Ah Miyazaki ah!


Kalp yerine bir iyilik çiçeği taşıyordun göğüs kafesinde. Ülken tabii afetler ile en şiddetli şekilde imtihan edilen memleketlerden biriydi. Hele de depremle... Acıyı yakından tanıyordun belki de bu yüzden. Gözyaşını çok iyi biliyordun sanırım. Bilmiyorum ama ihtimal ki bu nedenle bir grup arkadaşın ile kurduğunuz bir sivil toplum kuruluşu olan Association for Aid and Relief, Japan (AAR JAPAN)'da bencileyin çabalıyordunuz. Kimlerin yardımına koşmamıştınız ki o güne kadar? Başta kendi ülkende yaşanan acıyla beraber en ön safa koştunuz. Sonra haber geldi, Zambia'da aldınız soluğu. 16 tane bisiklet, 8 ambulans götürdünüz oralara. Hastalara evlerinde hizmet verdiniz bir süre. Virüs taraması yaptınız, yaşlıları ziyaret ettiniz. Derken bir haber geldi ve Haiti'ye koştunuz. Deprem yerle bir etmişti. Bir yetimhanedeki yavrucaklara sahip çıktınız. Afganistan'da zaten 97'den beri vardınız. Afgan halkın acılarını paylaşıyor, kadınlarına, çocuklarına yardım ediyordunuz. Laos'a Vietnam'a koştunuz aynı heyecanla... Din, dil, ırk ayrımı yapmıyordunuz. Nerede bir felaket, yokluk, acı ve ızdırap var ise orada alıyordunuz soluğu. Belki yaptıklarınız koca koca devletlerin, büyük şirketlerin yaptıklarının yanında mevzubahis edilmiyordu bile ama gönüllere giriyordunuz elbette. Myanmar'a gittiniz, Pakistan'a koştunuz, Tacikistan'da ilk ulaşanlardan oldunuz. Ve biz, yok 'ilahi cezaydı', yok 'devlet neredeydi' diye tartışırken geldiniz üç kişilik ekiple Van'a. Günlerce kaldınız. Yetkililer ekranlarda çalım satarken siz Erciş ve köylerinde ev ev gezip ihtiyaçları gidermeye, mütebessim yüzünüzle moral aşılamaya devam ettiniz. Bayramdan hemen önce ekibinizden biri geri döndü ama siz iki kişi Kurban Bayramı'nın içeriğini öğrenince mutlu oldunuz. Niyetiniz bayramda da sevindirmekti Van halkını. Öyle de yaptınız. Gidip parasını ödeyerek kurban alıp kestirdiniz ve poşet poşet, kapı kapı dağıttınız kurbanlıkları. İçi öfke ve nefretle dolu, bizden birtakım nasipsizler 'Kurban filan da neyin nesi' derken siz umut dağıttınız yüzlerce kilometre uzaklardan gelip. Çadırlarda kalmıştınız uzun süre ve ihtimal ki en yetkili ağızların, "Bugün itibarıyla diyebilirim ki; deprem açısından en güvenilir Van ve Erciş'tir." demesine güvenip otele yerleştiniz. Belki biraz dinlenmek, yorgunluğu atmaktı niyetiniz, bilemiyoruz. Kaç sakata protez temin ettiniz bilmiyorum. Kaç kazazedenin altına tekerlekli sandalye taşıdınız dünyanın bir ucundan habersiziz. Esasen bir şey getirmenize de gerek yoktu. Yüzünüzdeki o tebessüm de yeterdi mağdurlar, mazlumlar ve yoksullar için. Sonra... Japonya'da olsa, istifinizi dahi bozmayacağınız, sadece devrilmesinler diye çay bardağınızı tutacağınız şiddette bir depremle, 5,6 ile yıkıldı içinde bulunduğunuz bina. Önce ekip arkadaşınız Miyuki Konna'yı çıkardılar enkazdan. Sevindik çocuklar gibi. Ağırımıza gitmişti, oralardan yardım için uzanan elleri çürük beton altında ezmek. 13 saat sonra ulaştılar sana, o iyilik çiçeği kalbinin etrafındaki tüm kemikleri ezmişti bizim ihmalkârlığımız, sorumsuzluğumuz, vurdumduymazlığımız. Van'da soğuk bir otel enkazından çıkardılar 41 yaşındaki ağır yaralı bedenini. Son çırpınışlar da fayda etmedi... Belki ilk kez geldiğin bir yerde, dilini, inancını, kültürünü bilmediğin topraklarda verdin son nefesini. Ah Atsushi Miyazaki, 'Dante gibi ortasındayız ömrün' diyen Cahit Sıtkı kadar bile yaşayamayacaktın ne yazık ki! Senden bize, utanç kaldı, ayıp kaldı, mahcubiyet kaldı. Bir iyilik çiçeğini soldurmanın lekesini çıkarmaz artık hiçbir şey.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER