Japonlardan Üstada sorular

Safvet Senih

Safvet Senih

14 Haz 2023 06:46
  • Japonlar 1903 Rus-Japon Savaşı’nda Osmanlı istihbaratının kendilerine verdiği desteğe teşekkür için 1907’de Sultan II. Abdülhamid’in yanına gelirler. Bu ziyaret sırasında bazı konularda sorular sorarlar. İstanbul uleması bu dini soruların cevabını Üstad Bediüzzaman Hazretlerine havale eder. Bunların bir kısmını 1911’de neşredilen Muhakemât Risalesi’nde Ecvibe-i Japoniyye (Japonlara cevaplar diye anlatılmıştır. 


    On Dördüncü Şua’da, Afyon  Mahkemesi’nde müdafaa sadedinde uzun uzun izahları var. Bunlardan Üçüncü Esas’ta diyor ki: Evvela bu Beşinci Şuâ’ı hükümetin eline geçmeden evvel biz mahrem tutuyorduk. Hem bütün aramalarda bende bulunmadı. Hem maksadı avam halkın imamlarını şüphelerden müteşâbih (mânaları derin olan, teşbih ve temsillerde ifade edilebilen) hadis-i şerifleri inkârdan kurtarmaktır. Dünya (ve siyaset cihetine) üçüncü, dördüncü derecede, dolayısı ile bakar. Hem verdiği haberler doğrudur. Hem ehl-i siyaset ve ehl-i dünya ile çatışmıyor yalnız haber verir. Hem şahısları tayin etmiyor. Küllî bir surette bir hadis-i şerifin hakikatini beyan eder.  Fakat o küllî hakikati bu asırdaki dehşetli bir şahsa tam tatbik etmişler. Onun için (sanki) bu senelerde yeni telif edilmiş zannı ile itiraz ettiler. Hem o risalenin aslı, (Şeyhül İslamlıkta kurulan) Dâru’l-Hikmeti’l-İslamiyet’ten daha eskidir. Yalnız bir zaman sonra tanzim edildi, Risale-i Nur’a girdi. Şöyle ki:


    ‘Bundan kırk sene evvel (1907’de) ve hürriyetin ilanından bir sene evvel İstanbul’a geldim. O zaman Japonya’nın Başkumandanı, İslam ulemasından dini bazı sualler sormuştu. Onları İstanbul hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sual ettiler. Bu cümleden olarak ‘Âhirzamanda dehşetli bir şahıs kalkar, alnında Hâzâ kâfir yazılmış bulunur.’ Diye hadis-i şerif var deyip benden (bunun mânasını, tevilini) sordular. Dedim; ‘Acip bir şahıs, bu milletin başına geçer, sabah kalkar, başına (Müslüman olmayanlara ait) şapkayı giyer ve giydirir.”  Bu cevaptan sonra bunu sordular: ‘Acaba o zaman onu giyen kâfir olmaz mı?’ Dedim: ‘Şapka başa gelecek, secdeye gitme, diyecek. Fakat baştaki iman o şapkayı da secdeye getirecek, inşaallah Müslüman edecek. (Yani şapka da artık, Müslümanların giysileri içine girecek).  Sonra dediler: ‘Aynı şahıs bir su içecek, onun eli delinecek ve bu hadise ile süfyan olduğu bilinecek.’  Ben de cevaben dedim: ‘Bir darb-ı mesel var. Çok israflı adama eli deliktir, denilir. Yani elince mal durmuyor akıyor, zâyi oluyor, deniliyor. İşte o dehşetli adam bir su olan rakıya müptela olup, onunla hasta olacak ve kendisi hadsiz israflara girecek, başkalarını da alıştıracak.


    Sonra birisi sordu ki, ‘O, öldüğü zaman İstanbul’da dikili taşta şeytan dünyaya bağıracak ki, filan öldü.’ O vakit ben dedim: ‘Telgrafla haber verilecek. Fakat bir zaman sonra, radyo çıkmış, işittim, eski cevabım tam değilmiş, bildim. Sekiz sene sonra Dâru’l-Hikmet’te iken dedim: ‘Şeytan gibi radyo ile dünyaya işittirilecek.”


    Sonra ‘Sedd-i Zülkarneyn, Yecûc ve Me’cûc, Dâbbetü’l-Arz, Deccal ve Nüzûl-ü  İsa Aleyhisselam hakkında sualler sormuşlardı. Ben de cevap vermiştim. Hatta eski risalelerimde onlar kısmen yazılmışlar. Bir zaman sonra, Mustafa Kemal iki defa şifre ile Van vilayetinin eski valisi ve benim dostum Tahsin Bey’in vasıtasıyla beni, neşredilen (ve Üstad’ın İngilizler aleyhine yazdığı) Hutuvât-ı Sitte’ye mükâfât olarak taltif için Ankara’ya celbetti, gittim. Şeyh Sünûsî Kürtçe lisanı bilmediğinden, beni onun yerinde üç yüz lira maaşla şark vilâyetleri umumî vâizi, hem mebus, hem Diyanet Risâseti dairesinde, Dâru’l-Hikmet azalarıyla beraber, eski vazifemle memnun etmek ve benim Van’da temelini attığım Medresetü’z-Zehra ve Şark Dârulfünunuma Sultan Reşad’ın verdiği 19 bin altın lira, iki yüz mebus içinde 163 mebusun imzasıyla 150 bin banknota yükseltilerek kabul edildiği halde, ben Beşinci Şua aslının verdiği haberin bir kısmını, orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım ve ‘Bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez.’ diye, dünyayı siyaseti ve ictimaî hayatı terk edip yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarf ettim. Fakat bazı zâlim ve insafsız memurlar, bana dünyaya bakacak iki-üç  Risale’yi yazdırdılar.


    Sonra bazı zatlar, Âhirzaman hadiselerini haber veren müteşâbih hadis-i şerifleri sual etmek münasebetiyle o eski risalenin aslını tanzim ettim. Risale-i Nur’un  Beşinci Şuâ’ı nâmını aldı.”


    Üstad Hazretlerinin önemli bir vazifesi var o da Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniye… Bütün hayatını buna odaklamıştır. Bunun dışında her şey tâlî derecededir.  Ne siyaset ne de ona yapılan işkence ve zulümler hiç önemi yoktur. Dolayısıyla siyasî kişilerle uğraşacak değildir. Onun derdi insanların imanı… Bu açıdan ayete, hadis-i şeriflere en ufak bir hücum ve bir şüphe kondurma söz konusu olunca, var gücüyle Allah’ın kendisine ihsan ettiği istidat, kabiliyet ve ilim-irfanla mücadele eder, bütün enerjisini kullanıp Kitap ve Sünnetin mucizeliğini ve parlaklığını ortaya koyar… 

    14 Haz 2023 06:46
    YAZARIN SON YAZILARI