İşte Osmanlı'nın müthiş politikası!

'Sürgün olma' kelimesinin gerçek manasını biliyor muydunuz?

İşte Osmanlı'nın müthiş politikası!

Samanyoluhaber.com Yazarı Eyüp Ensar Uğur, günümüzde farklı bir anlamda kullanılan 'Sürgün olma' kelimesinin gerçek manasını yazdı. Osmanlı döneminde bir bölgenin canlanması, İslam'ın yaygınlaşması için, işinde ehil kişilerin yeni fethedilen bölgelere sürgün edildiğini yazan Uğur, sürgün kelimesinin anlamının değişerek günümüze nasıl geldiğini ve hala ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşamakta olan Rumların, yerleştirilme hikayelerini anlattı. 

İşte Eyüp Ensar Uğur'un 'Sürgün olma aslında ne demektir' başlıklı yazısı:

Hayat içerisindeki önceliklerin ve koşulların değişmesiyle birlikte kavramların algılanması ve kullanılması da değişiyor. 

Sürgün, taze ve canlı fideye verilen isimdir. Meyve veren bir ağaçtan alınan taze sürgünle aynı cins meyvesiz ağaca aşı yapılır. Böylece yabani olan o ağaç ta meyve vermeye başlar.

Bir zamanlar hakikatten mahrum cana, imha olmuş beldeye, ıssız toprağa ruh ve hayat aşılama için verimli insanları kullanmaya "sürgün etme" denirdi. 

Günümüzde ise sürgün kişinin yaşadığı yerden, istemediği uzak bir yere zoraki gönderilmesine deniyor.

Müslümanlar yeni bir yer fethettiğinde İslam Hukuku gereği yendiği düşmanın devlet ve askeriyesini tasfiye eder, devlete ait olan mülklere el koyardı. Halka ise İslam Hukuku gereği dokunmaz, sivil insanlar yaşadıkları meskenlerde sahip olduğu mülkle yaşamına devam ederdi. 

Gayrimüslim insanlar verdiği cizye vergisi karşılığında İslam devletinin reayası olur ve kendilerine mal, can ve namus güvencesi verilirdi.

Fethedilen beldeler sadece Ordu tarafından işgal edilmiş bir durumda bırakılmaz, muhtelif beldelerdeki Müslüman halkın bir kısmı buralara hicret ettirilirdi. Buradaki amaç bu müslümanlar vesilesiyle zamanla o şehrin veya beldenin İslama kavuşmasıydı.

Fethedilen beldenin sadece müslüman olması değil, maddi olarak da canlandırılması hedeflenirdi. 
Bunun için farklı ırk ve dinden de olsa maharetli insanlar bu beldelere aktarılırdı. Henüz iskân edilmemiş ıssız bölgelere imar düşüncesiyle zanaat sahibi insanlar yerleştirilirdi.

İşte devlet tarafından bahsi geçen maslahatlar için bulundukları kasaba veya köyden hanelerin seçimine"Sürgün Çıkarma" denirdi. 

Osmanlı'da "sürgün çıkarma" ve "sürgün etme" kanunla sistemli bir şekilde uygulanırdı.

Avârız-ı Divani denen Kanun kapsamında Devlet köy ve kasabalardan on'da bir bazen on'da iki hane olarak sürgün çıkarırdı. (1)

İlk Rumeli fetihlerinde Türkmen ve Yörükler gönüllü şekilde sürgün oldular. Hem bereketli ve sulak olan Balkan topraklarında arazi sahibi , hem de İslam'dan uzak bu beldelerde Müslüman mahallelerini oluşturarak Devlet-i Âlî'nin gözbebeğiydiler
.
"Sürgün çıkma" çoğu gayrimüslim için de çok cazip bir olaydı. Çünkü sanatı olanlar her yönden gelişme potansiyeli olan merkezi bölgelere gönderilirdi. Sanat ve meslek sahibi olmalarından dolayı şehrin sosyal hayatına katkı sağlar, dolayısıyla hem itibarları hem de kazançları yüksek olurdu..

İstanbul'un fethinden sonra Fatih yıkık bir şehirle karşılaştı. Bu yıkımın sebebi fetihten çok önceki katolik haçlı işgaliydi. 13. asrın başlarında Latinler İstanbul'un göz kamaştırıcı zenginliğini ve kültür eserlerini feci bir vandallıkla yağmalayarak yok etmişti. 

Fatih şehrin hâzin görüntüsü karşısında Firdevs'in şu manaya gelen acı beyiti mırıldanmıştı:

"imparatorun sarayında örümcek perdedârlık ediyor,
Efrasiyab'ın kulelerinde baykuş nevbet vuruyor"


Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u hak ettiği konuma tekrar getirmek için kollarını sıvadı ve hummalı bir imar hareketine girişti. Bunun için bu eski şehrin maddi-manevi ihyası için sürgünler yaptı. 

Sultan Fatih Samsun Çarşamba ve Sinop gibi beldelerden Türkmenleri sürgün çıkardı.

Nice Evliya ve mürşidi de bu sürgünleri aşı yapması için şehre davet etti. 

Konya'dan Ebu'l Vefa, Bursa'dan Akbıyık Dede, Göynük'ten Akşemsettin, Buhara'dan Akbaba hz.leri gibi büyükler kurdukları dergahlarla gönülleri fethederek bu kadim Hristiyan olan beldeye İslam aşısı yaptılar.

İstanbul'un maddi ihyası için Kırım fethi sonrası Kefe'deki taş ustası Ermeniler getirilerek Haliç'te Balat Mahallesini kuruldu. Balkan seferlerinden getirilen maharetli insanlarla Arnavutköy ve Silivri Kapı civarındaki mahalleler oluşturuldu. Yine Trabzon'un alınmasıyla buranın önemli insanları İstanbul'un muhtelif yerlerine dağıtıldı.


<< Önceki Haber İşte Osmanlı'nın müthiş politikası! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER