İrade Hassasiyeti

Şerif Ali Tekalan

Şerif Ali Tekalan

11 Mar 2024 10:33
  • İlkbahar başlamak üzere. Dışarıda çok güzel bir hava var, ne soğuk ne sıcak. Kuş ve böcek sesleri duyulmaya başladı. İnşallah başlayan şu ramazan hürmetine, başta ülkemiz olmak üzere, dünyanın her yerindeki mazlum ve mağdurların da zulümlerden kurtulmaları için benzer bahar esintileri başlar ve zulümler de bir an önce sona erer.


    Meslektaşım bir doktor arkadaşımla sohbet ediyoruz. Bu güzel ortam ve havanın, atmosferin de ılıklığından olsa gerek, arkadaşım çok enteresan ve bir o kadar da önemli ve ciddi konulara girdi. Ramazan’ın da bereketi olsa gerek ,adeta ortama uygun mükemmel bir şiir okur gibi anlatmaya başladı:


    “Tıp fakültesi üçüncü sınıftayız. 250 kişilik amfide dahiliye rahmetli Prof. Dr. Vehbi Göksel hocamız, diyabetin komplikasyonlarını, yani hiperglisemi ve hipoglisemide neler olur bunları anlatıyordu. Hoca dersi o kadar mükemmel ve anlaşılır bir şekilde anlatıyordu ki, sınıfta adeta nefesi bile dikkatli alıyorduk Çıt çıkmıyordu. Hoca konuyu bitirdi ve bize dönerek“ çocuklar anlamadığınız ve sormak istediğiniz bir konu var mı?“ diye sordu. Herhangi bir soru beklemeden kendisi, ‘’bu konuyu ben bile anladım. İnsan kendi anlattığı bir konuyu kendisi anladıysa, mutlaka karşıdaki de anlamıştır“ dedi ve sınıftan ayrıldı.


    Arkadaşım, bunu anlattıktan sonra esas konuya girdi. “Bu sabah, tam 35 yıl önce 24 Aralık 1989 tarihinde yapılmış olan ‘’irade hassasiyeti’’ konulu bir sohbeti dinledim.***


    Bu sohbeti de aynen Vehbi Göksel hocamızın  derste anlattığı konuyu dinler gibi nefessiz dinledim. Her kelimesini anlamaya ve içselleştirmeye çalıştığım bu sohbeti dinlerken, yukarıda anlattığım hadise aklıma geldi. Kendi kendime“ demek ki bu sohbeti yapan hatip, anlattığı konuları o kadar içselleştirmiş, inanarak ve uygulayarak anlatıyor, kendisi de bunları tam anlamış ki ben de anlayabiliyorum diye düşündüm“.


    Benim de vaktim müsait olduğu için arkadaşımın “burada anlatacaklarım kesebilirim” cümlesinden sonra, “lütfen devam et” dedim. Arkadaşım da devam etti.


    “Anlatılan konu “irade hassasiyeti“ idi. Hatip, özetle şöyle diyordu; “Allah, insana akıl, mantık ,muhakeme ve irade kabiliyeti vermiş. Yaşadığımız alemde tabiat kanunları (fizik, kimya, biyoloji, tıp..) denilen hadiseler cereyan ediyor. Bunların en ince teferruatına kadar bilinmesi ve uygulanması, insanı bu alemde medeni yapar ve rahat ettirir. Bunlar bilinmez, uygulanmazsa da insan sefil olur ve başkalarına muhtaç hale gelir. 


    Bir de işin dini tarafı vardır. Bu prensipler de yine Allah tarafından insanlara gönderilen peygamberler ve onların getirdiği kitaplarla bildirilir. Bunların neticeleri de öbür alemde görülecektir. Bu iki kısım, yani tabiat kanunları ve dini bilimler, bir hakikatin iki yüzü gibidir. Birisi olmazsa veya eksikse hakikatin bir yüzü eksik kalır. 


    Her insanın da dengeli ve makul bir şekilde, zaman ve mekanın diliyle bu iki yüzü tam anlayarak, uygulayarak, ahenkli bir şekilde götürmesi gerekir. Eğer tabiat kanunları ile ilgili kısımda eksiklikler olursa, insan hasta olur, yapılan binalar yıkılır, sellerden etkilenir vs... Dini kısımlar, yani imanın esasları, dinin esasları bilinmez veya yeteri gibi uygulanmazsa, o zaman da insan, devamlı bir huzursuzluk çeker, hayatın manasını tam anlamıyla anlayamadığı için mutsuz olur. Bu mutsuzluk ve psikolojik bozukluk, zamanla onun organik bedenini de etkiler ve çok değişik hastalıklar oluşur. Çünkü bedenin de ruh alemiyle çok sıkı bir irtibatı vardır ve adeta bunlar iç içedir. Birindeki bir problem, diğerini etkiler. İnsan bu dengeyi tutturamazsa, hem kendisi mutsuz olur, hem de başkalarını değişik şekillerde rahatsız eder....”


    Arkadaşım adeta çok etkilendiği mükemmel bir rüyayı anlatır gibiydi. Vakit müsait olsa saatlerce anlatacaktı. Neticede şunu dedi; “benim anlatım şekli ve kelimelerim bu mükemmel tabloyu resmetmeye yetmez, sen kendin de uygun bir atmosferde, çok dikkatli ve sadece sana anlatılıyormuş gibi bu sohbeti dinle, kendi içinde al-ver, muhakemeni yap, hatta kendine göre önemli bulduğun yerleri not al, sonra da bu notları sık sık gözden geçir“ dedi.


    Bunu dedikten sonra da “kendine söylenmiş gibi..“ derken şunu da anlattı; “rahmetli cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bir seferinde beni direk olarak aradı. Ve bana “doktor, sana iki arkadaşımı gönderiyorum, ne zaman ve nereye gelsinler? “ dedi. Ben de yer ve zamanını söyledikten sonra bana; “Sana sanki ben gelmişim ve beni dinliyor gibi onları dinle” dedi. Hakikaten bu da mükemmel bir ifade şekli idi. Nitekim ben de o gelen insanlarla beraber olmuştum.”  


    Arkadaşımız daha sonra; “bu ramazan başlangıcında, sana çiçek veya hediye yerine bu sohbeti getirdim. İnşallah sen de bundan istifade edersin” dedi ve müsaade istedi. Ben de “bu güzel sohbeti ve içindekileri, bir ramazan hediyesi olarak arkadaşlarımla paylaşacağım” dedim böylece paylaşmış oldum.


    Ramazanınızı tebrik ederim. İnşallah hem bu Ramazanı olması gerektiği gibi değerlendiririz, hem de daha nice ramazanları rabbimizin rızasına uygun şekilde geçiririz. 


    Dünyanın her yerindeki zulümlerin de bir an önce son bulup mazlum ve mağdurların kurtulmalarını, Cenabı Haktan niyaz eder, sizlere de hayırlı, sağlıklı Ramazanlar dilerim.



    11 Mar 2024 10:33
    YAZARIN SON YAZILARI