Meseleyi anlamak


Türkiye'de oldukça yaygın yanlış bir kanaat var. Bu kanaati kamuoyuna mal etmeye çalışan ve bunda hayli etkili olan entelektüel ve medyatik, bir çeşit lobi çalışması yapan çeşitli gruplar bulunmaktadır. Bunlara göre: "Kürt sorunu" çözülürse her şey halledilecektir. Bir kısmının 'Kürt sorunu' dediklerinden anladıkları ise Kürtçe TV, Kürtçe öğreniminin mümkün hale getirilmesi ve benzeri şeylerden ibarettir. Diğer bir kısmına göre ise mahalli idareler reformu ile her bölge gibi Güneydoğu'da da "yerinden yönetime" geçilmesi ve benzeri birkaç politikayla sorun halledilecektir. Sorun anlaşılmadan çözülmez Peki terör örgütü ne olacak, ne yapacak? Mahalli idareler reformu yapıldı, isteyen Kürtçe öğrenebiliyor veya eğitim yapabiliyor diye artık örgüt "teröre gerek yok kendi kendimizi feshedelim" mi diyecek? Bu meselenin, konuyla ilgilenenlerin, hatta fikir yürütmeye çalışanların birçoğunun göremediği, bazılarının görmek istemediği yönü, tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Herhangi bir örgüt terörü bir yöntem olarak benimsemiş ve bunu siyasal bir stratejiye dayalı olarak sürdürüyorsa ortaya iki durumun çıkması kaçınılmazdır. Birincisi, terör örgütünün siyasal mücadelesini ayakta tutan ideoloji ve söylem örgütün amaçlarıyla varlık kazandığı için ondan vazgeçilmesi söz konusu değildir. İkincisi, terör örgütü ölüm ve katliamlara dayanan işleyiş mekanizması içinde bir iktidar alanı oluşturur. Dolayısıyla örgüt yönetimleri bu iktidarı ikame edecek daha uygun alternatif iktidar alanı elde etmeden örgütün varlık biçimini değiştirmezler. Türkiye'de bugüne kadar "etnik sorun da, terör de aynı şeydir, bunun adı da Kürt sorunudur" diyen zihniyet de, meseleyi sadece bir güvenlik ve terör meselesi olarak ele alan yaklaşım da yanlıştır. Hele PKK'yı "Kürt sorununun temsilcisi kabul edip müzakere edelim" düşüncesi ise etnik meseleyi sadece PKK'nın taleplerine indirgediği için temelden yanlış ve kasıtlı, o da değilse cehalet ürünü bir anlayıştır. Kim yaptı? İnfial yaratan, milletin içini sızlatan her olaydan, her katliamdan sonra "acaba bu işi PKK mı yoksa başka gruplar mı yaptı" tartışması ise ayrı bir garabettir. Stalinist örgütlenmenin 'silahlı propoganda'sından, 'iç savaş' eylem ve taktiklerinden habersiz, safça başlıklar atmak, örgütün ortaya çıkan tepkiyi üstünden atmasını kolaylaştırıcı etkiler yaratmaktadır. İstikrarsızlık, panik ve ne olduğunu bilmeme gibi duygular yaratan bu ortam, tam da örgütün propagandasına uygun zemin oluşturur. İşte bu aşamada örgütün gölgesinde siyaset yapanlar arsızca ortaya çıkıp "artık kan dökülmesi, demokratik özerklik kabul edilsin" diyeceklerdir. Mesele açıktır; terörle mücadelede ciddi sorunlar ortaya çıkmıştır. Terörle mücadelede sorun yaşanınca terörün etkilediği alanda faaliyet gösteren lobiler biraz da bunalmışlık ve çaresizlik duygusuyla etkili olmaktadır. Türkiye'nin terör meselesine yaklaşımını bütünüyle gözden geçirme mecburiyeti vardır. Aksi takdirde, otuz yıllık tecrübeyle ortaya çıkmış, terörle mücadelede uzmanlaşmış bir özel anti terörist yapı devreye sokulmadan nizami birliklerle sürdürülen mücadelenin maliyeti ağır olmaktadır. Bölge halkının karşı karşıya kaldıkları baskı, zulüm ve katliamlara direnmeyerek psikolojik olarak yaşadıkları bunalımla PKK'nın etki alanına girmeleri bir çaresizlik sendromudur. Bölge halkının terör karşında yaşadığı bu sendrom, insanların en temel hakkı olan can ve mal güvenliğiyle ilgilidir. Devletin bütün sorunların çözüm yolunun önce yaşama hakkının sağlandığı bir ortamda üretilebileceğini bilmesi ve buna göre davranması gerekir.

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER