Komşuluk- Diyalog

Safvet Senih

Safvet Senih

27 Ara 2023 11:37
  • Geçtiğimiz Cuma günü, komşuluk üzerine  güzel bir hutbe  okundu. Gerçekten bilhassa iltica  ettiğimiz ülkelerde  diyaloglara  çok güzel vesile  olması açısından bu hutbe  değerli bilgiler veriyor.  Sizlere takdim ediyorum: 
     “Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunup size hizmet eden kimselere ihsanla muamele edin. Allah, kendini beğenip övünenleri elbette sevmez.” (Nisâ sûresi, 4/36.)
     “Her kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna ihsanda bulunsun. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine ikramda bulunsun. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sükût etsin.” buyurmaktadır. (Buhârî, edeb 31, Müslim, îmân 74)
     Muhterem Müslümanlar! Hutbemiz, Komşuluk hakkındadır. 
    Komşu; din, dil, mezhep, ırk, cinsiyet ve soy ayırımı yapmaksızın birbirine yakın evlerde oturan, yüz yüze   görüşmeleri olan ve birbirini az-çok koruyup gözeten insanların birbirlerine verdikleri isimdir.
     Hutbemizin başında okuduğumuz ayette; akrabadan olan veya olmayan ya da yakın veya uzak olan komşulara iyilikte bulunma emredilerek komşuluk haklarına dikkat çekilmiştir. Şu hâlde insanın yakın veya uzağında bulunan, sağında solunda, önünde arkasında olan herkes, ayetin kapsamına girer ve iyiliği hak eder. Kur’ân’ın komşuya karşı ihsanı/iyiliği emretmesi sadece “onun hakkını gözetmek ve hakkını yerine getirmekle” sınırlı değildir. Bununla birlikte “yerine göre komşuyla birlikte dostça yaşamak, onun mutluluğunu ve üzüntüsünü paylaşmak, ona eziyet ve sıkıntı vermekten uzak durmak ve gerektiğinde onu korumak da” ihsan kapsamına dahildir.

     Kur’ân, komşulukta ırk ve din farkı gözetmez. Bunun içindir ki yakın ve uzak komşulara dikkat edilmesini belirten bu ayette lafız mutlak, herhangi bir sınırlama getirilmeden komşu denilerek genel bir ifade zikredilmiştir. Bu mutlak zikir, inançlı-inançsız, dindar-fasık, yerli-yabancı, ev itibariyle yakın-uzak herkese şamil olup bütün komşulara iyilik yapmayı ve ihsanda bulunmayı emreder.
     Merhum Hamdi Yazır, tefsirinde bu ayetle alakalı olarak hadis-i şerifi hatırlatarak “Komşu üç kısma ayrılır der.
     Birincisinin bizde üç hakkı vardır; komşuluk hakkı, akrabalik hakkı ve İslâmiyet hakkı. 
     İkincisinin bizde iki hakkı vardır; komşuluk hakkı ve İslâmiyet hakkı. 
    Üçüncüsünün de bizim üzerimizde bir hakkı vardır; komşuluk hakkı ki, bu Hristiyan, Yahudi veya müşrik komşudur.” Demek ki, komşu Hrıstiyan, Yahudi, Müşrik, dinli yahut dinsiz ayrımı yapılmaksızın, komşu olmak münasebetiyle komşuluk hakkına sahiptir. 

    Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ilgi ve alâka dairesini gayr-i müslimleri de içine alacak kadar geniş tutmuştur. Bir gün bir Yahudi komşusu, oğlunun vefat etmek üzere olduğunu söyleyip hüznünü ifade edince Allah Rasûlü hemen kalkıp ölüm döşeğindeki genci ziyarete gitmiştir. 

    Yine bir gün Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) Mescid-i Nebevî’nin bahçesinde birisiyle ayaküstü uzun uzadıya sohbet etmeye başlar. Onları uzaktan görüp de yanlarına yaklaşmak isteyen Câbir İbn-i Abdullah ise, son anda, “belki de özel bir mesele görüşüyorlardır” diye yanlarına yaklaşmaktan çekinir ve uzakta beklemeye koyulur. Derken o şahıs da biraz sonra Efendimizle yaptığı sohbeti tamamlar ve ayrılır. Bunun üzerine Hz. Câbir de Peygamberimizin yanına gelir ve: “Ya Resûlallah! Sizi o kadar ayakta tutan kimdi?” diye sorar. Peygamberimiz şöyle cevap verir: “O gördüğün kimse Cebrail (aleyhisselam) idi. Cebrail (aleyhisselam) bana komşu hakkında öylesine ısrarlı tavsiyelerde bulundu ki neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.” (Buhârî, edeb 28; Müslim, birr 141.) 

    Bir insanın mirasçısı; annesi, babası, çocukları, eşi gibi yakınları olduğuna göre Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu sözüyle, komşu hakkının ne denli büyük olduğuna, Allah katındaki kadrine ve ona verilmesi gerekli değere dikkat çekmiştir. 

    Allah Resûlü, komşuluk üzerinde durunca sahabe-i kiram, karşılıklı sorumluluklarını yerine getirebilmek için O’na: “Ey Allah’ın Resûlü! Komşunun, komşu üzerindeki hakkı nedir?” diye sormuştu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: 
    “Senden borç isterse ona borç verirsin. Senden yardım isterse ona yardımda bulunursun. Muhtaç duruma düşerse ona verirsin. Hastalanırsa onu ziyaret edersin. Ölürse cenazesini uğurlarsın. Ona bir hayır isabet ederse buna sevinir ve onu tebrik edersin. Eğer ona bir musibet isabet ederse buna üzülür ve ona taziyede bulunursun. Tencerede pişen yemeğin kokusuyla onu rahatsız etmezsin. Komşunun evini gözetlemek ve ona gelecek rüzgârı kapatmak maksadıyla ondan izin almaksızın binanı ondan daha yükseğe yapmazsın. Yine bir meyve satın alırsan ona hediye gönderirsin. Eğer bunu yapamazsan onu komşuna göstermeden evine götürürsün. Çocuklarına satın aldığın şeylerden bir parçayla dışarı çıkarak komşunun çocuklarını kıskandırmazsın. Siz komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz? Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki Allah’ın rahmeti ile esirgediği az kimseler hariç komşunun hakkı ödenemez.” (Beyhâkî, Şuabu’l-İman, VII/83; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, X/446)  

    Allah Resûlü komşu ve hakları üzerinde tahşidat yapınca hediyeleşme üzerinde de durmuştu. Zira hediyeleşme, komşulukta karşılıklı sevgiyi artıracak ve “gönüllerdeki kırgınlığı, dargınlığı izale ederek” (Tirmizî, Velâ 6) insanları birbirine yaklaştıracak önemli bir vesileydi. Özellikle kadınlara, komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesinde hayati rol düşüyordu. Bunun üzerine Hz.  işe validemiz: “Yâ Resûlallah! İki komşum var. Hangisine önce hediye vereyim?” diye sordu. Efendimiz ise: “Kapısı sana daha yakın olana ver!” buyurdu. Buhârî, Şuf’a 3; Hibe 16; Edeb 32.

     Hicret edilen diyarlarda, göçün beraberinde getireceği problemleri aşma, yeni hicret yurdunda toplumla entegre olabilme ve daha hızlı kaynaşmak adına komşuluk ilişkileri en önemli dinamiklerden birisidir.
     Komşuluk dinamiği; içinde yaşanılan toplumun fertleriyle tanışma ve kendini tanıtma adına önemli bir fırsat sunduğu kadar, muhacir hakkında duyulacak endişe ve düşmanlıkların giderilmesi için de büyük bir imkândır. Dolayısıyla komşuluk ilişkileri muhacirin gönlünde sevgiye ve dostluğa dönüştüğü ölçüde meyvesini de vermeye başlayacak, bununla her muhacirin yeni vatanında kendini “yabancı”, çevresindekileri ise “öteki” olarak görmekten kurtulup herkesi, yakın ve uzak komşuları olarak kucaklayabilmesi temin edilmiş olacaktır. 

    Hicret yurdunda sevgiyi ve saygıyı büyütmenin yolu komşularımızla tanışmaktan ve komşuluğa terettüp eden hakları yerine getirmekten geçer. Bunun için bazen bir selam 6 ve tebessümle, bazen ihtiyacı olana yardımla, bazen bir hasta ziyaretiyle, bazen bir ikramla komşuluk bağları mutlaka korunmalı ve geliştirilmelidir. Bu mevzuda vesileler aranmalı, milli günler ve bayramlar değerlen-dirilmeli, bazı özel günleri fırsat bilerek hediyelerle komşularımızı sevindirmeye çalışmalıyız. Zira, Allah Resûlü’nün ifadesiyle Hak katında da halk yanında da en faydalı insan olmanın bir yolu da komşuluktur: “Allah katında komşuların en hayırlısı, komşularına en çok iyilik edendir.” Tirmizî, Birr 28. 
    Rabbimizden niyazımız; nefsimize, neslimize, komşularımıza ve insanlığa faydalı işler yapabilme imkân ve fırsatını bizlere lütfeylesin.

    27 Ara 2023 11:37
    YAZARIN SON YAZILARI