Rahmetli babam mı kurdu?

Oligarşi egemenliğinin sürmesi için çizilmiş çerçeveye bugüne kadar ses yok, akıllar başlara şimdi geliyor... Engin Ardıç Köşk savaşlarının perde arkasını yazdı. İşte o yazı...

Rahmetli babam mı kurdu?

Rahmetli babam mı kurdu? Siz Abdullah Gül’ü tartışın, biz de sizi tartışalım. Memlekette aslında demokrasi falan olmadığını, örneğin AKP’nin Erdoğan tarafından diktayla yönetildiğini söylüyorsunuz; herkes, hatta onu istemeyenler bile elini kaldırıp Gül’ün cumhurbaşkanlığını onaylayacakmış, çünkü herkes emir kuluymuş. Daha lafın başında cumhurbaşkanı seçiminin gizli oyla yapıldığını unutursanız, sizinle neyi nasıl tartışacağız be kardeşim? İsteyene “başkaldırma özgürlüğü” var yani... Hükümetten gelen her önerinin, genel başkan tarafından seçilmiş vekillerin topluca el kaldırması sonucunda yıldırım hızıyla yasalaştığını söylüyorsunuz... İktidar partisini suçluyorsunuz, arada Deniz Baykal’a dokunduruyorsunuz. Devlet Bahçeli’ye bulaşmak sıkmıyor, aman aman, neme lazım... Bu “düzeni dizayn” eden 12 Eylül yönetimini hatırlıyor musunuz? Kenan Evren şu anda yağlıboya resimlerini Marmaris evinde mi yapmalıydı, yoksa Datça damında mı, bunu hiç tartıştınız mı? Haydar Saltık diye bir adam hatırlar mısınız, hiç merak ettiniz mi, nerededir ne yapar? Hayır. Senaristi değil, oyuncuları suçlamaktır kolayınıza gelen. Cumhurbaşkanına olağanüstü yetkileri kim verdi? Kim gizlice, adı konulmamış bir “yarı başkanlık” sistemi kurdu? Babam mı? Ahmet Necdet Sezer bu yetkileri kullanınca milli kahraman, Abdullah Gül’ün kullanma tehlikesi belirince Abdülhamid! Yasama ile yürütmeyi kim birbirine bu kadar sıkıca bağlayıp, yargıyı da onun boyunduruğuna sıkıştırdı, kim? Bunu çözelim, kuvvetler ayrılığı ilkesine geçelim, bunun da temeli başkanlık sistemidir dedik, kıyametleri koparmadınız mı? Seçim kanununu ve siyasi partiler kanununu beğenmiyorsunuz, Tayyip Erdoğan’ı, eline geçirmiş olduğu bu gücü reddetmemekle, eskiye dönmemekle suçluyorsunuz... Tayyip Erdoğan enayi mi? Niçin suyun başına gidip bu son derece yanlış ve sakat sistemi sorgulamıyorsunuz da, uygulamayla uğraşıyorsunuz? Ayrıca, “sizinki” iktidara gelse ve o da aynı şekilde davransa sesiniz gene çıkacak mı? Utanmadan bir yandan “denetim ve denge” isteyeceksiniz, sonra o denetimin baskı altında kalıp sizin istediğiniz yönde eğilip bükülmesine ses çıkarmayacaksınız... Örneğin Anayasa Mahkemesi tarafsız bir denetim unsuru olacak ama gerek gördüğünüz zaman azıcık da etki altına alınabilecek! Oligarşi egemenliğinin sürmesi için çizilmiş çerçeveye bugüne kadar ses yok, akıllar başlara şimdi geliyor... KURDUĞUNUZ KAPANIN GÜNÜN BİRİNDE BAŞKA BİR AVCININ ELİNE GEÇEBİLECEĞİNİ NİÇİN DÜŞÜNMEDİNİZ? İsmet Paşa da böyle yapmıştı işte, siyasi ve hukuki düzenin altyapısını da üstyapısını da hiç değiştirmeden, olduğu gibi bırakıp iktidarı devretmiş, kendi diktasının yerini başka bir diktanın alabilmesine kapı açmış, sonra pabucun pahalı olduğunu görünce de darbe kışkırtmaya koyulmuştu... Sizin de bugün yaptığınız gibi. “Rüzgâr eken fırtına biçer” gibi tehditlerle. Aman dikkat edin, özlediğiniz fırtınada sizin de çatınız uçmasın. Eskiden hep öyle olurdu da, hatırlatayım dedim. Biz, 13 Mart 1971 sabahı “ordu kötü gidişe dur dedi, Atatürkçü reformlar yapılacak” yazanları da biliriz. En önce onları toplamışlardı!... ENGİN ARDIÇ/AKŞAM
<< Önceki Haber Rahmetli babam mı kurdu? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER