Baba adın neydi senin?

Hüseyin Odabaşı

Hüseyin Odabaşı

11 Ara 2025 01:57

  • Evimde misafirlerim vardı, değerli ve kıymetli. Sonbahar günlerinden bir gün yaşıyorduk. Hava kurşun gibi ağır, ıslak ve perdeliydi. Nem kokusu her tarafı sarmış kül gibi kokuyordu. Evimde misafirlerle kahvaltıda oradan buradan konuşuyorduk. Misafirimin yüzünde buruk da olsa bir tebessüm vardı. Nihayet ailesiyle kavuşmuştu. Yıllarca yağmursuzluktan ötürü kuruyarak şerha şerha yarılan bir toprağın su dolu bir kanalla karşılaşması gibi bir şeydi bu. Aman Allah’ım bu ne güzel bir manzaraydı. Yıllarca birbirinden uzak hasret ateşleri içinde yaşayan bir aile ilk defa bir araya geliyordu.

    Biz bir odada, kadınlar ve çocuklar da diğer odada kahvaltıdaydı. Kulağımıza çarpan salondaki çocuk seslerinden çocukların tanışma ve anlaşma faslını bitirip oynamaya başladıklarını anlıyorduk. Bir ara bu kıymetli misafir dostumun 6 yaşındaki çocuğu, bulunduğumuz odanın kapısını hızlıca açtı ve takriben beş sene görmediği babasına, beynimizi donduran öyle bir soru sordu ki;

    “Baba senin adın ne ki?” dedi. 

    Bu cümle ruhlarımızı şimşek hızında deldi geçti. Neden sordu, niçin sordu bilemedik. Belki de arkadaşlarına yıllarca görmediği babasının geldiğini mi anlatıyordu da babasının adını hatırlayamadı ismini sorma ihtiyacı hissetti. Fakat bir evladın babasına sorduğu bu soru yaşanan bu elim süreci bir çırpıda özeti gibiydi. Yüreğimize hayret, dehşet ve hüzün damladı:

    “Baba adın ne senin?”

    Bu süreç çocuklara babalarının adını unutturdu. Çocuklar babalarını öğrenmeye çalışıyor, daha ne olsundu! Belki bazısı hapiste yatan veya iltica süreçleri yaşayan babalar daha sonra ailelerine kavuşuyor olsalar da günler veya haftalarca ailelerinde yaşadıkları yabancılıktan kurtulmaya çalışacaklar, ne acı!

    “Baba senin adın ne ki!”

     

    Bir insan yeni tanıştığı veya yabancı olarak gördüğü insanların adını sorup öğrenmek ister de öz babasının adını öğrenmek isteyen herhalde bir cahiliye döneminde ve günümüzde olmuştur.  Pek çok aile birbirine yabancı haline geldi, üzülmeliyiz!

    Evet, bazı çocuklarımız, babalarının adını sormak zorunda kaldılar, bazı çocuklarımız da hapishanede kaybettikleri annelerini sokak hayvanlarından sordular. Hatırlayın bundan yıllar önce hapishane köşelerinde görüş saatinin gelmesini bekleyen tahminen 4 yaşındaki bir çocuk, annesinin hayatından birdenbire kaybolması karşısında sokak köpeğine annesini soruyordu:

    “Köpek benim annem nerde, köpek benin annemin nerede olduğunu biliyor musun?” Bebekler, zalimlerin hayatlarından çekip aldığı annelerinin birdenbire kaybolmasının yaşattığı şaşkınlıkla annelerini sokak köpeklerine sormak zorunda kaldılar. Ne yürek yakan bir manzara!

    Bazan bazı çocuklar hem babalarını hem de annelerini kaybettiler bu süreçte. Hatırlayın yine bundan yıllar önce üç tane çocuğunu arabasına alıp görüşe giden anneyi, ziyaret esnasında tutukladılar. Babanın yokluğunun acısı yetmiyormuş gibi çocukların annesini onların gözü önünde tutuklayıp yok edebilmek için o annenin nasıl bir suç işlemiş olması gerekirdi. Bu çocuklar gözlerinin önünde anne babalarının tutuklanmasını gerektirecek nasıl bir suç işlemiş olabilirlerdi ki.

    Çocuk deyince bebek deyince vicdan öne geçer ve adalet dahi bu haklı gerekçe karşısında durur ya.  Peygamberimiz’in (sav) yanına Gamidiyeli bir kadın geldi, Zina ettiğini söyledi. Temizlenme talebinde bulundu. Ancak hamile olduğunu da ekledi. Peygamberimiz (sav) böyle bir kadına nasıl ceza tatbik edebilirdi ki. “Hamlini vazet de öyle gel” dedi. Hamlini vazetti yani doğum yaptı ve tekrar Peygamberimizin (sav) huzuruna geldi.  Efendimiz (sav) bu sefer çocuğunu büyütmesini ve öyle gelmesini söyledi. (Sahih Müslim, Hudüd Bölümü hadis no: 1695) Kadınlar ve çocuklar savaşta bile masumdurlar.  “Kimse kimsenin suçundan dolayı sorumlu tutulmaz, cezalandırılamaz” ilkesi yerlere paspas oldu. 

     

    Malum ev kadınlarının en büyük derdi o gün yapacakları yemeği tayin ve tespittir. Hemen her ev kadını her gün yemek yapmanın telaşesi karşısında bazen bunalır veya sıkılır. Her gün yemek yapmak mecburiyeti onları zaman zaman daraltır sık boğaz eder. Fakat bu dert her kadın için geçerli değildir. Bu süreçte kadınların veya kızlarımızın omuzlarına mahkemeler, yargılanmalar hapishaneler ve ailelerin parçalanmaları gibi öyle büyük dertler yüklendi ki; “Allah’ım ben de ne zaman normal bir ev kadını gibi sadece yemek yapma derdiyle dertleneceğim. Ne zaman Allah’ım!” demek zorunda kaldılar.

    Bu elim süreç kadınlarımıza evde yemek yapma derdini lütfa çevirdi.  Allah bizi mahkeme ve hapishane dertleriyle gönlü yorulmuş ablalarımızın dualarına mazhar etsin! Amin...

    Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri döneminde de hapishaneler, sürgünler ve meşakkatler vardı. Tarihçe -i Hayat elimizde, okuyoruz. Fakat kadınlara dokunduklarıyla alakalı tek bir satır, kelime yoktur. Fakat bugün öyle mi? Binlerce kadını pek çoğunu da bebekleriyle beraber hapse attılar. Bu tarifi imkânsız zulümlerden dönerler de üzerimizdeki bu uğursuzlukların kalkmasına vesile olurlar. Çünkü mazlumların ahı ile gök arasında perde yoktur.

    Allah Kuran-ı Keriminde diyor ki:

    “Ve-izâ-lmev-ûdetu su-ilet- Bi-eyyi zenbin kutilet -Diri diri gömülen kıza sorulduğu zaman. "Hangi günahtan dolayı öldürüldü?" diye.”(Tekvir, 8,9)

    Diri diri cahiliyede gömülen çocuklara maruz kaldıkları insanlığımıza sığmayan muameleler sorulduğu gibi babasının adını sormak zorunda kalan çocuklara da sorulabilir. Ey Çocuk seni babanın ismini sormaya iten sebep neydi? Kimler senin aileni paramparça etti de babanın adını unuttun a çocuk? Sorulur mu? Sorulmaz diyemeyiz.

    11 Ara 2025 01:57
    YAZARIN SON YAZILARI