Göstericileri dövmek polisin hakkı mı?


Fikirlerine saygı duyduğum bazı dostlarım, "Yumurtalı saldırı demokratik hak mı" başlıklı dünkü yazımdan dolayı arayıp sitemde bulundular. "Öğrencilerin yumurtalı saldırısı ile ilgili tespitlerin çok haklı ama protestolara polis müdahalesi konusunda neden aynı hassasiyeti göstermiyor ve müdahaleleri de eleştirmiyor musunuz" dediler. Polisin göstericilere karşı "orantısız güç" kullandığı konusunda tamamen haklılar. Gazete olarak bu konuda son derece bilgilendirici yayınlar yaptığımıza inanıyorum. Polislere "kamu güvenliğini sağlama" konusunda verilen yetkilerin tam olarak tanımlanması gerektiğini ve polisin olaylara müdahale ederken cop ve biber gazı kullanımının sınırlanması gerektiğini, uzman görüşlerine de yer vererek birinci sayfamıza taşıdık. Haber olarak yer verdiğimiz bütün bu görüşleri kişisel olarak da paylaşıyorum. Ama öğrencilere dayak gündemde iken konuya ilişkin düşüncelerimi kaleme alma fırsatı bulamadığım için, böyle bir "dost uyarısını" hak etmiş olmalıyım. Öğrencilerin "yumurta atmak" yerine daha zekice protesto yöntemleri bulmaları gerektiği gibi polisin de "cop vurmak" ya da "biber gazı atmak" yerine toplumsal olaylara müdahale konusunda daha zekice yöntemler geliştirmesi gerekiyor. Daha doğrusu önleyici tedbirler artırılmalı, ikna yöntemleri geliştirilmeli ve kitle psikolojisi daha iyi analiz edilmeli. Bu durum sadece öğrenci olayları için de geçerli değil. Bursasporlu taraftarların Beşiktaş maçına gelişleri ve maç sonrasında yaşananlarda da durum farklı değildi. Polis, taraftarların otobanda otobüsten inmesini engellemek için kapıdan dışarı çıkmaya çalışan her taraftarı copla dövüyordu. Eminim, dışarı çıkmaları halinde Beşiktaşlı holiganlarla aralarında çatışma çıkmasından endişe edildiği için böyle davranıldı. Maç sonrası ortaya çıkan tabloya bakılırsa bu endişelerinde haklı da çıktılar. Ama bu acı durum onların önleyici tedbir almakta yetersiz kaldıklarını da gösteriyor. Ciddi bir zaafın işareti... Polis, delil toplama ve istihbarat alanlarında sağladığı büyük ilerlemeyi, toplumsal olaylara müdahale ve vuku bulmadan önleme konusunda da sağlamalı. O zaman "bebek düşürme" benzeri faciaların da önüne geçilmiş olur. Polisin itibarı daha da artar, azalmaz. Aksi halde eleştirilen polis olmakla birlikte yıpranan hükümet olacaktır. Çünkü polis üzerinde sivil idarenin tam sorumluluğu söz konusudur. İçişleri Bakanı ve dolayısıyla hükümet de orantısız güç kullanımına duyulan "öfkenin" hedefi haline gelecektir. Ya da bu amaçla gerçekleştirilen provokatif eylemlere sonuç alma imkânı sağlanmış olacaktır. O yazarı açıklıyorum... 23 Kasım 2003 tarihli "Yeni yazarlarımız" başlıklı yazımda "Milliyetçi camianın ideologları arasında yer alan, isabetli görüşleriyle öne çıkan bir 'akil adam' daha siyaset ve gündem analizleriyle yakında bizimle olacak" müjdesi vermiştim. O yazar "Milliyetçiliğin Manifestosu"nu da kaleme alan Prof. Dr. Vedat Bilgin. Prof. Bilgin, çarşamba gününden itibaren yazılarına başlayacak ve haftanın 3 günü bizimle olacak. Doğu Ergil, Gültekin Avcı, Osman Arıoğlu ve Mehmet Yılmaz'ın ardından yazar kadromuza katılan "Sağduyunun sesi" Prof. Bilgin'e de hoş geldin diyoruz. BUGÜN ailesine hayırlı olmasını diliyoruz...
<< Önceki Haber Göstericileri dövmek polisin hakkı mı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER