'Halkın da, hakkın da desteği vardı'
⏱ Okuma Süresi 3 dk•Yayınlanma Salı, Aralık 19 2017
''İzmir’deki ilk kamp hayatı 1968-1970 yılları arasında yaşanmıştır. Sızıntı yazılarını Hocaefendi 1979’da yazmaya başlamıştır. Derginin başyazılarında ve daha sonraki sözleri arasında, bugünleri aynen anlatan ifadeler var. Hayatının bir şerit halinde geçtiğinin bir yerde bu şeritin koptuğunun ifşası hükmünde dar dairede anlattıkları var. Anladığım kadarıyla bu hal kamplarda yaşandı ve daha sonra parça parça yazılarına ve konuşmalarına aksetti…''

Abdullah Aymaz / samanyoluhaber.com
Halkın da, hakkın da desteği vardı
İzmir’deki ilk kamptan bahsederken, ilk gün ‘Başıma bu kadar talebeyi topladım. Ben bunlara ne yedirip içireceğim. Yurt idaresi normalde her sene yaz kurslarında bunların erzakını temin ederken şimdi destek vermiyor.” diye hayıflanan M. Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Mustafa Birlik ve Mehmet Uslu Ağabeylerin verdiği âlîcenap cevabı söylemiştim. Gerçekten onların dükkanlarını satmalarına gerek kalmadı. Ekmek parasını merhum Ahmet Tatarî gönderiyordu, bilhassa Ayrancılar ve Torbalı taraflarından, domates, biber, patlıcan v.s, hatta meyveler geliyordu. Hatta Buca’nın kasaplarından bütün halinde koyun gönderenler oluyordu. Hiçbir zaman erzak sıkıntısı çekilmedi... Cenab-ı Hak büyük bir bereket ihsan ediyordu.
Yemek tarifini Hocaefendi yapıyor, nöbetçiler olarak bizler gerisini yapmaya çalışıyorduk. Bir gün nöbet sırası bendeydi. O gün de Kulalı Hacı Bekir Amca kampa ziyarete gelmişti. “Ben aşçılıktan anlarım, yardımcı olayım’ dedi. O gün yanımızdaki mandıradan süt almıştık, pirinçle, sütlaç yapacaktık. Süt ateşin üzerinde ısınıyordu. Hacı Bekir Amca, çok hacca ve umreye gitmiş; bana uzun uzun hatıra anlatmaya başladı bu arada biz dalmışız, süt yanmış. “Ne yapacağız?” dedim. “Kazan dibi yapacaktık deriz!.” dedi. Bunun üzerine Hocaefendi, verdiği dersi bitirmiş, bizim yanıma geldi. Hacı amca “Biz kazandibi yapacaktık!” demesine fırsat vermeden “Siz sütü yakmışsınız!” dedi ve ocağa doğru yürüdü. Hacı Amca bana dönüp, “Bu Hoca da hiç kül yutmuyor!” dedi… Zaten tatlıların çoğunu Hocaefendi kendisi yapardı.
Şunu da kaydetmeden geçmek istemiyorum. Kamplar bir mâneviyat eğitimi idi. Onbeş günde bir İzmir’e şehre indiğimiz olurdu, sanki başka bir âleme girmiş gibi olurduk. Nasıl manevi inzivadan, riyazat ve 40 günlük çilesini doldurmuş bir derviş o ruhanî âlemden nefsanî âleme geçince bir fark hisseder, bizler de ona benzer farklı
Bu haberler de ilginizi çekebilir

Kemal Gülen

HARUN TOKAK
Esra Büyükcombak

Numan Yılmaz







