Sivillerin bilgilendirildiği tehdit algılamaları ve Balyoz


Devletin gizli bilgilerini içerdiği söylenen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin (MGSB), Sauna çetesinde 2006 yılında ele geçirilmesiyle, belgede neler olduğunu az çok öğrenmiştik. Bir çetede ele geçmesi nedeniyle, devletin kutsal ve gizli kitabı diye bilinen belgeleri imha edeceğini açıklama gereği duymamıştı Genelkurmay. Ama Adlî Müşavir Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu, geçen cuma günü, sivil Hâkim Kadir Kayan’ın Arınç suikastıyla ilgili askerî karargâhın kozmik odasında yaptığı araştırma sonrası buradaki belgelerin imha edileceğini söyledi. Çubuklu’nun açıklaması, çeteye sanki güveniliyor, sivil hâkime güvenilmiyor izlenimini güçlü bir şekilde verdi. Ürkütücü, tüyler ürpertici Balyoz darbe planının ortaya çıkması, bir kez daha TSK’nın, kendisine, laik cumhuriyeti koruma, kollama görevi verdiği eğitim müfredatının değiştirilmesinin elzem olduğunu gösterdi. Buna ilave olarak orduya darbe yetkisi veren İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin iptal edilmesi ve hâlihazırda fiilen sıkıyönetim uygulaması anlamına gelen EMASYA protokolünün kaldırılması gerektiğini de defalarca yazıp çizdik. Bunları yazdık diye bizim vergilerimizle kuşandıkları silahları bize karşı tehdit olarak kullananlar bizleri fişlediler. Hükümetin, EMASYA protokolünü gözden geçirme kararı gecikmeli de olsa olumlu bir adım. Ancak dikkatlerden kaçan bir başka fiili sıkıyönetim durumu var, o da geçici güvenlik bölgeleri uygulamaları. Avukat Barış Yıldırım, “Tunceli’deki geçici güvenlik bölgeleri,” başlığı altında yayımladığı bir yazısında, Genelkurmay Başkanlığı’nın, hiçbir hukuksal dayanağı olmaksızın Tunceli’deki birçok kırsal alanı geçici güvenlik bölgesi ilan ettiğine dikkat çekiyordu. (Radikal 2, 6.9.2009) Genelkurmay Başkanlığı ilk olarak 2007 yılında Siirt-Hakkâri-Şırnak illerindeki bazı alanları geçici güvenlik bölgesi ilan etmiş, bu uygulama Tunceli’de ilk kez geçen yıl uygulamaya konmuştu. Geçici güvenlik bölgelerinin kanunda hiçbir şartı ihtiva etmediğine dikkat çeken Yıldırım, bu uygulamanın, Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’na açıkça aykırı olduğuna dikkat çekiyor. Yıldırım, “Geçici güvenlik bölgesi uygulaması tam anlamıyla bir olağanüstü hal uygulamasıdır,” diyor. Darbelerin önünü kesecek askerin sivil demokratik denetiminin sağlanması için hükümete bir dizi yasal önlemler alması çağrılarının yoğunlaştığı şu sıralarda, geçici güvenlik bölgeleri sorununa da dikkat çekmek istedim. Gelelim başlığımda duyurduğum bilgiye: Normal ülkelerde seçilmiş siyasi otoritelerin hazırlaması gereken iç ve dış tehdit algılamalarını içeren ama ne acıdır ki bizde bir çetenin çökertilmesi sırasında ele geçirilince açığa çıkan milli güvenlik siyaset belgeleri, TSK’da hazırlandıktan sonra ordudaki 24 ayrı birime, “Gereği” ibaresiyle dağıtılır. Başbakanlık makamı, Milli Savunma Bakanlığı (Dikkatinizi çekerim, bu bakanlık normal ülkelerde askerin bağlı olduğu bir kurumdur), Dışişleri Bakanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne, “Bilgi,” için gönderilir. Bu belgede sözü edilen iç ve dış tehdit algılamalarına göre askerin nasıl yapılandırılması gerektiğini ayrıntılarıyla belirleyen Türkiye’nin Milli Askerî Stratejisi (TÜMAS) belgesinden de, hükümet ve yukarıda saydığım diğer üç kurum yalnızca, “Bilgilendirilir.” Bu dokümanın amaç bölümü şöyle başlar: “TSK’nın Anayasa, kanunlar, Milli Güvenlik Siyaseti ve Özel Milli Güvenlik Siyaset Belgeleri ile tevdi edilmiş vazifelerini ve Milli Askerî Strateji ile ilgili esasları ortaya koyarak yirmi yıllık bir süreyi kapsayacak plan döneminde...” Şu ifadeler de vardır bu doküman da: “... İç güvenlik harekâtı, yurtiçi ve yurtdışına yönelik psikolojik harekât ve köy destek uygulamaları ile bir bütün halinde icra edilecektir... Bölücü ve irticai odakların OHAL uygulamasının kalkmasının ardından ülke genelinde çıkarabilecekleri toplumsal olaylara gerektiğinde müdahale etmek üzere, EMASYA planlarında belirtilen birliklerin uygun ve yeterli eğitim ve teçhizata sahip olması sağlanacaktır.” Bu yukarıdaki ifadeler –ki kalan önemli kısmına otosansür uyguladım-, sivillere iletilen; “En masum,” değerlendirmeler. Bu haliyle bile seçilmişlerin topyekûn değiştirmesi gerekiyor bu türden belgeleri. Balyoz planı ise Türkiye’nin geleceğinin nasıl karartılmak istendiğinin en ağır göstergesi.
<< Önceki Haber Sivillerin bilgilendirildiği tehdit algılamaları ve Balyoz Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER