Uçuk!


"Ben mesela" diyordu Sabri Bey, "Uçuyorum"... Muhataplarının itiraz sesleri onu tuhaf bir konsantrasyona sokunca da, 'Allaaaahh' nidasıyla elektriğe kapılmış gibi titriyor, ortamdakilerin tepkisine göre bir sonraki merhaleye geçiyordu. Havalanmaya niyet ediyor ve -sanırım- tesis yetersizliğinden dolayı uçamayıp, yerde dönmeye başlıyordu. Artık iniş alanına kim giriyorsa, hepsi Tarık Mengüç gibi kaçmaktan başka çare bulamıyordu elbette. Stüdyo konuklarını çil yavruları gibi az dağıtmamıştır Uçan Adam Sabri Bey. Uçmak kolay iş değil, uçurmak da... Hele hele bir ulaşım yöntemi olarak havayolu yıllar boyu bu ülkenin belli bir zümresinin tekelindeyse... Allah bin kere razı olsun Türk Hava Yolları'nın son yönetimleri bu elit azınlığın tekelini kırdı ve bu ülkenin alt sınıflarına da dünya gözüyle uçmak nasip oldu. 70 yaşındaki anam da ahir ömründe uçağa bu nedenle binebildi. Bir yerden uzak mesafeli yolu uçarak gitmek büyük bir nimet... İstanbul-Şanlıurfa arası mesela. Karayolu ile neredeyse tam gün süren meşakkatli bir seyahat. Uçak ile 2 saatten kısa bir sürede ulaşıyorsunuz. Ne ki kâğıt üzerinde bu böyle. Şanlıurfa'nın kadersizliği midir, yoksa bu işi yapanların beceriksizliği, basiretsizliği midir bilmem, bugüne kadar çok nadir olarak teoride baz alınan sürede gidebildik Urfa'ya... Şöyle bir sözü vardır Urfalı ataların: Urfa'ya gelen ağlar, giden ağlar... Havayolu sektörüyle uğraşan zevat bu özlü sözü haklı çıkarmak istediğinden olsa gerek, Şanlıurfa'ya havayoluyla giderken de, gelirken de ağlatıyorlar. Öyle böyle değil zira... Sabri Bey, 'Uçabiliyorum, havada durabiliyorum, şahitlerim var' diyordu. THY de, bir tür şahit gösteriyor bize... Barcelona takımı uçuyor örneğin, tenisçi Caroline Wozniacki de... 'Comfort Class'larda bir keyif, bir haz... Müthiş bir reklam tabii, etkileniyor insan. Ve gurur duyuyor ulusal havayolu şirketimizle... Dediğim gibi teoride oldukça yakışıklı duran bu reklam çalışmaları Urfa için pek geçerli değil. Bir kere havaalanı enteresan bir yere yapılmış. Neredeyse yılın 6 ayı sis altında olan bir tarlanın ortasında GAP Hava Meydanı... Halbuki meşhur bir türküsü vardır bu yörenin, 'Urfa'nın etrafı dumanlı dağlar' diye... Ve hangi akla hizmet ise tam da bu dumanlı dağların yamacına inmeye çalışıyor Urfa'ya giden uçaklar. 'Çalışıyor' çünkü inmek kolay değil. Rivayet muhtelif ama kimi uçakların inmesi için lazım olan teknik sistemin burada olmadığını söylüyor, kimi olduğunu ama çalışmadığını. Gerçek nedir bilemiyorum. Bildiğim, en az 3-4 saatlik bir rötar ile havalanabilirseniz, şanslısınız. Ki bu konuda bahtsız insanlardan biri annemdir diye düşünüyordum, yanılmışım. Bazı zamanlar, uçaklar Urfa havaalanı üzerine gelip tur atıyormuş. Artık yakıt durumu ne kadar ise o kadar zaman. Sonra yönünü ya Gaziantep'e çeviriyormuş, ya Diyarbakır'a... İstanbul'dan Urfa havayolu ile bir buçuk saat ama sonra Antep ya da D. Bakır'dan ikişer saatlik otobüs yolculuğunu da eklemek lazım süreye. Caroline molalarını THY koltuklarında geçiriyor, Urfa yolcuları otobüs koltuklarında anlayacağınız. Havaalanının şehir merkezine uzaklığını ya da Karaköprü'deki dünyanın en saçma ışıklandırma sistemini ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Bomboş yolda 500 metrede bir, beldedeki çarpık kentleşmeye şahit olalım diye her biri 1 dakikadan fazla süren 8-10 kırmızı ışığa yakalanıyorsunuz havaalanına giderken. Abartmıyorum, şahitlerim var. İnanmazsanız Sabri Bey'e sorun. Ya da THY reklamlarında Sabri Bey'i oynatın bence. Daha uygun olur!

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER