Hasan Naci'nin Vedası-1

Ebu Abdurrahman

Ebu Abdurrahman

22 Şub 2017 12:53
  • Bize Pakistan’dan  gelen bir mektup küçük Hasan Naci’nin hikayesini anlatıyor. Sizlere aktarmaya çalışalım: 

    Hasan Naci belki Türkiyeli ama, biraz Moğolistanlı, şimdilik Pakistanlı…  Hasan Naci yedi yaşında  ve daha küçük… Ve Pakistan’da… Pakistan’da bugünler hicranlı ve zor günler:  Kadını, erkeği, çoluk çocuğuyla yıllardır buralarda hizmet eden Türk öğretmenlerinin ayrılık ve veda günleri...  Dile kolay tam 21 yılın emeği sıkıntısı ve acı tatlı hatıraları var… Kimi 24 yılını  burada geçirmiş, kimi de 21 yılını. 

    İlmek ilmek sevgisini gençliğini ve hayallerini Pakistanlı kardeşleriyle paylaşmıştı.  Çocuklarının gözlerini dünyaya ilk açtıkları yer burasıydı ve burada doğmuşlardı. Kimi Pakistanlı ailelerle hısım olmuş buradan bir hanımefendiyle evlenmiş, acı tatlı nice hatıralarla birlikte, bir yastığa baş koymuşlardı. “Hey gidi günler” diyebilecek kadar uzun bir zaman geçirmişlerdi. Meğerse yaşanacak günler bu günlermiş, hicranlı da olsa şükür edilerek hatırlanacak günler. Ali Bey vizesi uzatılamayıp ayrılacak olan öğretmenlerden idi. Oysa Hasan Naci bunları anlayabilecek kadar büyük değildi. 

    Henüz yedi yaşındaydı ve ilkokul birinci sınıfa gidiyordu. Moğolistan’dan gelmişlerdi ve ilk defa okulda sınıf arkadaşları olmuştu. Onlarla çok iyi vakit geçiriyorlardı. Haberi alan Ali bey akşam eve girerken bütün dünyanın derdi tasası omuzuna yüklenmişti. Biliyordu ki bu yol uzundu, geçidi yoktu ve derin sular vardı… Diğer oğlu Ahmet Sami neyse de Hasan Naci çok duygusaldı. Bu olup bitenleri nasıl anlatacaktı? Verecek bir cevap bulmaya çalışıyor ve salondaki kanepeye doğru gidiyordu. Oysa ayrılacakları haberi Hasan Naci’ye babasından önce gelmişti. Hasan Naci’den beklediği soru gelmişti: “Babacığım şimdi biz Pakistan’dan ayrılacak mıyız? Ali Beyin kelimeler gırtlağında düğümlendi, bir şey diyemedi. “İyi ama babacığım ben burayı ve arkadaşlarımı çok seviyorum, ayrılmak istemiyorum” diye devam etti Hasan Naci. Sözün bittiği yerdi ve Ali beyin verecek bir cevabı yoktu. Nasıl anlatabilsin ki yedi yaşındaki bir masuma. Türkiye’den gelen ağzında dinin argümanlarının her türlüsünü makam ve hırsı için kullanan ama kul hakkından, yalandan iftiradan ve ahiret hesabından korkmayın  idarecilerin böyle istediğini.  “Yoksa Türkiye’den gelen amcalar mı böyle istiyormuş?  dedi! İnşaallah Pakistan’a gelemezler diye dua etti Hasan Naci. Ali Bey kanepenin bir kenarında emanet gibi oturuyor ve bugün yaşadıkları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu. 

    Evet arkadaşlarıyla gitmeye hazırlanıyorlardı ama nereye? Gidebilecekleri bir anavatanları vardı ama vatan olmaktan çıkmış hakiki Anadolu evlatlarına birer medreseyi yusufiye ve çilehane olmuştu. Gidemezlerdi, canlarından çok sevdikleri özyurtları baba ocaklarına. Başka ülkelere gitmek için ise vize gerekiyordu. Hey gidi günler daha iki gün önce Pakistan’ın aydınlık geleceği olan Pak Türk öğrencileri ile yapacakları urduca şiir yarışması için toplantı yapmışlardı. Allame Muhammed  İkbal’in torunları için daha nice programlar yapmak için fikir işçiliği yapıyorlardı. 

    Ana okulundaki halılar biraz eskimiş, bilgisayar odasındaki birkaç bilgisayarın tamir edilmesi gerekiyordu. Cuma günü Sindh Eyalet Bakanı uluslararası olimpiyatlarda ödül alan Pak Türk’lü öğrencileri makamında kabul etmişti. Paktürk Okullarının ve Türk öğretmenlerinin yaptıklarından o kadar çok memnundu ki yeni okul açılmasını talep etmişti. Hatta binayı kendilerinin verebileceğini ifade edip özel okullar müdürü bayana dönüp “Karachi’de iki okul binasını Pazartesi günü gösterelim” diye talimat vermişti. Hey Gidi Günler keşke biraz daha acele edip daha önceleri daha çok okul açabilselerdi. Nerden çıkmıştı bu uğursuz haber. Hangi karanlık dehlizlerde hangi karanlık ruhlu insanlar tarafından alınmıştı. Oysa Muhammed  İkbal’in  evlatları için daha yapılacak daha çok iş var, gidilecek çok uzun yollar vardı. Ama ayrılık vakti gelmiş çatmıştı Pakistanlı yarenlerden, dostlardan. Ama Nereye! Bir an da vatansız kalan binlerce mülteci insan gibi hissetti kendini ve ailesini. Oysa vatandaşı olduğu bir ülkesi ve pasaportu vardı, Hey Gidi Günler… 

    Sabah arkadaşlarıyla toplanmış ve kendilerini kabul edebilecek veya vize verebilecek elçilik-konsoloslukları ziyaret için karar almışlardı. Ahh bir tanışalardı bu muhabbet fedailerini yollarına güller dökerek karşılarlardı. Pakistan ağlıyordu, kadınıyla-erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle. Gazeteler ve TV ler Pak Türk okullarının Türk öğretmenlerini konuşuyorlardı. Söz sırası fedakar Pakistanlı insanlardaydı. Kimi evini açıyor istediğiniz kadar kalabilirsiniz diyor ,kimisi de evlerindeki eşyaları satın alarak destek oluyordu. Bir öğrenci velisi ise evlendiğinde alınan yüzük ve bileziklerini getirip “Biliyorum hazırlıksız olduğunuzu, yola çıkacaksınız lazım olabilir” diyerek civanmertliğini ortaya koyuyordu.. Sınıflarda ders yerine veda türküleri söyleniyor, bütün Paktürklü öğrenciler ağlıyordu. Sadece onlar mı ? Pakistan ağlıyordu gönderilen bu Anadolu yiğitlerine. Bu Muhabbet fedailerini bütün Pakistan konuşuyor ve bağırlarına basıyorlardı. Paktürk Okulunda okuyan Pakistanlı bir kız öğrenci ağlaya ağlaya halsiz düşüyor bayılıp hastaneye kaldırılıyordu. 

    Sosyal medyada dolaşan bir videoda küçücük yüreğiyle ağlaya ağlaya kocaman sözler söyleyip insanların bamteline dokunan Lahore Paktürk okulundan bir öğrenci sinelerin kirli paslarını gözyaşına boğuyordu.12 yıldır Türk öğretmenleriyle çalışan, her sabah bir anne şefkatiyle çayını getirirken yanına tost gibi bir şeyler koymayı ihmal etmeyen Şehnaz Bacı, Recep beyin  odasına gelmiş; ağlaya ağlaya bizi bırakıp nereye gidiyorsunuz ” deyince Recep bey hıçkırıklarla:” Vallahi Biz Gitmezdik eğer gönderilmeseydik”  diyebilmişti… Hey gidi günler… Ali Bey sessiz sessiz Hasan Naci’nin sözlerini derdi dağlardan büyük bir baba gibi düşünüyor, dünyalar tatlısı bu masum yavruya verecek bir makul cevap arıyordu. 

    E.Abdurrahman

    22 Şub 2017 12:53
    YAZARIN SON YAZILARI