Karayılan'ın mektubundaki kritik cümle

Taraf yazarı Emre Uslu, Karayılan'ın mektubunun gündeme gelmeyen yönünü yazdı...

Karayılan'ın mektubundaki kritik cümle

Kürt haklarını müzakere rehinesi yapmayın Murat Karayılan'ın mektubu üzerinden tartışmalar halen devam ediyor. Bu tartışmalar aslında tarafların barışı ne kadar istediğinin de göstergesi. Ancak Türk basınında mektubun içeriğine yönelik tartışmalar henüz istenilen seviyede değil. Mektubun anlamı üzerinden yürütülen tartışmalarda da herkesin kendi anladığı ”barış” kavramıyla mektubun içeriğini doldurduğunu görüyoruz. Bana göre mektubun içeriğinde PKK ile barışı isteyen birçok aydının da kabul edemeyeceği birtakım tartışılacak yönler var. Örneğin, mektubun içeriğinde Murat Karayılan'ın PKK'nın silahı bırakmasına ilişkin hiçbir referans yok. Karayılan silahların bırakılması yerine gerilla gücünün yeniden yapılandırılıp sisteme dâhil edilmesini öneriyor ama Türk medyası ”barış mektubu” diye algıladığı bu mektubun bu yönünü hiç konuşmadı. Karayılan'dan uzun bir alıntı yapacağım: ”Şu bir gerçek ki; 1984'ten başlayan ve 1999 süreci itibariyle dağda sisteme kavuşmuş olan bir gerilla örgütlenmesi vardır. Bu güç, IRA ya da ETA gibi birkaç yüz kişiden oluşan bir güç değil, binlerle ifade edilen bir güçtür. Bu gücün var olması, Kürt sorununun temel gerçeklerinden biri olduğu gibi; biz, Kürt sorununun barışçıl çözümü temelinde bu gücün de yeni bir düzenlemeye tabii tutulmasına hep açık olduk. Çünkü Kürt sorununun çözümüyle gerillanın birbiriyle çok yakından bağlantısı vardır. Bunu görmeyenler gerçekçi çözüm yolunu da bulamazlar. Bu güç, özgürlük için dağa çıkmış, herhangi bir yenilgiyi yaşamadığı gibi, davasını milyonlara mal etmeyi başarmış bir güçtür. Böyle bir konumda olan bir gücün kendiliğinden dağıtılmasını bekleyemezsiniz. Ancak ve ancak Kürt sorununun çözümü temelinde bu gücün toplumsal yaşama dâhil edilmesi düşünülebilir. Bu da ancak diyalog ve bir toplumsal uzlaşmayla mümkündür. Bunu reddeden devletin, gerillayı silah zoruyla ortadan kaldırmaya dönük hiçbir çabasının sonuç almadığı bilinmektedir.” Bu paragrafta geçen en kritik cümle şu: “Ancak ve ancak Kürt sorununun çözümü temelinde bu gücün toplumsal yaşama dâhil edilmesi düşünülebilir.” Türk kamuoyu bu cümleden şunu anlıyor: PKK militanları silahı bırakacak, gelecek, siyaset yaparak veya belediyelerde görevler alarak toplumsal yaşama dâhil olacak. Oysa PKK çevresindeki Kürtlerin bu kavramdan anladığı bambaşka şey. Onlar bu cümleden şunu anlıyor; PKK elinde silahıyla dağdan inecek ve KCK sisteminin öz savunma gücünü oluşturacak ve barış görüşmeleriyle bu gücün meşruluğu kabul edilecek. Bu kabul edilmezse PKK savaşmaya devam edecek. Zaten PKK çevrelerinin “onurlu barış” dediği şey de bu. Yani PKK'nın silah bırakmasından söz etmiyor PKK tarafı. Ben bu konuyu Güneydoğu'daki önemli bir ilin BDP'li belediye başkanı ile de konuştum. “PKK çevresinin onurlu barış dediği şey ne” diye sorduğumda “Onuru için dağa çıkmış çocukların onurları kırılmadan dağdan indirilmesi” karşılığını verdi. “Bu nasıl olacak” diye sorduğumda “‘Öz savunma gücü' yapılanması bunun için hazırlanmış bir altyapı çalışmasıdır. O çocuklar dağdan inip öz savunma gücü içinde değerlendirirlerse bu mümkün olabilir” açıklamasını yaptı. Eğer PKK ile olası barışı konuşuyorsak gelin olayları ve olguları tam ve eksiksiz konuşmaya devam edelim. Barış kavramından anladığımız PKK'nın silahı bırakıp silahsız bir şekilde sisteme entegre edilmeleri mi yoksa silahlarıyla birlikte dağdan inip “öz savunma gücü” olarak devletten de maaşını alıp varlığına devam etmesi mi? Bu soruya, evet böylesi bir sisteme ve yapıya hazırız diyorsak, evet PKK ile barış çok kolay ve bir hafta içinde bu barış sağlanabilir. Yok, bu öyle kolay kabul edilebilecek bir şey değil diyorsanız o zaman bugünden yarına barıştan söz etmek yanlış. Sanırım konunun düğümlendiği nokta burası. Ve bu iş öyle kolay çözülecek bir iş de değil. Öcalan da Karayılan da diğer PKK liderleri de bu konuda onlarca demeç vermişlerdir. Bu gerçek apaçık ortadayken konuyu tartışmadan geçiştirmek sanırım bize mahsus. Ben bu nedenle çok açık konuşuyorum. Devlet kendi şiddeti ile doğurttuğu kendi çocuğu olan PKK ile arasındaki sorunu halletmeye çalışırken Kürtleri mağdur etmeye devam etmemeli. Kürtlerin hakları PKK ile müzakerelerin öznesi olmamalı ve rehinesi hiç olmamalı. Kürtlerin hakları PKK ile müzakere sürecinden bağımsız olarak en hızlı bir şekilde sağlanmalı ve PKK ile müzakere bu hakların bir unsuru olarak değerlendirilmemeli. Zira PKK'nın istediği ile Kürtlerin istediği bambaşka şeyler olmaya başladı son yıllarda... EMRE USLU - TARAF
<< Önceki Haber Karayılan'ın mektubundaki kritik cümle Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER