Abdülhamit Bilici : Sadece dış politikadaki büyük çöküş değil...

Abdülhamit Bilici : Sadece dış politikadaki büyük çöküş değil...

Ahmet Davutoğlu, 28 Ağustos 2014'te üstlendiği başbakanlık görevinde bir yılını doldurmaya az zaman kala yeniden hükümeti kurmakla görevlendirildi. Göreve geldiğinde kendi adıma daha önce yaptığım bir yanlışı tekrar etmeyeceğimi söylemiştim.

Yanlış şuydu: Siyasete girmeden çok önce kendisini yakından bildiğim ve tanıyan pek çok kişi gibi hakkında büyük beklentiler taşıdığım için Dışişleri bakanı olduğunda bu sütunda peş peşe üç yazı yazarak bunun ülkemiz için önemli bir şans olduğunu savunmuştum. Dış politika danışmanlığı döneminde kendisinin de fikrî katkısıyla çok parlak ve dengeli yürüyen dış politika maalesef Ahmet Hoca'nın bakanlık görevini üstlenmesinden sonra ters gitmeye başladı. İşler öyle bozuldu ki, adı kendisi tarafından konulan ve çok başarılı sonuçlar veren “komşularla sıfır problem” politikası, bakanlık döneminde “komşularla sırf probleme” dönüştü.

İslam dünyası ve Batı arasındaki denge bozuldu. Daha önce yine kendisinin de katkısıyla Ortadoğu'da tüm taraflarla konuşma kabiliyeti olan ve başarılı demokrasi, ekonomi reformları herkes tarafından örnek olarak kabul edilen Türkiye, ülkelerin iç işlerine karışıp taraf tuttukça bölgede yalnızlaşmaya başladı. Birçok başkentte büyükelçilerini çekmek zorunda kaldı. Bölgeye ulaşım imkânını bile kaybetti. Otoriter rejimlerin demokratik dönüşümüne örnek olması beklenen ülkemiz, muhaberat rejimlerinin tüm hastalıklarından etkilendi. Medyasının, yargının, iş dünyasının baskı altında olduğu, televizyon alt yazılarından çıkarılacak kanunlara ve imar düzenlemelerine kadar her şeye tek adamın karar verdiği sıradan bir Ortadoğu ülkesine benzemeye başladı.

Tabii yanılan sadece ben değildim. Dışişleri Bakanı sıfatıyla Davutoğlu'nun Oxford'da katıldığı bir konferansı izleyen Şahin Alpay, “Fikir adamı siyasetçi olunca” başlıklı yazısında şöyle diyordu: Onu dinlerken eski Yunan düşünürü Platon'un ünlü ideal devlette filozofların yönetici olmaları ya da yönetici olanların felsefe yapmaları gerektiğine dair sözünü hatırladım. Oxford'da geçirdiği iki günü izleyenlerin bile onun enerjisine, çalışkanlığına ve hepsinden önemlisi fikir adamı olarak kapasitesine hayran olmamaları mümkün değildi.”

Sadece dış politikadaki büyük çöküş değil, başbakanlıktaki performansı da öyle büyük hayal kırıklığı oluşturdu ki, geçen haftaki “Gül'ün ihtiyacı cesaret” başlıklı yazısında Şahin Alpay aynen şu cümleyi kullandı: “Erdoğan ve Davutoğlu hakkındaki takdirlerimi, haklarında yaptığım bütün olumlu değerlendirmeleri tümüyle geri alıyorum.”

Dışişleri bakanlığını 3 yazıyla alkışladıktan sonra yaşadığım bu kadar derin hayal kırıklığından çıkardığım dersle, Ahmet Hoca Başbakanlık koltuğuna oturunca bu kez peşin kredi açmam imkansızdı. Türk geleneklerinde de olduğu gibi performansıyla “Davutoğlu adını kendisi koysun” diye yazdım bu sefer.

Geçen bir yılda Davutoğlu, kendisi için maalesef pek parlak bir isim koyamadı. Erdoğan'ın baskın karakteri, Gezi ve 17-25 Aralık sonrası şartları ve siyasi tecrübesizliği gibi mazeretler ileri sürülse de başkalarını taklit etmek yerine sadece kendisi olmayı seçseydi bile bugün daha saygın bir konumda olabilirdi.


(YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ)
<< Önceki Haber Abdülhamit Bilici : Sadece dış politikadaki büyük çöküş... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER