Efendimiz, Ramazan aylarında neler yaşadı?

Ali Demirel

Ali Demirel

24 Nis 2020 10:46
  • Soru: “Peygamber Efendimiz’in hayatında dokuz Ramazan yaşadığını biliyoruz. Allah Resûlü’nün yaşamış olduğu Ramazan aylarında mutlaka acı-tatlı pek çok hadise yaşanmıştır. Bu hadiselerden bahsedebilir misiniz?” (Murat B.)


    Recep, Şaban derken şükürler olsun Ramazan’a kavuştuk. Bir ibadet mevsimi olan Ramazan; orucu, mukabelesi, teravihi, fitresi ve zekatıyla bizi Rabbimize yakınlaştıran huzur ve bereket ayı. Öncelikle Rabbimiz, Ramazanımızı bereketli eylesin. Ramazan hürmetine mağdur, mazlum, mahpus ne kadar kardeşimiz varsa hepsini tez zamanda özgürlüklerine, sevdiklerine kavuşmalarını nasip eylesin.

    Evet, Murat Beyin sorusu üzerine Ramazan boyunca Efendimiz’in Ramazan aylarında yaşamış olduğu hüzün veya sevinç dolu hatıralarından bahsetmek istiyoruz.

    Allah Resûlü’nün hayatına baktığımızda pek çok ilklerin Ramazan ayında gerçekleştiğini görüyoruz. Bunlardan bir tanesi abdest ve namaz ibadetidir. Efendimiz (s.a.s.), Mekke’nin üst taraflarına gittiği bir sırada vahyin emin elçisi Hz. Cibril yanında belirivermişti. Vadinin bir kenarında yeri eşeliyordu.

    Çok geçmeden buradan bir pınar fışkırıverdi. Çıkan sudan, önce Hz. Cibril abdest aldı. Bu sırada Allah Resûlü (s.a.s.), abdestin nasıl alındığını öğrenmek için Cibril’i (aleyhisselam) seyrediyordu. Arkasından O da Cibril’in gösterdiği şekilde abdest aldı. Sıra namaza gelmişti. Önce Cibril, ardından da Efendiler Efendisi namaz kıldı.

    Bu hadisenin üzerine Allah Resûlü, evine dönerek abdest ve namazı ilk olarak Hz. Hatice validemize öğretti. Aynen Cibril’in gösterdiği gibi önce kendisi abdest alıyor ve ardından da onun almasını istiyordu. Abdest işi tamamlandıktan sonra da yine talim edildiği şekilde namazı anlatmaya başladı. Namazın da nasıl kılınacağı belli olunca birlikte ilk namazlarını kıldılar.

    Hz. Ali ve Hz. Zeyd İbn-i Hârise’nin Müslüman Oluşu (Peygamberliğinin birinci yılı, 18 Ramazan)

    İlk vahiy geldiği gün Peygamber Efendimiz’in hanesinde yaşanan tatlı telaş ve Varaka İbn Nevfel’e gidip gelmeler, Hz. Hatice’nin çırpınışları, yeni bir başlangıcın olduğunu gösteriyordu. Efendimiz’in evinde yaşayan yeğeni Hz. Ali de bu değişimin hemen farkına varmıştı. Meraklı bakışlarla namaz kılışlarını seyrediyordu.

    Bu sırada henüz on yaşlarındaydı. Önce: “Ne yapıyorsun, yaptığın ne senin” diye sordu. Allah’ın Resûlü cevapladı: “Âlemlerin Rabbi için namaz kılıyorum.” Hz. Ali, bunu ilk defa duyuyordu ve pürdikkat yine sordu: “Alemlerin Rabbi de kim?” Allah Resûlü (s.a.s.), müşfik bir baba edasıyla dizine oturttu onu ve Hirâ’da başından geçenleri, peygamberlikle vazifelendirilişini anlatmaya başladı bir bir.

    Şefkat dolu bir babanın yürek yakan nasihatleri gibiydi bunlar ve doğrudan Hz. Ali’nin ruhuna hitap ediyordu. Hz. Ali’nin, O’na o kadar itimadı vardı ki, gittiği her yere ölümüne gider; bunda zerre kadar tereddüt göstermezdi. Ancak böylesi önemli bir meselede, babasına danışmadan da karar vermemeliydi. Ne de olsa babanın yeri farklıydı.

    O gece Hz. Ali, uzun uzun düşündü. Allah’a iman gibi önemli bir meselede, anne ve babaya sormaya ne lüzum vardı!.. Artık kesin kararını vermişti. Sabah olur olmaz da Allah Resûlü’nün yanına geldi ve kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. Böylelikle Hz. Ali, Hz. Hatice’den sonra kelime-i tevhidi söyleyen ilk kişi oluyordu.

    Çok geçmeden bir gün, bu hanenin bir başka mukimi Hz. Zeyd İbn Hârise, Efendisi’nin yanına girmişti. Yeni bir şeylerin olduğunu seziyordu ama bunun muhtevasına henüz muttali olamamıştı. Allah Resûlü, Hatice annemiz ile namaz kılıyorlardı.

    Namazlarını bitirir bitirmez yaptıklarının ne olduğunu sordu Efendimiz’e. Artık vakit gelmişti; karşısına aldı Zeyd’i ve şefkat dolu bir baba sıcaklığıyla anlattı ona da olanları. Ardından Kur’ân ayetlerinden bazılarını okudu Zeyd’e ve imana davet etti.

    Efendisi bir talepte bulunur da Zeyd onu yapmaz mıydı hiç? O’nun için, anne ve babayla birlikte mesut yaşamayı bir kenara koymuş, vahiy öncesindeki hâline imrenerek adeta O’nun sevdalısı olmuştu. Hemen oracıkta, içinden gele gele kelime-i şehadet getirdi ve Hz. Hatice ile Hz. Ali’nin ardından iman kervanına katılıverdi.


    Hz. Osmân’ın Müslüman Oluşu (Peygamberliğinin birinci yılı, 21 Ramazan)

    Hz. Ebu Bekr, Hz. Osman ile çok samimi arkadaştı. Kendi müslüman olduktan bir kaç gün sonra Allah’ın varlığından ve birliğinden, Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olarak gönderildiğinden ona da bahsetti.

    Hz. Ebu Bekr kendisini alarak, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in huzuruna getirdi. İkisi de birbirini iyi tanırdı. Allah Resûlü, dâima mütebessim bir çehreye sahipti. Peygamberimiz, Hz. Osman’a: “Allah’ın kullarına ihsanı olan Cennete rağbet et. Ben, sana ve bütün insanlara hidayet rehberi olarak gönderildim!” diyerek söze başladı.

    Hz. Ebu Bekir’in de daha önce İslam’a girmesi için ruhen hazırladığı Hz. Osman, Peygamberimizin bu davetine kelime-i şehadetle icabet etti.

    Hz. Osman, halim, selim, yumuşak huylu, hâyâ sahibi ve cömert bir insandı. Onun Müslümanlar arasına katılması müşrikleri fazlasıyla tedirgin etti. Kabilesi ona eziyet etmeye kalkıştılar. Fakat o, onların kavli ve fiili her türlü saldırılarına, eza ve cefalarına karşı göğüs gerdi.

    Amcası Hakem bin Ebû’l-Âs, kendisini bir urganla bir direğe bağlar ve işkence ederek şöyle derdi: “Sen, atalarının dinini nasıl bırakır da sonradan çıkma bir dine özenirsin? Yemin olsun ki, girdiğin bu dini bırakıp, tekrar atalarının dinine geri dönmedikçe seni salıvermeyeceğim.”

    Sadakat ve metanet abidesi Hz. Osman ise bütün bu işkenceler karşısında sarsılmamış ve şöyle cevap vermişti: “Allah yemin ederek size söylüyorum ki ne yaparsanız yapın. Ben hak din olan İslam’ı asla terk edecek değilim.”

    Sonunda bu sabır ve metanet karşısında pes eden de onlar oldu. Hz. Osman’ın bu kararlılığını görenler onu serbest bıraktı.

    Yine aynı günlerde Hz. Osmanın (radıyallahu anh) müslüman olmasından sonra Hz. Talha, Hz. Abdurahman ibn Avf, Hz. Zubeyr bin Avvam, Hz. Sa’d bin Ebi Vakkas ve Hz. Said de Hz. Ebu Bekir’in vesile olmasıyla İslam ile müşerref olmuşlardır. Böylece İslâm’a henüz açıktan açığa davet başlamadan önce müslüman olanların sayısı yirmi yedi kişiyi bulmuştu.

    24 Nis 2020 10:46
    YAZARIN SON YAZILARI