Ortadoğu'dan alnımızın akıyla çıkabilmek için


Artık hiç şüphe yok ki dünya yeni bir doğum sancısı yaşamakta. Avrupa Birliği'nin (AB) yaşadığı krizi sadece ekonomi ile sınırlı görmek yanlış olur. Irkçılığın had safhaya ulaşması, yabancı düşmanlığının İslam düşmanlığı ile örtüşmesi, vizyoner lider sıkıntısının dayanılmaz boyutlara varması... Batı için alarm zillerinin çaldığı anlamına geliyor. Amerika'nın yüz yüze geldiği problem de öyle. Kötü giden, sadece ekonomi değil. Bizdeki ulusalcılık akımına benzeyen bir oluşum Amerika gibi çok kültürlü bir toplumu temelden sarsabilecek kadar derinden geliyor. Avrupa'da görmeye alışık olduğumuz aşırı milliyetçi bir kısım reflekslerin Amerika'da da karşılık bulması -umarım öyle olmaz- göçmenlerin ahengi üzerine kurulan özgürlükçü sistemi çatlatabilir. Her din ve millete demokrasi ve refah platformunda sahip çıkan bir ülkenin Avrupa'nın kadim hastalığına dûçar kalması, dramatik sonuçlar da doğurabilir... Batı cephesinde yaşanan bu belirsiz serüven devam ederken dünyanın değişik yerlerinde yeni oluşumlar yaşandığını da unutmamak gerekiyor. Çin, Hindistan, Rusya gibi liderlik potansiyeli bulunan ülkeler, nüfus ve nüfuzlarıyla yeni dünyada yerini almak istiyorlar. Bu güçlerin istikbali nasıl kurguladığı ve planladığı, hangi değer yargılarıyla insanlığa neler vaat edeceği çok kritik bir süreci işaretlemekte. Yeryüzünün en büyük hercümerci hiç şüphesiz şu an Ortadoğu'da yaşanıyor. Uzun zamandır diktatörlükle yönetilen ülkeler daha özgür bir toplum olabilmek için sokakları zorluyor. Tunus, Mısır, Libya daha şimdiden yeni iktidar odaklarına kaydı bile. Suriye'nin despot direnişi çok uzun boylu devam edemez. Bu coğrafyadaki hareketliliğin şu an ulaşılan noktada durması mümkün değil. Ülkelerini silah zoruyla yöneten, gelir dağılımını aile saltanatıyla sürdüren, toplumun taleplerine kulak tıkayan yönetimler gümbür gümbür yıkılıyor; yıkılacak. Yerine gelecek sistemler ve o sisteme bağlı figürler, yeni bir hipnozun yansımasına dönüşebilir. Ortaya çıkacak tablonun, medyatik bir halüsinasyon mu; yoksa gücünü sosyal gerçeklikten alan tabii oluşum mu olduğu zamanla anlaşılacak. Bu konuda umutlu konuşmak hiç de sanıldığı gibi kolay değil... Köhne yönetimlerin enkazı gizlenemez hale geldi gelmesine de, yeniden inşa edilecek yapının mimarları ve ameleleri henüz belli değil. Uluslararası ilişkilerde trafiğin baş döndürücü hale gelmesi biraz da bu yüzden. Konu sadece kitlelerin beğenisi üzerine kurulan gösteriş ve alayişe dayanmıyor; dayanmamalı da. Görünen o ki geleceğin dünyasında yer alacak güç dengeleri ve karar mekanizmaları yeniden kuruluyor. Bu süreçte duygusal davranmaktan çok, akıllı yaklaşımlar sergilemek gerekiyor. Tabii ki bu şartlar altında Ortadoğu kilit bir anlam taşıyor; ancak orada varlığını hissettirmek isteyen dünyanın başka coğrafyalarında da kendini hissettirmek zorunda. Türkiye, Ortadoğu'daki karar mekanizmasında yer almak istiyor. Haklı. Tarihî müktesebatı ve bölgedeki prestiji ona bu hakkı veriyor. Demokrasi tecrübesi ve ekonomik atılımları Türkiye'nin sesini daha gür hale getiriyor. Buna rağmen Türkiye bu süreci çok büyük bir ciddiyetle yönetmeli ki farkına varmadan yaşayacağı 'eksen kayması'na maruz kalmasın. Ortadoğu coğrafyası tabii ki çok önemli, ancak bütün ilişkileri oraya odaklamak yanlış sonuçlar doğurabilir. Mesela Türkiye, Orta Asya'dan kopacak hale gelmemeli. Tarih, din, dil gibi ortak paydası bir hayli zengin olan bu coğrafyada Özal'ın ölümünden sonra devasa bir boşluk oluştu. Türkiye'nin bıraktığı boşluğu başkaları çoktan doldurdu. Türkiye'nin Balkanlar'daki itibarı her ne kadar tarihî gerçeklere bağlıysa da bugünkü aktif politikalarla besleniyor ve umut veriyor. En yakın coğrafyadan en uzak iklimlere kadar kendine geniş bir ufuk çizgisi belirleyemeyen Türkiye'nin istikbalde güçlü ve pozitif rol oynaması kolay değil. O yüzden meseleye daha geniş perspektiften bakmak, daha soğukkanlı ve planlı davranmak gerekiyor. Özellikle de şu gerçeğe: Kendi demokratik süreçlerini tamamlamamış ve kendi ayakları üzerinde durmaya alışmamış bir Türkiye'yi siyasi bataklığın içine çekmek isteyenler çıkacaktır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki hareketlilik sırasında, çok iyi işler yapıldı. Bunların heba olmaması için tedbirler alınmalı. Aman dikkat! Ne eksenimiz kaysın, ne de öyle bir imaj uyansın... Dağıtım şirketinin sorumluluğu arttı Şu ana kadar gazeteniz Zaman'ın çok reklamı yayınlandı. Onları bir araya getirseniz, sanırım, uzun metrajlı bir filme dönüşür. Genelde gazetemizin önemi, farkı, muhteva bakımından vaat ettikleri üzerinde duruyordu reklamlarımız. Bu sezon yayına giren reklamımızın hedefi farklı. Yine muhtevaya vurgu yapıyor, yine gazetenin içeriğini öne çıkarıyor; ancak bu defa başka bir noktaya dokunuyor: Okura ulaşmadaki farklılığa. Aslında bu, uzun bir zamandan beri reklamlarda temas etmek istediğimiz bir husustu. Çünkü gazetenin muhtevası mevzuunda gösterilen hassasiyet ve kalite, ancak halkımızın teveccühü ile devam ettirilir. Abone kampanyalarına aşkla şevkle katılan bürolarımız ve okurlarımız ayakta alkışlanmayı ta baştan beri hak ediyordu. Gazete satışını kapılara kadar taşımak hiç de sanıldığı gibi kolay değil. Şüphesiz en doğru ve en modern gazete satış metodu abonelik sistemi; ancak uygulama esnasında çetin merhalelerin varlığı da ayrı bir gerçek. Her gün yüz binlerce gazeteyi doğru adrese ve asla geciktirmeden ulaştırmak için yoğun bir gayret, iyi bir teknoloji, kaliteli bir insan gücüne ihtiyaç var. Hamdolsun ki Zaman'ı (ve diğer bazı gazeteleri de) dağıtan Cihan Medya Dağıtım böyle bir birikime sahip. Onca tecrübe ve birikime rağmen dağıtım hiç mi aksamıyor? Tabii ki insan unsurunun olduğu her alanda birtakım aksamalar yaşanır. Dağıtımda da yaşanıyor. Sırf aksamaları giderebilmek ve müşteri memnuniyetini kutsal bir vazife olarak eda edebilmek için dağıtım şirketinin bünyesinde sağlam bir çağrı merkezi kuruldu. Türkiye'nin neresinden ararsanız arayın (444 8 555) şikâyetiniz değerlendiriliyor, çözümü için ilgili bürolar ve kişilerle temasa geçiliyor. Şikâyet e-mailleri sorun çözülene kadar takip ediliyor. 'İyi gazete okurunun ayağına gelir' cümlesi sadece hoş bir espri olarak kalmamalı. 'İyi olacak hastanın ayağına doktor gelir' gibi bir çağrışım güzel de; onun gereklerini yerine getirmek için iyi bir hekim titizliği gerekiyor. Bu reklam kampanyası dağıtımda daha hassas, daha duyarlı, daha profesyonelce çalışılacağına dair söz vermek anlamına geliyor. Söz! Gazete dağıtımından ücret tahsilatına kadar her aşamada Cihan Medya Dağıtım işini tastamam yapacak. Bu süreçte Zaman okurlarından en büyük beklentimiz, aboneliklerini yıllık haline dönüştürmeleri. Kredi kartıyla yıllık abone olduklarında ödemeleri yine aydan aya olacak; ancak bir yıllık abone garantisi verdikleri için Yeni Bahar adıyla çıkardığımız harika dergiyi her hafta edinecekler. Eminim bu süreci okur en güzel şekilde takip ederek gazetesinin büyümesine büyük bir katkıda bulunacak. Ancak bu yolla, bu gazete bir milyon barajını aşar ve gazetecilikte çığırlar açar... PANORAMA Haftayı Başbakan'ın Ortadoğu gezisini yerinde izleyerek geçirdik. Mısır, Tunus, Libya. Aslında hepsi birbirine belli açılardan benziyor. Demokrasileri emekleme safhasında. Varlık içinde yokluk yaşıyorlar. Türkiye'ye duyulan ilgiyi yakinen gördük. Bu umutların boşa gitmemesi için devletimize büyük görev düşüyor. Sadece devlete mi? Hayır. İş dünyasına, eğitim camiasına, sivil toplum kuruluşlarına... Bu umutlar boşa çıkarsa en az 30 sene kayba uğrar... Başbakan Adnan Menderes ve bakan arkadaşlarının darbeciler tarafından idam edilişinin 50. yılı münasebetiyle mezarı başında tören düzenlendi. Devlet de oradaydı, millet de. Aradan geçen onca sene neyi ispat etti: Darbe şehitlerini anarken hâlâ insanların yüreği sızlıyor. Ya o vahşi karara sebep olan darbeciler ve onların maşaları? Hayırla yâd edilen bir tane darbeci bulamazsınız yeryüzünde. Hafta içinde internette çıkan haberlerden öğrendim ki "medya tekzip merkezi" diye bir platform varmış. Fikir güzel. Faydalı da olabilir. Ancak bizdeki tekzip yasası problemli. Bazen adeta kanun diyor ki 'önce yayınla, sonra delillerini ortaya koy'. Yani tekzibin tekzibe muhtaç olduğunu bile bile yayınlıyorsunuz. Eskiden tersi olur, bazı gazeteler insanları mağdur ederdi. Şimdi bazen tekzipçiler mağdur ediyor. Zaten bir kısmı da tekzip değil tavzih, tashih vs. Tekzipten farkı da bilinmiyor...
<< Önceki Haber Ortadoğu'dan alnımızın akıyla çıkabilmek için Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER