Yaşanan sürecin en çarpıcı analizi

Ülke olarak karanlık dehlizlere sürüklenirken, müsebbipleri yaşananlara farklı pencereden bakıyor.

Yaşanan sürecin en çarpıcı analizi

Her fırsatte kendilerine muhalif herkesi paralel ilan eden hükümet aslında bundan sadece bir kaç yıl önce iyi, güzel, uygun dediği her şeye baş kaldırdı. Reformlar geri alınırken, hukuk, demokrasi, özgürlükler dahası koskoca bir ülkenin geleceği göz göre göre anaforların içine sürüklendi. Doğal olarak bu eksen değişikliği Batı'da da manşet değişikliklerine yol açtı. Gazeteci Abdülhamit Bilici konuyla ilgili 'Erdoğan'ı kıskanıyorlar!' başlıklı bir makale kaleme aldı.

İşte Bilici'nin o yazısı:


"Küba dönüşü Erdoğan’ın yaptığı “Türkiye’nin dünya nezdinde yalnızlığını umursamıyorum” açıklamasını, havuz medyasının manşetlerinde görünce ülkenin 2 yılda nereden nereye geldiğini düşündüm ve içim sızladı.

Çünkü demokrasi ve hukuk devleti istikametinde ilerlerken, dış politikada hem İslam dünyası hem Batı ile iyi ilişkiler geliştirilirken Erdoğan uluslararası arenada en popüler isimlerdendi. Sadece Ortadoğu başkentlerinde değil, Batı’da da büyük bir itibara sahipti. Obama bu yüzden ilk yurtdışı seyahatini Türkiye’ye yapmıştı. En çok temas kurduğu liderlerin başında Erdoğan geliyordu.

Ülke demokrasi ve hukuk yolunda ilerlerken dünya medyası da Türkiye’yi ve yöneticilerini alkışlıyordu. Le Monde, New York Times, Guardian, Financial Times gibi önemli uluslararası gazeteler AK Parti’nin en büyük destekçisiydi. 27 Nisan 2007’de asker gece yarısı bildirisi yayınladığında Guardian, laik çevrelerin kaygılarını reddederek şöyle yazmıştı: ”Erdoğan, Türkiye’nin AB üyelik sürecindeki öncülerden biri. Bu, insan hakları açısından Türkiye’yi AB standartlarına getirmek demek.”

O günlerde iktidarı hedef alan anti-demokratik girişimlere Zaman Gazetesi ve ülkemizin diğer demokrat medyası nasıl karşı çıktıysa Washington Post da gece yarısı bildirisine aynı tavrı gösterdi.
Bildiriye karşı yayınlanan başyazıda, Erdoğan’ın yakın Türkiye tarihindeki en başarılı hükümeti yönettiği belirtiliyordu. Bildiriye “talihsiz açıklama” diyen gazete, şöyle yazıyordu: “İslamî ajanda gütmek bir yana, Erdoğan önceki hükümetlerin başaramadığı ilerici reformları uygulayarak AB üyeliği çabalarına liderlik etti. Türkiye ekonomisi hızla büyüyor ve modernleşiyor. Demokrasiye en büyük tehdit AKP’den değil, ona karşı çıkanlardan geliyor.”

Ancak demokrasiden uzaklaştıkça, bağımsız gazeteciler susturulmaya başladıkça, bir tweet yüzünden insanların evine polis baskını düzenlendikçe ve dış politikada gerçekçilikten uzaklaştıkça bu alkışlar kesildi. Türkiye ve Erdoğan’ı alkışlayan seslerin yerini çok ağır eleştiriler aldı. Eskiden AKP’nin reformlarını öven New York Times, artık Erdoğan için “eleştiri kabul etmez tutumlarıyla paralel evrende yaşayan otoriter bir lider” diyordu. ‘Türkiye’de paranoya hakim’ başlıklı yazıda, Zaman ve Samanyolu’na yapılan operasyonun da paranoya siyasetinin parçası olduğu belirtiliyordu. AB aday ülkesi ve NATO üyesi demokratik bir devlette yasaları alt-üst edip ifade özgürlüğünü kısıtlamanın kural haline geldiği, dünyadan gelen eleştirilerin ‘kendi işinize bakın’ diye geçiştirildiği vurgulanıyordu.

Ağır eleştiriler sadece Batı’dan geliyor olsa, “Batı, Türkiye’ye zaten düşmandır” gibi komplo teorileriyle belki geçiştirilebilir. Ama öyle değil. Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın demokrasi ve hukuktan uzaklaşan, Türk okullarıyla birlikte tüm Hizmet Hareketi’ni imhayı hedefleyen çizgisini bir Afrika gazetesi yerden yere vurdu. Nijerya’da yayımlanan Leadership’teki yazısında Vincent Kanayo, Erdoğan’ın terörle itham ederek Türk okullarının kapatılması talebini duyduğunda şok geçirdiğini belirterek şöyle diyordu: “Neden bu okulların serpildiği ABD, İngiltere ya da diğer Batı ülkelerini değil de Afrika’yı hedef alıyor? Dobra dobra söylemek gerekirse Batı, bu zırvayı yutmuyor. Erdoğan, kendi dar zihninde, az gelişmiş oldukları için Afrikalıları aptal zannediyor.” Nijeryalı gazeteci, OECD ortalamasının gerisinde kalan Türkiye’deki eğitim sorunlarını çözemediği halde Afrika’ya okul sözü vermesi ve dün övdüğü Türk okullarını somut bir suç olmadan şimdi yermesine bakarak Erdoğan için “güvenilecek biri değil” diyordu.

Gerilemeyi görmek için uluslararası medya özgürlüğü, demokrasi, yolsuzluk, şeffaflık endekslerinde Türkiye’nin yerine bakılabilir. BM Güvenlik Konseyi’ne geçen yıl aday olan Türkiye’nin, 2008’e göre çok sayıda ülkenin desteğini alamayarak seçilememiş olması da bir gösterge. Her şey açık. Dün doğru işler yaparken ülkenin yıldızı parlıyordu. Şimdi yanlış işler yapılıyor ve ülkenin de yönetenlerin de yıldızı sönüyor. Kaygı verici olan, bu göstergelere bakıp hatalardan ders çıkarmak yerine, “dünya nezdindeki yalnızlığı umursamıyorum” denilmesi. Erdoğan’ın teşhisi basit: “Liderler nezdinde yalnızlık olabilir ama bu da kıskançlıktan başka bir şey değil!” Biraz kötümser ama galiba sözün bittiği yerdeyiz…"

ZAMAN
<< Önceki Haber Yaşanan sürecin en çarpıcı analizi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER