Mandela'dan İmralı'ya terörle müzakere!


Irkçılığın kalesi Güney Afrika'nın demokratik bir ülkeye dönüşmesinde tarihî rol oynayan Mandela, halkıyla birlikte dün 93'üncü doğum gününü kutladı. Irkçılığı devlet politikası olarak uygulayan ve bu yüzden dünya çapında yaptırımlara uğrayan bir rejime başkaldırarak 27 yıl hapis yattıktan sonra ülkesinin barışçı dönüşümüne liderlik etmiş efsane lider Mandela. Savaş gibi barış da tek başına yapılmadığı için Mandela bu başarıda yalnız değildi. Nitekim Hollanda ve İngiliz sömürge sistemlerinin elinde, siyah derili insanların 3 asır süren aşağılanmasını sona erdiren Mandela, 1993'te verilen Nobel Barış Ödülü'nü müzakereleri birlikte yürüttüğü beyazların lideri De Klerk'le birlikte almıştı. Kuşkusuz her ülkenin kendine özgü tarihi ve ayrı şartları mevcut. Bir yerde başarıyı getiren yöntemler, diğerinde aynı neticeyi vermeyebilir. Hatta böyle genelleme ve karşılaştırmalar yanıltıcı da olabilir. Ama yine de çok uzun zaman süren en büyük çatışmaların da barışla sona erebileceğini göstermesi açısından Güney Afrika örneği ve buradan çıkarılacak dersler önemli. İsmini ne koyarsak koyalım, en son gencecik 13 evladımızı şehit verdiğimiz, şimdiye kadar binlerce insanımızı kaybettiğimiz sorun, ülkemizin karşı karşıya olduğu en büyük problem. Bir yandan dağda güvenlik mücadelesi sürerken, diğer yanda devlet İmralı'da Öcalan'la görüşüyor. Devlet adına görüşmeye kimin katıldığını ismen bilmesek de heyette MİT ve diğer güvenlik güçlerinin yer aldığına şüphe yok. Daha önceki hükümetler döneminde de benzer temasların olduğu sır değil. Asıl soru, örgütteki çok başlılık; devlet içindeki güç mücadelesi ve sorunun önemli oranda uluslararası bir nitelik kazanmasından dolayı görüşmelerden sonuç alınıp alınamayacağı. İmralı ile görüşmeleri yapanların duygu ve düşüncelerini belki ileride hatıralarından öğreneceğiz. Bugün ancak, daha önce benzer süreçlerde rol almış isimlerin tecrübelerine bakıp çıkardığı derslerden yararlanabiliriz. Güney Afrika'da beyaz ırkçı azınlık rejimini temsil eden Ulusal Parti(UP) ile Mandela'nın liderliğindeki Afrika Ulusal Kongresi(AUK) arasındaki görüşmeler, bir kısmı gizli olmak üzere 10 yıldan fazla sürmüş. 1985-90 arasında ırkçı rejimin temsilcilerinin Mandela ile 50 kez gizlice görüştüğü söyleniyor. Kendisiyle yapılan bir röportajda F. W. de Klerk, Mandela ile ilk görüşmesini şöyle anlatıyordu: "İlk görüşmeyi çok iyi hatırlıyorum. Hücresinde kalmasa da hâlâ bir mahkumdu. Victor Verster Hapishanesi içindeki küçük bir evde yaşıyordu. Cape Town'daki ofisime, gecenin karanlığından yararlanarak getirmişlerdi. Daha sonra burası onun ofisi oldu. Tahminimden uzun boyluydu. Dik duruşundan ve etrafını kuşatan şimdi asalet diyeceğim havadan etkilenmiştim. Benimle tartışırken sergilediği rasyonel tutum da etkileyiciydi. İyi bir dinleyiciydi, ikimizin de avukat olarak yetişmiş olmamızın bunda etkisi oldu. Bu görüşmede ciddi konuları ele almadık, daha çok birbirimizi test ediyorduk. Galiba ikimizde de 'Ben bu adamla iş yapabilirim' algısı doğdu." Bu şekilde başlayan görüşmeler, Güney Afrika'nın 1994 yılında demokratik bir anayasaya kavuşmasını ve ilk kez özgür seçimlerin yapılmasını sağladı. De Klerk'in röportajda söyledikleri, uluslararası konjonktürün bu tür büyük krizlerin çözümünde ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Çünkü uluslararası ambargoların ekonomiye etkisi ve dayanılmaz noktaya gelen siyah direnişine rağmen De Klerk, görüşmelerin başarısında en önemli faktörü Sovyetlerin dağılmasına bağlıyor. "Berlin Duvarı yıkılmasaydı, Moskova'nın her açıdan desteklediği AUK'nin yasağını kaldıramaz; Mandela'yı serbest bırakamazdık." diyor. Elbette tüm görüşmeler De Klerk ile Mandela arasında yapılmıyordu. Görüşmelerde AUK'nın, yani siyahların temsilcisi Cyril Ramaphosa; UP'nin, yani beyazların başmüzakerecisi ise Roelf Meyer'di. Güney Afrika ırkçı apertheid rejimi adına başarıyla sonuçlanan görüşmeleri yürüten, uzun süre UP milletvekili ve De Klerk yönetiminde bakanlık yapan Meyer, yaşadığı tecrübeyi "Paradigma Değişimi: Başarılı Değişimin Püf Noktası/ Paradigm Shift: The Essence of Successful Change" başlıklı makalede özetlemiş. İşte Meyer'in görüşmelerin başarısında etkili olduğunu düşündüğü en önemli ilkeler: Güven: Ramaphosa ile aramızdaki güven ve takım olarak her sorunu çözeceğimiz inancı. Ortak inanç: Ben ve Ramaphosa Güney Afrika'daki sorunun kalıcı tek çözümün müzakere olduğuna inanıyorduk. Ortak vizyon: İkimiz de siyah beyaz herkesin hakkını garantiye alacak bir anayasaya inanıyorduk. Eski pozisyonları terk etmeye hazır olmak. Kazan/kazan kuralı. Fikir farklılıklarına saygı: Karşılıklı güven sayesinde birbirimizi samimi olarak dinlemeyi başardık ve bu sayede diğer takım üyelerini de motive ettik. Bu temel ilkelerle hareket eden görüşme ekipleri şu hususlara dikkat etmiş: Şeffaflık, medyaya karşı açıklık, derinlemesine diyaloglar, demokratik Güney Afrika ideali için küçük detaylara takılmama, kapsayıcılık, tabular yerine ilkelere odaklanma, belli adımlar için hedef tarihler belirleme... Ümit edelim, Türkiye'nin tecrübesi de başarıyla sonuçlansın ve başkalarına örnek olsun!
<< Önceki Haber Mandela'dan İmralı'ya terörle müzakere! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER