişkisini şöyle anlatıyor.
"Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!
İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar."
İnsan gibi ülkelerin de hayalleri var.
Türkiye, kuruluş felsefesiyle ortaya koyduğu "çağdaş uygarlık" hayalini hala gerçekleştirebilmiş değil.
AB süreci, asker
sivil ilişkilerindeki normalleşme,
darbe girişimlerine son verme henüz tamamlanmış değil. Şimdi karşımızda sivil bir anayasa ve
Kürt sorununu çözme meselesi var.
Türkiye hayallerini gerçekleştirmeye eskisinden çok daha yakın duruyor. Yaşadığımız sancıların nedeni bu... Siyasal sorunlardaki bu sancı ne yazık ki başka alanlarda gerçekleşen hayallerin görülmesini engelliyor...
İşte o hayallerden biri, iki kıtayı birbirine bağlayan
İstanbul Boğaz'ı Tüp Geçit
Projesi... Yani bilenen adıyla
Marmaray Projesi... Dün
Üsküdar tarafından girip Marmara
denizinin ortasına kadar o projeyi gezdim.
Çok etkileyiciydi. 1860 yılında Sultan Abdülmecit zamanında ortaya atılmış ve o gün için hayal olan bu proje yaklaşık 150 yıl sonra gerçeğe dönüşüyor.
İstanbul'un yer altında nasıl bir çalışma yürütüldüğünü görmek gerekiyor. Birkaç yıl sonra bambaşka bir İstanbul'la karşılaşacağız...
Avrupa Yakasında
Yenikapı,
Anadolu Yakasında Üsküdar geleceğin İstanbul'unda farklı merkezler olacak. Üsküdar Meydanı'ndaki merkezden 30 metre aşağı inip, denize doğru yürüyorum... 8 metre çapındaki çift yönlü
tünellerden geçip, deniz içine gelindiğinde alan biraz daha genişliyor, derinlik de artıyor. Projenin sahibi
Ulaştırma Bakanlığı, yürütücüsü Demiryolları Limanlar Havameydanları İnşaat Genel Müdürlüğü.
Yüklenici firmalar ise
Japon Taisei, Türkiye'den Gama ve nurol... Japon ve
Türk işçiler birlikte çalışıyor...
Kız Kulesi hizasına geldiğimizde görevli 40 metre derinlikte olduğumuzu söylüyor. Derinlik giderek 60 metreye kadar iniyor.
Doğal olarak merak edip soruyorum, "Bu derinlikte denizin içine bu tüneller nasıl inşa edildi?"
Proje sorumlusu çok basit bir inşaat faaliyetini anlatır gibi anlatıyor:
"Yan yana iki kibrit kutusu düşünün. Ağırlığı 18 bin ton, uzunluğu 135 metre... Bu tüneller Tuzla'da denizin içinde yapılıyor ve yüzdürülerek buraya getiriliyor. Deniz dibinde kazılan kanallara konuyor."
Deniz kıyısından yaklaşık 450 metre içeriye kadar yürüyoruz... Ama ne yazık ki Sarayburnu çıkışına gidemiyoruz çünkü yoğun çalışma nedeniyle geçiş uygun değil.
Tüp geçit ve deprem korkusu
Marmara'nın 40-45 metre altında yürürken en korkulan şey aklıma geliyor, deprem...
Tünel güzergahının
Kuzey Anadolu Fay Hattına 16 kilometre mesafede olması insanı korkutuyor. Ama mühendisler hem Boğaz'daki akıntı koşullarının zorluğu, hem de deprem riski dikkate alınarak son teknoloji kullanıldığını söylüyor.
Görevli ise hemen belli mesafelerle tüneller arasına konulan ve
depremi absorbe eden kısımları gösteriyor. Sistem, tünellerin birkaç santim ileri geri hareket etmesini sağlıyor.
Bir ara Türk işçilerden biriyle konuşuyorum. 4 yıldır projede çalışan Samsunlu
Yüksel Özcan şöyle diyor:
"Böyle önemli bir projede görev aldığım için çok mutluyum. Japonlarla birlikte çalışınca kendi becerimizi de gördük. Onların bizden tek farkı, iş güvenliğine önem vermeleri... İlk iki tüp tüneli Japonlar yaptı sonrasını biz yaptık."
Aslında bu projeyle gün ışığına çıkan İstanbul tarihinden de söz etmek gerekiyor. Yenikapı kazıları projenin 4 yıl gecikmesine yol açtı ama işin doğrusu İstanbul'a da paha biçilmez bir zenginlik kattı.
Bu yüzden Yenikapı sadece Türkiye'nin değil, gelecekte dünyanın da cazibe merkezlerinden biri olacak.
Deniz altından yeryüzüne çıkınca projenin İstanbul'a nasıl bir boyut katacağı daha bir anlaşılıyor. Çok değil birkaç yıl sonra, İstanbul'un Avrupa Yakası'nda Yenikapı'yı, Anadolu'da ise Üsküdar'ı merkez sayarsak buraları birkaç koldan metrolarla beslenecek ve ortaya hızlı hareket eden bir İstanbul çıkacak.
Ama sadece bu kadar da değil, İstanbul,
demiryolu hattıyla İngiltere'yi Kafkaslarla, Bağdat'ı Paris'le buluşturacak.
Ve o İstanbul, artık hayâl değil...