Mustafa Ş. Kavurmacı’yı Uğurlarken

Prof. Dr. Suat Yıldırım

Prof. Dr. Suat Yıldırım

25 Kas 2022 12:57
  • Türkiye’nin ekonomik açıdan en büyük 200 şirketinden biri olan Aydınlı grubun başkanı Mustafa Şevki Kavurmacı bey, geçici dünya gailesinden kurtulup 19 Kasım 2022 günü  ebediyete göçtü. Fatih Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra Eyüp Sultan’daki aile kabristanına defnedildi.  Onun asıl önemli özelliği, hayatını  kendisini var eden yüce Rabbimizin talimatlarına uygun bir tarzda geçirme gayretinde olmasıydı. Ne mutlu ona ki, onu böyle bilen on binlerce şahidi var. 

    Kendisini altmış yıldan beri tanıyan ben de o şahitlerden biriyim. Galiba 1963 yılı idi. İstanbul’da 26 arkadaş bir arada Risale-i Nur okudukları için Emniyetçe göz altına alınmış, daha sonra sorumluluğu yüklenen Tıp Fakültesi öğrencisi Mehmet Akay gibi bir kaç arkadaş tutuklanıp, diğerleri hakkında tutuksuz muhakeme başlatılmıştı. Ben Fakülte üçüncü sınıf öğrencisi iken İbrahim Erkul ile  Ankara’dan  onlara destek vermek için  İstanbul’a gitmiştik. Mustafa bey o zamandan beri hatırımda kalan arkadaşlardan biri olmuştu. 

    1965’te o İktisad Fakültesi son sınıfında iken babasının tavsiyesi üzerine Fatih semtinde bir manifaturacı dükkânı açar. Bir süre sonra işi ilerleyince bütün ailesini de İstanbul’a getirir. Bir yandan ticaretini geliştirirken öte yandan Risale-i nur talebeleri ile, Zübeyir, Sungur, Bekir Berk  gibi ağabeylerle irtibatı ile beraber, diğer islamî camialarla da tanışır. Sabahattin Zaim, Nevzat Yalçıntaş, Esat Coşan gibi hocalarla, MTTB, daha sonra Birlik Vakfı gibi çevrelerin de faaliyetleri ile ilgilenir.

    Röportaj vermeme âdetini bozarak Hürriyet gazetesinin Kelebek ekinde Demet Cengiz Bilgen’e 26 Haziran 2011’de konuşur. Gazeteci şöyle yazar: “Herkes Cacharel’i, Pierre Cardin’i bilir ama bu dünya markalarının Türkiye temsilcisi Aydınlı grubu az tanır. Çünkü Mustafa Kavurmacı bey ortada görünmeyi sevmez, röportaj vermez”. 

    Onun şu sözlerini nakl edelim: Her hafta grup olarak mutad toplantı yaparız. Toplantıya yaratılış gayemizi hatırlatan manevî hakikatlerden bölümler okuyarak başlarız. Başlıca hobilerim okumak ve tefekkür etmektir. Hayır yapmak başlıca hobim. Burs vermek en çok sevdiğim iş. Müzik de dinlerim. Her gün 5 km. sporcu yürüyüşü yaparım.
    “Tayyib beyi kırk yıldan beri, Abdullah Gül’ü öğrenciliğinden beri, keza Bülent Arınç’ı  tanırım. Hepsi de bana “Ağabey” diye hitab eder. Ön planda görünmek istemem. Kendi hayatımı mümkün olduğunca sakin geçirmeye çalışırım”.

    Her nasılsa 2015’ten sonra on üç şirketi bünyesinde toplayan, 3.800 kadar işçi çalıştıran, 57 ülkede 650 mağazası bulunan Aydınlı grup da , kırk yıldan beri kendisine ağabey diyen Tayyip Erdoğan yönetiminin hışmına maruz kalır. Üstüne çöken kayyimler vasıtasıyla helal serveti gasp edilir.

    “Terör örgütüne üye olmak ve terör örgütünün finansörü olmak” iddiasının bahanesini herkes  duysun: Meskenlerinde yapılan operasyon sırasında suç delili diye bulunup adlî emanete alınan şeyler şunlar: 9 adet 1 dolar, Fethullah Gülen’in bazı kitapları, bir adet Fethullah Gülen ibareli  süs eşyası, “Sızıntı” dergileri, Zaman ve Bugün gazeteleri, “Sonsuz Nur”-Fethullah Gülen ibareli CD. (Haber Türk ve Yeni Şafak gazeteleri 21 Şubat 2020 tarihli nüshalarından).

    Sadece bu “suç delilleri” bile beraati için yeterli delil sayılmalıydı. Bununla değil mahkûmiyet, dava açılması bile olacak iş değildi. Mahkûm eden de, ettiren de mahşerdeki Büyük Mahkemeden çıkacak kararlarını beklesinler. Zalimler için yaşasın Cehennem!

    Bunlara dayanarak  İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesinin 15 yıl, 4 ay ceza hükmüne cevabında: “İnsan izzetiyle, şerefiyle , vatan sevgisiyle yaşar. Hayatımı ülkem için çalışmakla geçirdim. 80 yaşıma dayandığım  bugünlerde en âdi iftiralara maruz kaldım. Böyle yaşanmıyor. Böyle yaşamayı zillet kabul ediyorum. Ben bir Türk milliyetçisiyim. Vatan ve milletine  bağlı bir insanım. On beş bin üniversite talebesinin tahsilini yapmasına vesile oldum. Hayatımda hiç haram lokma yemedim. Devletim ve milletim adına yapılacak her türlü çalışmanın yanındayım” “Hayatımın hiçbir mevkiinde mahkeme ile muhatap olmadım. Çok alacaklarımı dahi mahkemeye vermeksizin sildim. Ama ülkemizin ve vatanımızın böyle şeylerle meşgul edilmesini istemem. Bütün güzellikler, inandıklarını yaşayan insanların olsun” dedi.

    Merhum M. Kavurmacı kardeşim ile üç hatıramı paylaşarak yazıma son vereyim:

    1- 1984 yılında hak ettiğim profesörlüğe tayin edilmiyordum. O konjonktürde ilan edilecek tefsir profesörlüğü kadrosuna tüm Türkiye’de benden başka müracaat edebilecek kişi de yoktu. Erzurum’dan İstanbul’a gelmişken kendisini ziyaretim sırasında bunu öğrenince, onca işi arasında bu konuda Sabahattin Zaim hocamız faydası olacak bir zattır diye randevü istedi, Fakültesine götürüp bu hususta tavsiyelerini rica etti.

    2-On yılı aşkın bir zamandan beri her hafta, seçtiği hikmetli mesajları, Cuma günü listesindeki bir çok kişi gibi bana da gönderirdi. Son hicret dönemimde birkaç yıl adresimi verememiştim. Benim de onun da başına gaileler açılmıştı. Üç yıl kadar önce adresimi öğrenince vefatından önceki ameliyatına kadar haftalık dersleri göndermeye başlamıştı.

    3- Hatırladığım kadarıyla 2014 İstanbul Risale-i Nur Sempozyumunun başlangıcında önemli zatlardan gelen 5-6 mesaj okunduğu halde Fethullah Gülen’in mesajı okunmadı. Söz isteyip okunmasını teklif etti. Yüzler gerildi. Organizasyon sözcüsü mesajın uzunluğu sebebiyle okunmadığını bildirdi.  Bu söylem İkna edici değildi, çünkü hiç değilse önemli bir paragraf okunabilirdi. Mustafa bey söylemi samimi bulmadığından, bu uygulamanın yanlış olduğunu,verilen mola esnasında bütün dinleyicilerin huzurunda yüksek sesle haykırmıştı. Organizasyon heyeti üzerinde ağırlğı olan bir isim olduğundan bu çıkışı çok önemli olmuştu. 
    Başta aile yakınları olarak yeni nesillere büyük bir manevî miras bıraktı. Allah onu rahmetine ğark edip, kendisine hayırlı halefler var etsin.

    25 Kas 2022 12:57
    YAZARIN SON YAZILARI