Hutbe-i Şamiye öncesi

Abdullah Aymaz

Abdullah Aymaz

28 Kas 2023 10:41
  • Üstad Bediüzzaman Hazretleri Mektubat’ta müthiş bir olaydan bahsediyor: “Eski Harb-i Umimîden (Birinci Dünya Savaşından) evvel ve evvellerinde, sâdık bir vâkıada (olduğu gibi çıkan gerçek bir rüyada)  görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağı’nın altındayım. Birden o dağ, müthiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum vâlidem yanımdadır. Dedim: ‘Ana korkma!  Cenab-ı Hakkın emridir. O Rahîmdir ve Hakîm’dir.’   Birden, o hâlette iken baktım ki, mühim bir zât (daha sonra yazdıklarından anlıyoruz ki, bu zât Hz. Ali Efendimizdir. A.A.)  buna âmirâne diyor ki: ‘İ’câz-ı Kur’anı (Kur’an’ın mucizeliğini)  beyan et!’ Uyandım, anladım ki, bir büyük infilâk olacak..  o infilak ve inkılaptan sonra Kur’an etrafındaki surlar kırılacak..  doğrudan doğruya Kur’an  kendi kendini müdafaa edecek..  ve Kur’an’a hücum edilecek..  mucizeliği, onun çelik bir zırhı olacak..  ve şu mucizeliğin bir nev’ini şu zamanda ızhârına, haddimin fevkınde olarak benim gibi bir adam namzet olacak..  ve namzet olduğumu anladım.” (Yirmi Sekizinci Mektup Yedinci Risale)
    Anlaşılıyor ki, bu Risale 1900’ün başlarında yazılmış. Ondan sonra Hutbe-i Şâmiye, Hakikat Çekirdekleri, Sünuhat, Münazarat ve Muhakemat..  gibi eserler  telif edilmiş. Onların başlarında hep “Azametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı talihsiz bir devletin, değerli sahipsiz bir kavmin REÇETESİ  ittihad-ı İslâm’dır.” diye  yazılmış. Reçeteyi elbette ki, hekimler yazar… Zamanla bu doktorun yazdığı teşhisler ve reçeteler ne derece isabetli olduğu da  görülmüştür…
    1960’lı yıllarda İzmir’de akşamları Risale-i Nur sohbetlerine katılıyordum. Bir akşam bir arkadaşımızın tavukçu olan kayınpederi, çok yaşlı bir kişiyi derse getirmişti. O yaşlı zat dedi ki: Ben yaşım daha küçükken İstanbul’da bir dergâha, bilge bir şeyh efendinin yanına gidip geliyordum. O günlerde elime küçük Risalecikler geçmişti. Ama  anlayamıyordum. Alıp onları o şeyh efendiye götürdüm. O zât, okudu okudu, sonra bana dedi ki: “Evladım bunu yazan kişi, ya gavstır veya kutuptur. Ben de daha henüz bu kelimelerin mânâsını bilmiyordum acaba ne demektir, diye düşünüp duruyordum. Bir gece rüyamda kendimi beyaz askeri elbiseler içinde bahriye (denizci)  asker olarak gördüm. Bana dediler ki,  ‘Seni ser tabip (baş hekim) çağırıyor. Gittim baktım o da beyaz askeri elbise giymiş rütbeli bir bahriye doktoru bana:  ‘Senin rehberin şeyh efendinin söylediği kişi benim!’ dedi. “Üstad Bediüzzaman bana bir Başhekim suretinde gösterildi.” diye hatırasını anlattı. Evet, avam ve havassa, halka ve ulemaya REÇETE  yazan bir HEKİM  idi… Nitekim Muhakemat Risalesi için “ulemâ reçetesi” demiştir. 
    1911’de Şam’da okuyup yazdığı Hutbe de böyle bir reçetedir. Ve tam isabettir.
    Yazımızın başında Üstad Hazretlerinden aktardığımız, ARARAT  dağının infilakı ve onun değerlendirmeleri de tam isabettir. Çünkü bu sâdık rüya 1900’ün başında görülmüştür. Yani Osmanlı Devleti ayakta iken…  Kur’an’ın etrafındaki,  surlar tabiri bu şanlı devlete işaret etmektedir ama 10-15 sene öncesinden bunun yıkılacağını da Üstad Bediüzzaman görmüş demektir. Yani dediği çıkmıştır. Arkadan büyük bir infilak ve inkılab da 1917’de Rusya’da 1923’te de ülkemizde bir DEVRİM  olmuş, İslamı öğreten medreseler ve dergahlar devrilip yasaklanırken  Sovyetlerde din adına toptan herşey yasaklanmıştır. Çünkü bu infilak ve inkılap cihanı sarsan bir olaydır. Yani Üstadın tespiti öyledir ve  aynı şekilde zuhura gelmiştir. Ama arkasından Hz. Ali Efendimizin (R.A.)  işaretiyle Kur’an’ın mucizeliğinin izharı ile dünya çapında yepyeni bir dönemin tohumu atılacağı da belirtilmektedir. Tevrat’ta ARARAT  ismiyle geçen  AĞRI  dağı Kur’an’da CÛDΠ olarak geçmektedir. (Hûd Suresi, 11/44) Cûd, cömertlik demektir. Anadolu’daki, bu Ağrı dağı, dağlar gibi parçalarını dünyanın her tarafına dağıtmıştır. Yani, Anadolu insanı yetiştirdiği öğretmen evlatlarını cömertçe, dünyanın bütün ülkelerine gönderirken onların arkasından burslarını ve eğitim yuvalarının masasını ve tahtasını da göndermiştir…
    Hz. Ali Efendimizin (r.a.)  “Kur’an’ın  mucizeliğini beyan et!”  emrini yerine getirmek için Kur’anî ilimlere ulaşmak üzere bir mervivene ihtiyaç vardı. Mantıktan, felsefeden, fizikten, kimyadan, biyolojiden astronomiye ve onlarda İslamî ilimlere kadar 90 cilt kitap ezberleyip her gün üç saat bunları hâfızasına iyice nakşetmek  niyetiyle tekrar ediyor ve hepsini üç ayda tamamlıyordu. Kuru bir tekrar değildi bunlar elbette. İlimden ilim doğurtacak kıvam ve berekette…  Bütün bunların Kur’anî ilim ve feyizlere yükselmeye birer basamak olduğunu da  ifade ediyor. Elimizdeki Külliyata: Hikemiyat-ı Kur’aniyye, İlhâmât-ı Kur’aniyye,  Sünuhat-ı Kur’aniyye, İstihrâcât-ı Kur’aniyye,  İstinbâtât-ı Kur’aniyye ve Füyuzât-ı Kur’aniyye ismini rahatlıkla verebiliriz. 

    28 Kas 2023 10:41
    YAZARIN SON YAZILARI