Terör ve medyaya devam


Post-Gladio, İtalya açısından doğru bir gerçeklik ise de Post-Ergenekon yaklaşımının doğru olmadığını düşünüyorum. Zira İtalya'da Gladio'nun tam olmasa da ileri derecede tasfiyesi sağlanmıştı. Savcıların kendi ifadesiyle Ergenekon'un siyasi ve askeri ayağı hâlâ deşifre edilememişken, Post-Ergenekon sürecinden bahsetmek mümkün değil. Terör örgütlerinin uykuya yatması, sistematik değişime gitmesi, süreli eylemsizlik stratejisini uygulamaları veya bekleme moduna geçmeleri, yaşayan bir örgütün doğal fenomenleridir. Değerli Etyen Mahçupyan'ın post-Ergenekon perspektifine katılamıyorum. Ulusal Medya 2010 dokümanı Post-Ergenekon'a değil, yaşayan Ergenekon'a işaret eder. Savcı Öz soruyor Hanefi Avcı'ya. "Kitabın 2. kısmının Ergenekon terör örgütünün faaliyetleri kapsamında Doğu Perinçek'in talimatı ile Nedim Şener tarafından yazıldığı tespit edilmiştir. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?" Yayının basın özgürlüğüyle çoktan vedalaştığı bir mecrayı soruyor savcı. Son iki yazımda altını çizdiğim konu bu. Dikkat edilirse kitap yazmak, gazetecilik yapmak veya özgür basın faaliyetinden değil, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde yapılan bir çalışmadan bahsediyor savcı. Ama nedense örgütsel faaliyet kapsamına bakılmıyor da, ortadaki kitaba bakılıyor. Ardından da 'kitap yazdı tutuklandı' sloganları... Ulusal Medya 2001, Televizyon Analiz Yönetim Geliştirme Dokümanı, Kanal 6 Yönetim Geliştirme Projesi ve Oda'dan çıkan Ulusal Medya 2010 ve Oda'nın yayın politikasına yön veren pek çok not... Bu tablodan, "illegal yapının basın faaliyeti (medya ayağı) de var ve hâlâ aktif" düşüncesi sızar. Ergenekon'un medya faaliyetleri çarşaf çarşaf ortadayken, bu görünümü soruşturmak savcıların en doğal görevidir. Basın özgürlüğünü iyi bilen ama evindeki tüm dijital verileri yok eden Nedim Şener'in bu tavrı normal her insan için kuşku verici değil mi? Bireysel basın faaliyetinden değil örgütsel (illegal) amaçlar çerçevesindeki basın faaliyetinden bahsediyoruz. 10 Mart tarihli yazımda savcıların elindeki yol haritasını belirtmiştim. Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Kanunu'nda kritik üç maddeden bahsetmiştim. Böylelikle ortaya koyulan yayın; -Terör örgütü adına yapılıyorsa (örgüt üyesi olmasa bile), -Örgüt faaliyeti çerçevesindeyse, -Örgüt üyeliği olmasa bile bilerek ve isteyerek örgüte ve örgütsel amaca yardım sadedindeyse, basın özgürlüğüyle sorumluluktan kurtulmak kolay değil. İster beğenin ister beğenmeyin işin hakikati bu. Yine de karşı çıkıyorsanız "mevcut kanunlar beni ilgilendirmez" noktasındasınız demektir. Olanı görüp bilmeden olması gerekene yelken açamazsınız. *** Sevgili Mustafa Akyol'un eleştirilerini okudum. Oysa "kanun buysa değişmeli veya daha özgür bir yorum gerekli" mealinde kelam etseydi daha gerçekçi bir eleştiri olurdu. Nedim Şener'in gözaltı ve tutuklanmasını mevcut kanunlara aykırıymış gibi değerlendirirseniz, Susurluk sendromuna ulaşabilirsiniz. Ceza yargılamasını iyi tanıyanlar için Ergenekon'un Susurluk'a dönüşmesi riski yok. Ama delilleri görmeden "canım bu kadar da olmasın" modundaysak, yargıyı siyasal dengeleri gözeten bir aygıt olarak kabul etmişiz demektir. "Zihniyet Polisliği" yaftasının haklı olması için ortada hiçbir illegal materyal ve dokümanın olmaması gerekir sevgili Mustafa. "Ahmet Şık'ın yazı ve kitaplarına bakıldığında savcılara ve davaya örtülü vuruşlar yaptığı görülüyor" demiştim doğru. Bunu suç diye söylemedim ki. Ahmet Şık demokrasi mahallesinin çocuğu olarak lanse ediliyor ama öyle değil meramıyla söyledim. Yazındaki "özgür bir ülkede dezenformasyon ve manipülasyon yapmak diye bir suç da olamaz" cümlesi fazla iddialı değil mi? Yine diyorsun ki; "özgür bir ülkede, referandum ve seçimleri etkileyerek iktidarı indirmek diye bir suç da olamaz." Böyle bir suç zaten yok ki. Biz konuyu senin kurduğun cümlenin başında 'illegal yollardan' tabirini varsayarak tartışıyoruz. Sevgili Atıf Hocam, umarım bu yazı sizin şüphelerinizi de gidermiştir.
<< Önceki Haber Terör ve medyaya devam Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER