Sahi biz anayasa yapacaktık değil mi?


PKK'dan TBMM'deki yeni düzenlemelere kadar bir düzine başlıkta ilginç gelişmeler var. Dolayısıyla Başkent kulisleri hayli hareketli. Her ne kadar Murat Karayılan örgütün sitelerinden tehditler yağdırsa da PKK için tablo pek parlak değil. Eski tüfek solcular ve romantik devrimcilere rağmen Ankara'da bir kararlılık var ve sürüyor. Gerçi aksi yönde çalışanlar da yok değil. Nitekim PKK'nın Kandil'i Hakkâri'ye taşıyıp kış eylemlerine hazırlandığı artık herkesin malumu. Fakat PKK'yı eylem yapamaz hale getirmek için girişilen operasyonlardan da sonuç alınıyor. Mesela Diyarbakır kırsalında üst düzey yöneticilerden Hüseyin Akdoğan nokta operasyonla etkisiz hale getirildi. Teknik takiple yeri bulunan teröristler özel birliklerce tereyağından kıl çeker gibi öldürüldü. Aksi olsaydı Diyarbakır'da bombalı eylemler yaşanacaktı. Yani Silvan'da olduğu gibi binlerce askeri sahaya sürmeye ve ölüme göndermeye gerek yokmuş. Daha önce de ifade ettik. Kürtler'in Kürt sorunu ile PKK'nın Kürt sorunu çok farklı. Silahı asla bırakmayan ve kan dökmeyi amaç haline getirmiş, istihbarat örgütlerinin elinde oyuncak olmuş teröristlerin bertaraf edilmesi şart. Aksi halde ne terör biter ne de Kürt sorunu çözülür. O yüzden kararlılıkla operasyonların sürmesi gerekiyor. Aynı şekilde hukuki zeminde KCK ve örgüte müzahir yapılanmalara yönelik takip de devam etmeli. Bu arada bir not daha düşelim. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Gül ile Londra seyahatinde iken nabız yokladığımda şunu gördüm. PKK 'think thank'ler kurmuş. Adında Türkiye geçiyor ama tamamen örgütün kontrolünde. Muhtelif isimlerle kurulan bu düşünce kuruluşları (!) da Türkiye'den yazar çizer ve siyasileri Britanya'ya davet edip lobi yapıyor. Yazdıklarına bu bilgi ışığında tekrar bakmakta fayda var. Örgütün davet ettiği yazarlara yüklediği misyon da Öcalan'ın öldürülen teröristlerin üzerinde çıkan mektubunda açıkça yazıyor. Yani terörle mücadele sadece dağda operasyonla kazanılacak bir şey değil. Başkentte en çok cevabı aranan sorulardan birisi de faili meçhuller soruşturması. Özellikle de Mehmet Eymür'ün gözaltına alınıp bırakılması hâlâ büyük bir soru işareti. Kulislere düştüğü kadarıyla şunu söylemek mümkün. Faili meçhuller soruşturması içerik itibariyle oldukça hacimli. Geçmişe yönelik esaslı bir sorgulamayı içeriyor. Ama dosyanın doğası gereği biraz yavaş ilerliyor ve muhatapları da 'deve dişi' gibi isimler. Eymür bu süreçte en kritik isimlerden birisi. Gerçekten çok şey bilen bir isim. Ama onu sorgulamak kolay değil çünkü savcı en az o kadar dosyaya hakim olmalı. Şu an itibariyle Eymür'ü ikna edecek bir formül bulunmazsa edinilecek bilgilerin de kısıtlı olacağı aşikâr. Fakat gerek sorulardan gerekse de gözaltının usulünden hareketle önümüzdeki süreçte yeni gözaltıların olacağını söyleyebiliriz. Bazı eski siyasiler ve üst düzey bürokratların kapısı çalınırsa şaşmamak lazım. Tabii bu noktada esaslı olan siyasi iradenin kararlılığı olacak. Çünkü kapağı açılan dosya MGK'ya kadar uzanıyor. Hatırlanacağı gibi faili meçhullerle ilgili hem Atilla Kıyat hem Sedat Peker açıkça adres tarifi yapmıştı. Yine kulislere düştüğü şekliyle aktaralım; devlet içinde bir grup da havayı koklayıp ön almak için inanılmaz lobi yapıyor. 'Seyahat programları' hazırlayanlar bile var. Hatta bugünlerde tartıştığımız birçok hukuki düzenlemenin eğilip bükülerek kendilerine uyarlanması üzerine çalışanlar da mevcut. Aslında kulislere yönelik çok şey yazıp anlatmak mümkün. Çünkü başkentte yok yok. Fakat resmin bütününe baktığımızda net olarak gözüken bir şey var. Alınan tüm mesafelere rağmen hâlâ vesayet sistemi güçlü. Kişilere bağlı düzelmeler var fakat unutmamak gerekir ki kişilere bağlı düzelmeler onlar gidince eskisinden beter olur. Oysa Türkiye'nin ihtiyacı olan şey şeffaf, demokratik ve herkesin 'benim' diyebileceği bir anayasa. Sahi, bütün bu hengamede yeni anayasayı hatırlayan var mı?
<< Önceki Haber Sahi biz anayasa yapacaktık değil mi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER