Beyin göçü efsanesi


Ülkemiz Türkiye’de söylenen, söylenegelen, yaklaşık herkesin doğru kabul ettiği bazı ifadeler, önkabuller vardır. Her alandan örnekler verilebilir. Eğitim-öğretim sektörü de bu alanların en başında gelir. Her olumsuzluğun kökeninde eğitim-öğretim eksikliğini gördüğümüz gibi. Aynı sektöre ilişkin başka yerleşik ama doğruluğu çok tartışmaya açık konu beyin göçü konusu. Yurtdışında yaşayan, belirli alanlarda uzmanlık ve arkasından da başarı kazanmış vatandaşlarımızın bir an önce Türkiye’ye dönmeleri ve uzmanlık alanlarında kendi ülkelerinde çalışmalarının ülkemiz için ne büyük kazanç olacağı ifade edilegelir. Mevhum-u muhalifinden de, bu vatandaşlarımızın ülkeye geri dönmemelerinin ülkemiz için büyük bir kayıp olduğu hep dile getirilir. Bu ifadeler acaba gerçekten tartışmaya bile ihtiyaç hissettirmeyecek kadar mutlak doğrular mıdır? Yaklaşık her gün, her vesileyle beyin göçünün (!) tersine çevrilmesinin ülkemiz için ne kadar yaşamsal olduğuna ilişkin yazılar okuyoruz, demeçler dinliyoruz. Bu ifadelerin tümüyle yanlış olduğunu söyleyemem ama üzerlerinde biraz düşünmeye muhtaç oldukları aşikar. Her şeyden önce biraz beyin göçü kavramını tartışmak gerekiyor. Söz konusu beyinler, çok ama çok büyük ölçüde zaten dış ülkelerde şekillenmiş, yabancı bir kelimeyle forme olmuş beyinler. Örneğin ABD’de çok başarılı olabilmiş doktorlarımızın yaklaşık tümü uzmanlıklarını o ülkede yapmış, “beyin” tabirini hak edecek formasyonlarını yine ABD’de almış kişiler. Dolayısıyla, beyin göçü kavramı kanımca bu ilişki, bu göç türü için çok da iyi oturan bir kavram pek değil. Örneğin dünyanın en iyi beyin cerrahları arasında sayılan Prof.Dr. Gazi Yaşargil’in yurt dışı muhteşem kariyeri için “beyin göçü” tabirini kullanmak ne kadar anlamlıdır? Bilebildiğim kadarıyla Sayın Yaşargil dönemin Milli Eğitim Bakanı rahmetli Hasan Ali Yücel tarafından burslu olarak yurtdışına okumaya gönderilmiş, askerlik çağı geldiği zaman da, kariyerinin en önemli aşamasında uzun bir süre için askerlik yapmaya çağrılmış, gelmediği için de Özal dönemine kadar ülkemize girememiş ama bu arada ülkemizin medar-ı iftiharı olmuş bir doktor. Tabi ki, Dr. Yaşargil gibi, kendisini dünyanın en iyi beyin cerrahı yapan formasyonu yurtdışında almış biri için “medar-ı iftihar” ya da “beyin göçü” kavramları ne kadan doğru ise. Naim Süleymanoğlu ya da Nuri Şahin ile formasyonlarına ülke olarak yaptığımız katkı kadar gururlanabileceğimiz o kadar doğru. Bu meselenin bir yüzü; beyin göçü kavramı Türkiye’de her türlü formasyonunu tamamlayıp mesela ABD’de çalışan biri için kullanılabileceği gibi. Beyin göçü kavramının başka kavramsal yanlışlıkları da var. Bunların başında formasyon kavramının ucu açık bir kavram oluşu geliyor; büyük bilim adamları o aşamalara takım çalışmaları, çok yetkin meslektaş dayanışması ve eleştirileriyle geliyorlar. Bu gruplar dışına düşen beyinlerin çok kısa sürede sıradanlaşması da mukadder. Meseleye biraz da ulusalcı açıdan yaklaşılabilir; dünyanın büyük üniversitelerinde, en büyük şirketlerinde, araştırma merkezlerinde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının kalıcı varlığı mutlaka ülkemize de büyük kazanç olarak dönecektir. Yeter ki, yanlış da olabilecek kavramlara mutlak doğrular olarak sarılmayalım. twitter.com/KarakasEser
<< Önceki Haber Beyin göçü efsanesi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER