Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

Yayın hayatına yeni başlayan Habertürk gazetesi işe hızlı! başladı. Gazete sızdırma bilgilerle operasyonel bir habere imza attı ya...

<b>Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!</b>

Operasyonel olduğu her halinden belli olan haberin gazetenin manşetini süslediği gün, gazetenin internet sitesi okuyucularına "Medyada editoryal hastalıklar" konulu analizle ders veriyordu. Manşetten verdiği asılsız ve tekzip edilen haberle, hedef gösteren gazetenin, internet sitesinden ise gazatecilik ahlakı dersi vermesi okuyucuların dikkatinden kaçmadı. Gazetenin bu çelişkisi daha yolun başında olan gazete hakkında kafalarda soru işeretleri oluşturdu. Şimdi okuyucular haklı olarak soruyor: Hangisi Habertürk'ün gerçek görüşü? İşte Habertürk'ün aynı gün içinde çıkan ve 180 derece farklılık arzeden iki haberi: İŞTE İNTERNET SİTESİNDEKİ ANALİZ HABERTURK.COM ANALİZ- 20.03.2009 15:07 1.) Medyadaki üslup ve terminoloji sorunu Türk medyası kimseyi beğenmez, siyasetçiyle dalga geçer, bürokrasiyi haşlar, edebiyat ve sanat dünyasını istiskal eder, rakiplerini hor görür vs.. Ama kendisinin toplum kesimlerince nasıl görüldüğünü, nasıl değerlendirildiğini ya farketmez ya da önemsemez. Türk medyasının prototipi genellikle budur. Peki başkaları hakkında bu kadar yargılayıcı olan Türk medyasının içeriden ve dışarıdan bakıldığında realitesi nedir? Türk medyası yazdığı ve konuştuğu konularda ne kadar bilgi sahibi? Bildiğini sandığı konuları gerçekten ve hakkıyla biliyor mu? Yansıttığı ve yorumladığı olaylar hakkında en temel kavramlara, en temel bilgilere sahip olarak mı konuşuyor yoksa birtakım şablonlar, klişeler, ezberler bıkmadan usanmadan habire tekrarlanıyor mu? Kompleks konularda etken faktörleri görebiliyor mu, anlayabiliyor mu? Örneğin herhangi bir kronik meselede on yıl önce mevcut olup bugün artık mevcut olmayan faktörleri hala var sayarak veya on yıl önce mevcut olmayıp bugün devreye giren yeni faktörleri göz önüne alarak mı yayın/m yapıyor? Yoksa 'Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur' mantığıyla mı hareket ediyor? İşte bu gibi konularda Türk medyasının durumunu bu yazı dizisinde, HABERTURK.COM'da analiz etmeye çalışacağız. Bugün ilk olarak Türk medyasının kavram, sıfat ve terminoloji kullanma konusundaki özensizliğini ve bazı durumlarda da kötü niyetini mercek altına alacağız. Herhangi bir konuda kullandığınız kavram ve kategoriler, sıfatlar, hatta bazen tek bir sıfat hem o kavramı/sıfatı kullandığınız süjeyi/konuyu, hem de sizi tanımlar. Sözgelimi; Irak'ta devam eden mücadelenin taraflarını nasıl tanımladığınız sizi bir anlam dünyasına ait de kılabilir, o dünyanın dışına da atabilir. Örneğin 'Irak'ta meydana gelen terörist saldırıda koalisyon güçleri 3 kayıp verdi' cümlesini ele alalım. Bu cümleyi kullandığınızda bu kullanım, sizin , Irak'ta olup biteni ;BM kararları sonucunda ve meşru bir askeri operasyon olarak ve buna karşı gerçekleştirilen eylemleri de terörist faaliyetler kapsamında gördüğünüzün ifadesidir. Buna mukabil aynı olguyu 'Irak'taki direnişçiler işgalci ABD ordusuna bugün 3 kayıp verdirdi' ifadesi ile verdiğinizde, bu ifade hem Irak'taki olayı hem desizi bambaşka bir anlam dairesinde gösterir. Bu ifade de, Irak'ın ABD tarafından işgal edildiğinin, işgale uğramış bir vatan söz konusu olduğunda işgale karşı gerçekleştirilen her türlü eylemin meşru bir direniş eylemi olduğunun göstergesi olarak ortaya çıkar. Bu basit örnek ile medyada kullanılan kavram ve terminoloji farkının ne derece hayati bir konu olduğuna da işaret etmiş olduk. Dolayısıyla medyada kullanılan kavram ve terminoloji stratejik bir anlam ifade eder; bilgi,donanım ve stratejik bakabilmeyi gerektirir. Peki Türk medyası bu konunun ne kadar farkında? Görünen o ki, Türk medyasının bu açıdan durumu vahim. Aynı yayın organında en önemli olay ve olgulara yaklaşımda dahi çoğunlukla hiçbir kavramsal, terminolojik bütünlük olmadığına, her mikrofon kullanan, her kaleme sarılanın, her editörün kendince bir kavram kullandığına hergün tanık olmak mümkün. Gerçekte Türk medyasında bu anlamda tam bir kavram, tanım, sıfat kakofonisi yaşanıyor. Bu kakofoninin bir nedeni özensizlik, bir nedeni bilgisizlik ise bir başka nedeni de ideolojik angajmanlar. Özellikle merkezi medyada rastlanan bu tür kavram kargaşalarının geçerli hiçbir mazereti olamaz, olmamalı. Merkezi medyanın okurlarına karşı özensiz davranmaya da, ideolojik angajmanlarını okura empoze etmeye de hakkı yok. Yoksa o medyanın kendisini merkezi medya olarak tanımlaması büyük bir aldatmaca olmaktan öteye geçemez. Örneğin alın elinize herhangi bir merkez olma iddiasındaki büyük gazeteyi, kişiler ve oluşumlarla ilgili olarak kullanılan kavramlara ve sıfatlara bakın. "E tipi", "F tipi", "Yandaş", "Ergenekoncu", "Bölücü", "Liboş", "İrticacı", "İşbirlikçi", "Cumhuriyet karşıtı" vs. gibi sayısız sıfatlara bolca tanık olacağınız muhakkak. Bu sıfatların o gazetenin stratejik bir tercihinin sonucu mu kullanıldığı, yoksa kullanan kişinin özensizliğini ya da angajmanını çalıştığı kuruma empoze etmeye mi çalıştığı çoğu kez anlaşılamaz bile. Çünkü yukarıda da ifade edildiği gibi; kavramların aslında stratejik bakışı ifade ettiği stratejik bakışın ise ancak stratejik aklın ürünü olması gerektiğine dair bir bilinç medyada yeterince oluşmuş değil. Bu görüntünün bir sağlıksızlık işareti de olduğu açık. Medyanın inandırıcılık ve güvenilirlik skalasında daha yükseğe çıkmak için bu hastalığına acilen teşhis koyup tedavisine de bir an önce başlamasında yarar ve zorunluluk var. İŞTE DÜNKÜ GAZETENİN GAZETENİN MANŞETİ
<< Önceki Haber Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER